Kentsel dönüşüm: İşçi sınıfının kentten sürgün edilişi - İlhan Ulusoy

Televizyonlar konut reklamları ile dolu uzun zamandır. Belediyelerin büyük bir iş yapmış gibi yutturdukları 'kentsel dönüşüm safsatası' ile atbaşı giden bir 'lansman' kampanyası bu. Bu kampanya son on yıldır, sermaye sınıfını, tekrar 'kent merkezine' getirmek için düzenlenen bir içerik kazandı. Kapitalizmin sağladığı 'gelişme' ile ortaya çıkan 'kent' ve 'kentleşme' bugün artık inşaat firmalarının hazırladığı projeler ile kendini daha rahat ortaya koyabiliyor.

Kapitalist 'gelişme'nin ilk evrelerinde işgücünü 'kantin merkezindeki' fabrikalar çevresinde niteliksiz, altyapısız gecekondulara yığan ve burjuvazi ile farklı ama iç içe mahallelere yerleştiren yaklaşım, büyük fabrikaların kent dışına taşınması ile başka bir evreye girdi. Artık kent merkezine sığmayan büyüklükteki fabrikaların kent dışına taşınması, küçük atölyelerin ve 'gayrı meşru işlerin' kent merkezinde kalmasını sağlayan bu evrede burjuvazi de kendini 'güvenli, izole uydu kentlere' taşıyarak işçi sınıfından olabildiğince uzaklaştı.

Ancak artık kentlerde üçüncü bir evreye girildi. İstanbul'da inşaat firmalarının geçmiş on yılı ve hâlihazırdaki projeleri ile görünür olan bu evre sermayenin terk ettiği ve 'kentsel çöküntü' alanları olarak aşağıladığı eski mahallelerini geri alması sürecine dönüştü. Finans, bankacılık, tasarım, bilişim, yazılım, ticaret, tüketim gibi sektörlerin çoğalması ve bu sektörlerin 'sermayenin hızlı harekete' olan ihtiyacı nedeniyle artık 'kent merkezlerini' geri istiyor.

Bunun için önce kentsel çöküntü merkezlerinin 'mutenalaştırılması', buralara ticaret ve iş merkezlerinin yapılması, burada yaşayan yoksulların ise 'kentsel dönüşüm' çerçevesinde kentin dışına 'dağların ardındaki yeni gecekondu' bölgelerine gönderilmesi gerekiyor.

Bu yönüyle 'kentsel dönüşüm'; belediyelerin ve inşaat firmalarının 'rant cesareti' ile işe kalkışmasına neden oldu! Mahalleler boşaltıldı, 'Tarlabaşı' örneğinde olduğu gibi küçük parsel sahiplerinin mülkiyet hakları bile ihlal edildi!

İstanbul'dan örneklemek gerekirse; Sulukule bu yüzden tasfiye edildi, Tarlabaşı, Ayvansaray, Balat bu nedenle hedefte. Galata, Kuledibi, Tophane, Çukurcuma, Cihangir, Cezayir Sokak, Karaköy, Harbiye, Elmadağ... bu yüzden revaçta!

Galataport, Haydarpaşa gibi 'çılgın' projeler bir yana Maliye Bakanlığı'nın Teşkilat Yasası'ndaki bir madde değişikliği ile kent merkezindeki kimi kamu kuruluşlarının satılabilmesinin yolunun açılması, kent merkezindeki okulların satılıyor olması burjuvazinin kent merkezine adeta 'gözü dönmüş' bir biçimde saldırdığının bir başka kanıtını oluşturuyor.

Bu süreç aslında yeni değil, 1990'larda 'şehre uzak kapalı ve güvenli uydu kentlere' taşınarak, merkezi yoksullara bırakan burjuvazi geri dönüyor!

'Kentsel dönüşüm projeleri' ile gecekonduların, eski binaların bir bir yıkıldığı İstanbul'un merkezi bölgeleri şimdi geri dönen burjuvazi için adeta yeniden inşa ediliyor. Bu 'çöküntü alanlarının' yerleşimcileri ise şehrin dışında genellikle de TOKİ tarafından yapılan 'toplu konutlara' adeta sürgün ediliyor.

90'lı yıllarda kent dışında arsa üreten buraları villalarla bezeyen inşaat firmaları bu yüzden artık tekrar şehir merkezine dönüyor. Reklamların diliyle bu kez 'şehir merkezinde ayrıcalıklı bir yaşam adası' vaat ederek hem de!

Burjuvazinin kent merkezine yeniden dönüyor ve proletaryayı yeni ve şehrin görünen yerlerinden uzaktaki gecekondulara sürüyor olması aslında sınıf savaşımının bir diğer yüzü! Bu nedenle de 'kentsel dönüşüm' ve 'kentsel sürgün' sadece belediyelerin ve inşaat firmalarının 'rant yaratma aracı olmasının engellenmesinin' ötesinde 'barınma hakkını da içeren' bir mücadele alanını oluşturuyor.