Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde, çalıştığı geminin ambar kapağı üstüne düşen bir işçi daha hayatını kaybetti. Gemtiş Tersanesi’nde kaynak ustası olarak çalışan 43 yaşındaki Ercan Sancar , gemide onarım çalışmaları yaptığı sırada ambar kapağı üstüne düşerek hayatını kaybetti. Sancar’ın cesedi yapılan incelemenin ardından Tuzla Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı. Ve böylece 3 yılda tam 130 işçi hayatını kaybetti. Başlıkta kelime oyunu yaparak buz gibi gerçeği gözler önüne sermek istedim. Tuzla koskoca bir yara ve hiç kapanmıyor, hergün yeni ölümlerle kanıyor yaramız, devlet ise yaralarımıza tuz basmaya devam ediyor. Tersane patronları iyice yüzsüzleşip ‘gem’i azıya alarak, ölümlerden bizzat işçileri sorumlu tutuyor “Bu iş tekstil değil, işçi ölebileceğini bilmeli” buyuruyor patronlardan biri. Her türlü iş güvenliğinden mahrum bırakılan işçi ölebileceğini bilmesi gereken işçi, üç kuruş paraya çalışan işçi, “hırsızın“ hiç suçu yok yani...
Tuzla’da ölümlerin başlıca sebepleri:
1) Yapılan işe göre çalışma alanları çok dar. İşçiler dip dibe çalışıyorlar, ayrıca parçalar ve ekipmanlar da birbirlerine çok yakın.
2) 7/24 sürekli yoğun bir faaliyet var, sadece 2 haftada 1 defa pazar günleri çalışmıyorlar.
3) 40-45 dk içinde verilen güvenlik eğitimi ve göstermelik önlemler yetersiz.
4) Tonlarca ağırlıktaki metal gemi parçaları ve işin kendisi zaten yeterince tehlikeli, bir de dikkatsizlik, gereken önlemleri almamak ve işin son sürat devam etmesini can güvenliğinden önemli tutan zihniyet maalesef bu ölümlere davetiye çıkarıyor.
5) Ve en önemli neden; Raspa yani gemi inşaa sanayinde genellikle ve malesef “kum raspası” şeklinde uygulanan boya kaldırma işlemi. Yüksek basınçlı hava hortumları yardımıyla gemi yüzeyine “grit” adı verilen bir nevi kumun çarptırılmasını esas alır. Kot kumlamada ciğerlerini kaybederek ölen ve ölecek olan yüzlerce genç insanla aynı akibeti paylaşacak bu raspa işinde çalışanlar. Bez mendille yahut uyduruk maskelerle ağızlarını kapatarak zehirli boya kazıyor bu insanlar ve neredeyse dünyanın her yerinde yasak olan raspa burada yapılıyor.
Tersane patronları, servetlerinden biraz daha fazla para harcamamak için ısrarla kum raspasını tercih edip, alternatifleri olan su raspası vb. gibi daha sağlıklı yöntemleri kullanmak yerine işçisinin hayatını tehlikeye atan hem suçlu hem güçlü bir eda ile tüm bu olumsuz koşulları 3-5 kuruş harcayarak düzeltmek yerine “Bu iş tekstil değil işçi ölebileceğini bilmeli” diyebiliyor. Tanrım sanki Charles Dickens ya da Jack London romanlarında yaşıyoruz, 19. yüzyıl vahşi kapitalizmi tüm heybeti ile ülkemizde arz-ı endam ediyor.
Tuzla’ya açılım ne zaman gelecek?
Açılımdan açılıma koşan hükümet bu ölümler karşısında sus-pus olup yaralarımıza tuz basmaya devam ediyor. Oysa hükümetin behemmal aşağıda sıralayacağım önlemleri alması gerek;
* Tuzla Tersaneler Bölgesi'ndeki tersaneleri bu yasalarin gerektirdigi ölçüde, en sıkı biçimde denetlemek.
* Emniyet tedbirlerini kafi derecede almadığı tespit edilen müesseselerin faaliyetlerini durdurmak.
* Bu tersanelerde şimdiye kadar olan kazaları arastırmak, kusurlu gorulen muesseselerin tazminat cezasini carptırılmasını sağlamak.
Ama bu kadar önlemin bile 130 ölüme rağmen alınmayacağı aşikar. Ahmet İnsel’in 11 Kasım’da Radikal İki’de yazdığı gibi; “AKP, muhafazakâr-demokrat bir siyasal hareketten beklenen pragmatizm ve sınırlılıkta ama liberal bir demokrasinin bazı gereklerini gündeme getirmekten kaçınmayan, zaman zaman son derece becereksiz, zaman zaman beklenmedik ölçüde cesur hamleler yapıyor. Kendi iktidarını pekiştiriyor ve bunu serbest seçimlerden aldığı meşruiyetle yapıyor.
Bu hamleleri emekçilerin haklarının sermaye sahiplerinin hak ve olanaklarına üstün olacağı bir sosyal ve ekonomik düzen kurmak için yapmıyor elbette. Bu AKP’nin doğasına aykırı olur. Kapitalizmin doğasına aykırı bir tasarımı yok doğal olarak AKP’nin. AKP kapitalist düzen içinde ve XXI. yüzyıl koşullarında normalleşme öneriyor.” AKP kültürel haklar, insan hakları gibi konularda kozmetik bir takım düzenlemeler yapabilir ama sosyal haklar karşısında suskun olması çok da şaşırtıcı değil. Çünkü onlar için demokrasi “etkin bir piyasa ekonomisinin işlemesi” (siz kapitalizm anlayın) için bir araç sadece. Bu bizim tesbitimiz değil sadece koskoca Kopenhag Kriterleri (1.İstikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasinin var olması, 2.Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü, 3.İnsan haklarına saygı, 4.Azınlıkların korunması)...