Türkiye’de her sabah binlerce işçi, henüz gün doğmadan evlerinden çıkıyor. Her gün aynı saatte, aynı durakta, aynı servise binerler. Bu yolculuk, kağıt üzerinde “işe geliş-gidiş” olarak geçiyor; istatistiklerde ise çoğu zaman sıradan bir trafik hareketi. Oysa gerçekte bu yolculuk, işin ayrılmaz bir parçası ve giderek daha fazla sayıda emekçi için bu yolculuklar hayatla ölüm arasındaki ince çizgi haline geliyor. Türkiye’de işçi ölümleri yalnızca makinelerin arasında, madenlerin dibinde ya da iskelelerin tepesinde yaşanmaz; işe giden yollarda da yaşanır. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin son yıllara yayılan verileri bu gerçeği açıkça ortaya koyuyor. 2024 yılı boyunca iş cinayetlerinde hayatını kaybeden yaklaşık 1900 işçinin en az beşte biri 387 işçi trafik ve servis kazaları nedeniyle yaşamını yitirdi. Bazı aylarda servis trafik kazası sonucu iş cinayetleri oranı toplam iş cinayetlerinin yüzde 25’inin üzerine çıkıyor.
Türkiye işçi sınıfı romanları yeniden yazılsa
Türkiye’de işçi sınıfı üzerine yazılan romanlar şimdi yeniden yazılsaydı, trafik kazaları en az Çukurova sıcağında pamuk toplayan ırgatlar kadar, deri tabakhanelerinde kimyasalın içinde çalışan işçiler kadar anlatılırdı. O romanlarda sabah karanlığında yola çıkan mevsimlik tarım işçileri olurdu; kasası kapalı kamyonetlerde, emniyet kemeri olmayan servis minibüslerinde, adları bile tutulmadan taşınan insanlar… Fabrika vardiyasına yetişmek için uykusuz gözlerle direksiyon sallayan şoförler, zaman baskısıyla hızlanan araçlar ve yol kenarında yarım kalan hayatlar girerdi sayfalara. Çünkü bu ülkede işçi ölümleri yalnızca üretim alanlarında değil, üretime giden güzergahlarda da yaşanıyor.
Kent içi servislerde kör nokta: Denetim var, kayıt yok
Türkiye’de kent içi personel servisleri trafik mevzuatında özel bir istisna alanında duruyor. Bu araçlar şehirler arası taşımacılık yapmadığı için, sürücü çalışma sürelerini kaydeden takograf zorunluluğuna tabi değil. Yani her gün onlarca işçiyi taşıyan bir servis şoförünün kaç saattir direksiyon başında olduğu, kaç saat dinlendiği, gün içinde başka araç kullanıp kullanmadığı yasal olarak kayıt altına alınmıyor. Bu durum, kazalar sonrası yürütülen soruşturmalarda kritik bir boşluk yaratıyor. Çünkü sürücünün yorgunluğu, zaman baskısı ya da aşırı çalışma koşulları belgelenemediği için, sorumluluk çoğu zaman tek başına sürücüye yıkılıyor. Oysa sürücünün çalışma temposunu belirleyen; servisin saatini, güzergahını ve dönüş planını yapan kişi şoför değil. Bu planlamalar işverenin veya onun adına hareket eden servis organizasyonunun sorumluluğunda. Akademik çalışmalar, sürücü yorgunluğunun işe bağlı trafik kazalarında en önemli risk faktörlerinden biri olduğunu yıllardır ortaya koyuyor. Buna rağmen, kent içi servis taşımacılığı hâlâ kayıt dışı bir zaman rejimiyle yürütülüyor. Bu, sadece bir teknik eksiklik değil; bilinçli bir görmezden gelme hali.
Servis kazasından patron sorumlu
Servis kazaları yaşandığında kamuoyuna yansıyan ilk cümle genellikle aynıdır: “Sürücü kontrolü kaybetti.” Oysa kazaya giden yol, direksiyon başında değil, sözleşme masasında başlar. Servis hizmetinin maliyetinin düşürülmesi, araç bakım aralıklarının uzatılması, sürücülerin uzun saatler çalıştırılması ve güzergahların zaman baskısıyla belirlenmesi, kazaların gerçek nedenleri arasında. Servis taşımacılığı çoğu zaman alt işverenlere devredilir. Patron, “Taşıma hizmeti dışarıdan alındı” diyerek geri çekilir; servis firması ise ekonomik baskılarla minimum maliyetle maksimum işi yapmaya zorlanır. Kaza olduğunda ilk refleks hep aynı: Direksiyon başındaki şoför işaret ediliyor. Oysa direksiyonun arkasındaki kişi güzergahı belirlemez, servis saatini koymaz, bakım bütçesini ayarlamaz. İşçi ise kendi iradesiyle değil, işin gereği olarak o servise biner. İşçi servis taşımacılığında kullanılan araçların, ekipmanların bakımının düzenli yapılıp, makine mühendisleri odası gibi teknik anlamda bunun bağımsız kurumlar tarafından yapılması ve bu ekipmanların sürekli denetlenmesi gerekiyor. Bu denetimsizliğin ve kuralsızlığın ortadan kaldırılabilmesi için de tabii ki işçilerin özellikle iş yerlerinde örgütlülüğü ön plana çıkıyor.
Adını da doğru koymak gerekiyor: Servis kazaları, iş cinayetlerinin yol üzerindeki halidir.
