Mikrokirleticilerden Jinekolojik Kanserlere Ekspozom Temelli Bir İnceleme - Sultan Gülsün

Günümüzde karmaşık kimyasal bileşiklerin doğal çevre ve çalışma ortamlarında artan varlığı, kanser riskini beraberinde getirmektedir. Sanayi, tarım, gıda, sağlık ve kişisel bakım sektörlerinde yaygın kullanılan endokrin bozucular (EDCs), kalıcı organik kirleticiler (POPs), farmasötikler ve kişisel bakım ürünleri (PPCPs), per- ve poliflorlu bileşikler (PFAS), dezenfeksiyon yan ürünleri ve nanomateryaller gibi geniş bir kimyasal grubu düşük konsantrasyonlarda dahi biyolojik sistemleri etkileyebilen “mikrokirleticiler” sınıfında yer almaktadır. Bu maddeler, gözle görülemeyen ve uzun vadede ciddi sağlık sorunlarına neden olabilen özellikleriyle klasik kirleticilerden ayrılmaktadır.

Su, hava ve toprak yoluyla çevreye yayılan BPA, ftalatlar, PCB, dioksinler ve çeşitli pestisitler endokrin bozucu özellikleri en fazla araştırılan kimyasallar arasında yer almaktadır. Bu maddeler hormon reseptörleriyle etkileşerek hormonları taklit edebilir, hormon üretimini değiştirebilir veya hormon sinyal yollarını bozabilirler. Bu nedenle fiziksel, kimyasal, biyolojik ve psikososyal etkenlerin bütününü ifade eden “ekspozom” bağlamında değerlendirilmesi önemlidir.

Mikrokirleticiler üzerine yürütülen çalışmalar artmakla birlikte kadınların mesleki yaşamları boyunca bu bileşiklere maruziyet düzeyleri ve olası etkileri konusunda önemli bilgi açığı bulunmaktadır. Oysa kadın iş gücünün yoğun olduğu sektörlerde düşük dozda ve uzun süreli kimyasal maruziyetlerin hormon dengesi, üreme sağlığı ve kanser gelişimi gibi birçok biyolojik süreç üzerinde etkili olabileceği düşünülmektedir.

Mikrokirleticilere bağlı jinekolojik kanserlerin dağılımını anlamak
Dünyada kadın iş gücünün yoğun olduğu sektörlerde mikrokirleticilere bağlı jinekolojik kanser riski çeşitli epidemiyolojik çalışmalarla araştırılmıştır. Çin’de 267400 kadın tekstil işçisini kapsayan geniş ölçekli bir kohort çalışmada, özellikle tekstil bitim işlemlerinde çalışanlarda yumurtalık kanseri riskinin arttığı, silika tozuna uzun süre maruz kalanlarda ise riskin 5,6-6,8 kat yükseldiği bildirilmiştir. Ayrıca ipek ve pamuk tozuna maruziyet endometriyal kanser riskini artırmaktadır. İspanya ve Avrupa’da yapılan çalışmalar tarım ve pestisit maruziyetinin endometriyal kanser riskini yükselttiğini; Fransa’da ise kadın çiftçilerde bazı kanser türlerinde farklılıklar gözlendiğini ortaya koymuştur. Çevresel hava kirliliğine (PM2.5, NO₂) uzun süreli maruziyetin de endometriyal ve over kanseri riskini artırabileceği vurgulanmıştır. Almanya’da solventler ve hava kirliliği, Hindistan, Brezilya ve Endonezya’da pestisit ve ağır metaller; Kanada’da fungisit ve pestisit maruziyetleri jinekolojik kanserlerle ilişkilendirilmiştir. Güney Afrika, Rusya, Meksika ve Mısır’da da tarım, madencilik ve sanayi kaynaklı ağır metaller ve kimyasallar benzer riskler taşımaktadır. Ortadoğu ülkelerinde (İran, Suudi Arabistan, BAE, Ürdün ve Lübnan) ise sanayi, tarım ve petrol sektörlerine bağlı VOC, ağır metal ve pestisit maruziyetleri endometriyal, over ve serviks kanserleri açısından orta-yüksek risk faktörü olarak belirlenmiştir.

Mikrokirleticilerin Bölgesel Olarak Jinekolojik Kanserlerle İlişkisi
Türkiye’de yıllık yaklaşık 12000 yeni jinekolojik kanser vakası görülmekte ve yaklaşık 4500 kadın bu hastalıklar nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Kanser dağılımı endometriyum % 42, serviks %31 ve over %22’dir. Marmara Bölgesi mikrokirletici maruziyeti açısından en yüksek riskli bölgeler arasındadır. Kocaeli’nin Dilovası ve Gebze ilçelerinde yapılan çalışmalarda anne sütü, kan, dışkı ve hava örneklerinde kadmiyum, kurşun, çinko ve alüminyum düzeyleri yüksek bulunmuş; Kocaeli’de kanserden ölüm oranı %33.7 ile Türkiye ortalamasının 2.5 katına ulaşmıştır. Bursa’da otomotiv ve tekstil sanayisi, solvent ve ağır metal maruziyetini artırmaktadır. Tekirdağ ve Ergene Havzası’nda su kirliliği, tarımsal pestisit ve endüstriyel kimyasal maruziyet yüksektir. Ege Bölgesi’nde endometriyum % 41.6, over % 21.3 ve serviks kanseri % 31.8 oranında olup İzmir’de liman, petrokimya ve tarım kaynaklı pestisit ve VOC maruziyeti, Muğla’da ise termik santrallerden kaynaklanan SO2, toz ve cıva salınımı çevresel riskleri artırmaktadır.

Adana, Mersin ve Hatay çevresinde Sugözü Termik Santrali ve yoğun pestisit kullanımı sonucu kanser vakalarında artış gözlenmiştir. Atık ithalatı da bölgedeki mikrokirletici yükünü yükseltmektedir. İç Anadolu’da enerji üretim tesisleri ve bor madeni işletmeleri ağır metal maruziyetini artırırken, Ankara’da artan sanayileşmeyle birlikte PM25 ve VOC kirliliği kadın sağlığı üzerinde etkili olmaktadır. Zonguldak kömür havzasında termik santral ve madencilik faaliyetleri sonucunda arsenik, cıva, kadmiyum ve VOC kirliliği yüksektir. Trabzon ve Samsun’da çay ve fındık tarımında yoğun pestisit kullanımı çevresel maruziyeti artırmaktadır. Erzincan, Erzurum ve Van çevresinde yürütülen analizlerde Al, Cr, Cu, Fe, Mn, Ni, Pb ve Zn düzeylerinin uluslararası güvenli sınırların üzerinde olduğu saptanmıştır. Bu ağır metaller bölgedeki çevresel maruziyeti yükselterek jinekolojik kanser riski oluşturmaktadır. Bölge bazlı epidemiyolojik veriler ise halen sınırlıdır.

Diyarbakır, Urfa, Mardin en yoğun mevsimlik tarım işçisi nüfusuna sahip bölgelerindendir. Özellikle pamuk, mısır, sebze ve meyve üretimi için mevsimlik kadın işçiler yaygın olarak çalışmaktadır. Bu kadınlar, pestisit, herbisit ve insektisit gibi mikrokirleticilere yoğun olarak maruz kalmaktadır. Bölgede yapılan çalışmalar, kadınlarda organofosfat ve organoklorin pestisitler başta olmak üzere çeşitli pestisit kalıntılarının yüksek düzeyde olduğunu göstermektedir. Pestisitlerin endokrin bozucu etkileri ve DNA hasarı yoluyla, kadınlarda özellikle endometriyal, over ve serviks kanser riskini artırdığına dair güçlü bilimsel bulgular vardır. Ayrıca, pestisitlerin yoğun kullanımı bölgedeki su ve toprak kalitesini de olumsuz etkileyerek dolaylı sağlık risklerini artırmaktadır. Mevsimlik kadın tarım işçilerinin, koruyucu ekipman eksikliği, uzun çalışma saatleri, beslenme yetersizliği ve sağlık hizmetlerine erişimdeki kısıtlılık gibi nedenlerle bu risklere karşı daha savunmasız oldukları bilinmektedir. Bu durum, jinekolojik kanserlerin bölgedeki kadın nüfus üzerindeki yükünü artırmaktadır.

Son tahlilde;
Türkiye’de mikrokirletici maruziyeti çevresel bir sorun olduğu kadar toplumsal adaletsizlik ve ekonomik eşitsizliklerle iç içe geçmiş çok boyutlu bir krizdir. Bu nedenle, izleme ve kontrol süreçlerinde toplumsal katılımın artırılması, halkın bilgiye erişiminin sağlanması ve karar alma mekanizmalarına dahil edilmesi önem taşımaktadır. Tarım ve madencilikte kullanılan kimyasallar kar ve verim odaklı yaklaşımlarla yaygınlaşmıştır. Pestisit kullanımının azaltılması ve ekolojik tarıma geçiş, çevresel sürdürülebilirliğin yanı sıra emek sömürüsüne karşı bir duruş niteliği taşıyacaktır. Kadınların çalışma koşullarının iyileştirilmesi, koruyucu ekipman sağlanması ve sağlık hizmetlerine erişim, çevresel mücadeleyle birlikte ele alınmalıdır. Çevresel önlemler alınırsa jinekolojik kanser insidansında anlamlı bir azalma beklenir. Hava kirliliğinin azaltılması, pestisit kullanımının sınırlandırılması, asbest ve endokrin bozucu kimyasalların kontrolü jinekolojik kanserlerin önlenmesinde kritik öneme sahiptir. Bu alanda kapsamlı ve etkili müdahaleler acilen hayata geçirilmelidir

Referanslar:

Dilovası ve Ergene kanser ve kirlilikte alarm veriyor. Tr724. Erişim adresi: https://www.tr724.com/dilovasi-ve-ergene-kanser-ve-kirlilikte-alarm-veriyor/

Yeniköy ve Kemerköy linyit yakıtlı termik santrallerinin işletmede olduğu dönemdeki sağlık etkileri. İkizköy Direniyor. Erişim adresi: https://ikizkoydireniyor.net/wp- content/uploads/2022/12/YK_TESleri_2038_saglik_etkileri_CREA_2022.pdf

Sugözü termik santralinin aktif olduğu 5 yılda kanser vakalarının 12 kat arttığı ortaya çıktı. Adana Barosu. Erişim adresi: https://www.adanabarosu.org.tr/tr/barodan-haberler/sugozu-termik-santralinin-aktif-oldugu-5-yilda-kanser-vakalarinin-12-kat-arttigi-ortaya-cikti

Zheng, T., Blair, A., Zhang, Y., Weisenburger, D. D., Zahm, S. H., Cantor, K. P.,& Dosemeci, M. (2008). Occupation and ovarian cancer: a population-based case-control study in China. American Journal of Industrial Medicine, 51(2), 121–127. https://doi.org/10.1002/ajim.20515