18 Aralık Uluslararası Göçmenler Günü: Bir gün anan, 365 gün eziyet eden düzen! - Ercüment Akdeniz

Bugün 18 Aralık Uluslararası Göçmenler Günü. Yıl boyunca neler yaşandı, göç politikalarında hangi stratejiler gündeme geldi, sizler için derledik. 2023’ün de gösterdiği gibi göçmenleri yılda bir gün anan egemenler aslında 365 gün 6 saat onlara eziyet edenler. Göçmen hakları temel insan haklarından ayrı olmadığı gibi, emek, özgürlük ve demokrasi mücadelesinden de bağımsız değil.

Uluslararası göçte tarihi rekor

Birkaç gün önce Cenevre’de “Küresel Mülteci Forumu-2023” toplandı. BM Genel Sekreteri Guterres, yerinden edilen insan sayısının 114 milyona ulaştığını söyledi. Bu bir rekor, aynı zamanda küresel kapitalizm ve emperyalist savaş makinesinin yol açtığı kara tablonun itirafı. Dünya üzerinde çatışma ve savaş alanı sayısı 15’lerden 110’lara gelmiş durumda. Zulüm, şiddet, hak ihlali nedeniyle yaşanan göçler devam ediyor. Göç nüfusunun yüzde 10’u merkez kapitalist ülkelerde yaşarken, yüzde 90’ı az gelişmiş ülkelerde bulunuyor! Zenginler ve yoksullar arasındaki uçurum arttı, ekonomik nedenli göçler çoğaldı. Dünya üzerinde toplam göçmen sayısı 281 milyon, bunların 170 milyon kadarı işçi! Küresel sıcaklık son 120 bin yılın en yüksek aşamasında, iklim göçleri adeta patladı. Pandemi, depremler, Latin Amerika’da olduğu gibi uyuşturucu çeteleri, insan tacirlerinin baskısı vb nedenlerle güvencesiz topluluklar göç kervanına katıldı.

Peki göçe sebep olan devletler ve küresel aktörler ne öneriyor? Küresel Mülteci Forumu’nda alınan karara göre finans birlikleri 2,2 milyar dolar toplayacak. Bu rakam yaraya pansuman bile değil. Yanı sıra 1 milyon mülteci için yerleştirme, 3 milyon mülteci için üçüncü ülkeye yerleştirme sözü verildi. Böylece 110 milyon gibi devasa bir kitle ortada kalacak. AB Sözcüsü Johansonn’un sunduğu tablo da manidar! Zira 14 AB ülkesi 2015’ten bugüne (insani göç ve kabul sistemiyle) sadece 175 bin mülteci kabul etmiş. 2024 ve 2025 için verilen taahhüt ise sadece 61 bin kişi! Buna karşılık Birlik Avrupası göçmenlere karşı adı konmamış bir muharebe başlattı.

Göç politikalarında bir kritik eşik de Hindistan G20 zirvesiydi. En zengin devletler üç başlıkta yoğunlaştılar: uluslararası göçü kapitalist kalkınma için fırsata çevirmek, nitelikli işgücü eğitimine yönelmek ve göçmen işçi dövizlerini banka sistemine çekmek. Aynı zirveye katılan işçi sendikaları da (L20) bu stratejinin payandası oldu. Göç alanına dair hala alternatif bir sendikal strateji belirlenmiş değil.

Mülteci kampları vuruldu

2023 yılında bölgesel savaş gerilimine neden olan iki kanlı savaş yaşandı. Ukrayna’da yaklaşık 5 milyon kişi mülteci durumuna düştü. Kanlı işgal ve kırımın yaşandığı Gazze’de ise en az 1,1 milyon kişi yerinden edildi. Gazze’de hastaneler, okullarla birlikte mülteci kampları bombalandı, binlerce mülteci öldü. Kuzey Gazze’de vurulmadık mülteci kampı kalmadı. UNRWA kamplarının vurulmasına ne BM’den ne de üye devletlerden yaptırım geldi. Bu, mülteci hakları ihlalinde çok ciddi bir kırılmaydı. Çünkü daha önce hiç bu kadar mülteci kampı peş peşe vurulmamıştı.

Ukrayna göçü sonrası, Avrupa’da sarı saçlı olanla olmayan mülteciye uygulanan ayrımcılık eleştirilere neden oldu. Ukrayna savaşı üzerinden AB devletlerini hizaya sokan ABD, Gazze’nin işgalini de fırsata çevirdi. Anti-semitizmi çağrıştırdığı gerekçesiyle Filistin’e destek eylemlerine müdahale edildi. Göç politikaları sertleşti, Müslüman ve Ortadoğulu göçmenler üzerindeki basınç ağırlaştı.

Köle gemileri ve yüzen hapishaneler

2023’te en tartışmalı yasalardan biri İngiltere Parlamentosu’na geldi. Buna göre Manş Denizi’ni “düzensiz” olarak geçen göçmenler Afrika kıtasına, Ruanda’daki kamplara gönderilecek. Parlamentoda ilk raundu iktidardaki muhafazakâr parti kazandı. Yasa tasarısı, kölelik dönemi transferleri çağrıştırdığı için “utanç tasarısı” olarak eleştiriliyor. Birleşik Krallık yönetimi göçmen karşıtlığında AB sağıyla radikal bir yarışa girdi. Manş Denizi’ne göçmenleri karşılayan “yüzen hapishaneler” indirildi. Model, sömürgecilik dönemi köle gemilerini andırıyor. Bu deneme, Akdeniz, Ege ve diğer denizler için de prototip bir tehlike.

Denize bariyer ve ölüm rotaları

Uluslararası Göç Örgütü (IOM) verilerine göre son 9 yılda Akdeniz’de 27 bin göçmen can verdi. Bu yılın ilk yarısındaki ölümler son 4 yılın sayısından yüksek! Frontex güçlerinin sert tedbirleri nedeniyle göç rotası ölümcül bölgelere kaydı. Haziran ayında büyük tekne felaketi yaşandı. Libya’dan İtalya’ya gitmeye çalışan göçmen teknesi Yunanistan sularında battı, 600 kişi can verdi. Teknenin batmasına hücumbotların neden olduğu iddia edildi. Yunanistan 3 günlük yas ilan etti. Mültecileri anmak ve AB’nin göç politikasını protesto etmek için Atina ve Selanik’te binler yürüdü.

AB ile Türkiye arasında uygulanan Geri Kabul Anlaşması Türkiye’yi “mülteci hapishanesi”ne çevirdi. Karşılığında 3+3 milyar avro ödendi. Avrupa’ya geçiş mülteciler için hayal oldu. Anlaşma başarılı olunca benzer modeller Fas, Cezayir, Mısır, Libya’da gündeme geldi. Sahra altı Afrika’da çöl ölümleri artmaya başladı.

AB Yeni İltica ve Göç Paktı’nda tıkanma yaşanınca sürece Macron müdahale etti. Sınır ve iltica işlemleri değişti, böylece deport etmeler AB sınırından başlatıldı. Avrupa’nın öncü devletleri, dış ülkeler kadar kendi içinde de “göçmen depocukları” kurdu. Balkan ülkelerine yük binerken, göçmen almak istemeyen ülkelere “kelle başı” 20 bin avro verilmesi şartı konuldu.

Mülteci yerine sözleşmeli işçi

OECD 2022 verilerine göre; Yeni Zelanda yüzde 82,7 ile göçmen istihdamının en yüksek olduğu ülke oldu. Bu oran Avustralya’da yüzde 77,2, Birleşik Krallık’ta yüzde 75,8 ve ABD’de 72,6 olarak çıktı. Yani bu ülkelerde göçmen istihdam oranı, yerli istihdamı geçti. AB genelinde göçmen istihdamı yüzde 66,8 olarak açıklandı. 2023’e girerken Almanya, “Nitelikli Göçmen İşgücü Yasası”nı parlamentoya getirdi. AB kalkınma ajansları ve özel istihdam büroları geri kalmış ülkelerde nitelikli göçmen işçi yetiştirmek üzere harekete geçtiker. Böylece nüfusu yaşlanan Avrupa ülkeleri, mültecilere karşı daha da sertleşecek, işgücü açığını sözleşmeli göçmen işçilerle aşacak. Bu durum uluslararası işçi hareketini de baskılıyor. Sendikalar hala karşı strateji kurabilmiş değil.

Göçmen işçileri yakan düzen!

2023’te iş cinayetleri hız kesmedi. İSİG Meclisi’ne göre en az 91 göçmen işçi can verdi. En trajik ölümlerden biri Zonguldak’ta yaşandı. Afganistanlı Vezir Mohammed Nourtani’nin cansız bedeni kaçak maden ocağından uzakta ve yakılmış halde bulundu. Ocak sahibi MHP belde başkanı çıktı. İzmir Güzelbahçe’de yakılarak öldürülen inşaat işçisi üç göçmenin davası ise devam ediyor. Patronlar için göçmen işçilerin ölüsü de kâr konusu yapılıyor. Çünkü delilleri karartmak daha kolay ve aileler korkudan şikayetçi olamıyor.

AKP sözcüleri “göçmen işçiler olmasa ekonomi kötü etkilenir” söylemine bu yıl da devam etti. Ekim ayında İstanbul Sanayi Odası “Türkiye’nin sanayisine nitelik, akıl ve değer katacak olan yabancı işçiler konusunda sıkıntı yok. Ancak nitelik getirmeden sadece emeğe dönük boyutuyla yabancıların ekonomiye destek katmasını doğru bulmayız” şeklinde açıklama yaptı. Bu açıklama merdivenaltı sektörün yanında modern sanayinin işgücü talebini yansıtıyor. Türkiye’de 2 milyon civarında göçmen işçi çalışırken (kayıtlı/kayıtsız ve içlerinde çocuk işçiler var), bunlardan sadece 100 bin kadarı çalışma iznine sahip!

Bir taşla birkaç kuş

AKP’nin göç politikasına duyulan öfke toplumda arttı. Tepkinin önünü almak için seyreltme operasyonları başladı. Bazı ilçe ve mahalleler ikamete kapatıldı. Yakalanan mülteciler, kaydı ilk yapılan illere ya da sınır dışına gönderildi. Sosyal, ekonomik ve psikolojik altyapı sağlanmadığı için büyük mağduriyetler yaşandı, göçmen aileler parçalandı. Taşrada iş bulamayan göçmenler, risk pahasına yeniden büyük kentlere yöneldi. İllegal çalışma ve emeğin daha çok istismarı gündeme geldi. Geri Gönderme Merkezleri doldu taştı, işkence, kötü muamele haberleri arttı. LGBTİ+ bireylerin hedefe konmasından göçmenler de nasibini aldı.

Siyasi iktidar bir taş atarak birkaç kuş vurmak hedefindeydi. Seyreltme operasyonları için, Suriye’nin Kuzeyi’ndeki Kürt nüfusa karşılık demografik yoğunlaşma eleştirisi gündem oldu. Buralarda BM’nin dahi sahip çıkmadığı Suriyeli sığınmacılar, sosyal medya üzerinden mağduriyetlerini dile getirdi. Çatışma riskinin sürdüğü yerlere sığınmacı göndermek hak ihlali olarak değerlendirildi.

Irkçılık ve nefret suçları

Temmuz başında Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde meydana gelen kavga sonrasında galeyan olayı yaşandı. Bu olay daha önce meydana gelen linç girişimlerini hatırlattı. Egemen siyaset ve medyada göçmen karşıtlığının etkisi bir kez daha görüldü. Öyle ki, medyada yıl boyunca Yunanistan’ın ittiği göçmenler kurtarılırken, Türkiye’den giden göçmenler yakalandı! Şoven siyasetçiler ve belediye başkanları da bu dönemde nefret suçları işlemekten geri durmadı. Göçmen düşmanlığı, Kürtleri, Alevileri, emek ve demokrasi güçlerini hedefe alan ırkçılıkla el ele yürüdü. Göçmenleri ağına alan organize suç örgütleriyle ilgili haberlere erişim engeli geldi, gazeteciler tehdit edildi. Suriye göçü 13’üncü yılına girerken ortada hala ciddi bir entegrasyon programı yok. Ensar muhacir söylemi devam ediyor; hukuki statü ve gelecek sorunu ise rafa kalkmış durumda.

Göç politikaları

Dünya ve Avrupa’da neo faşist parti ve akımlar yükselişte. Arjantin’de Milei, İtalya’da Meloni, Macaristan’da Orban, Hollanda’da Weilder ve türevleri iktidar koltuğunda. En kullanışlı argüman ise göçmen düşmanlığı. Bu sağcı gerici dalga Türkiye’de de etkili. 14 Mayıs genel seçimlerine giderken burjuva ittifakların hem sağ hem de “sol” tandanslı kanadı; tekçi, Türkçü ve göçmenleri dışlayan söylemler kullandı. Ayrıca ATA ittifakının adayı Sinan Oğan 5,2 oranında oy aldı. İki seçim arasında (14-28 Mayıs) ATA ittifakından Ümit Özdağ Millet İttifakına, Sinan Oğan ise Cumhur İttifakına transfer oldu. Özdağ ve Kılıçdaroğlu arasında imzalanan protokolde, göçmenleri 1 yılda geri gönderme vaadi ve kayyum rejimine destek vardı.

Mart 2024 seçimlerine giderken göçmen karşıtı sağcı dalga hız kesmiyor. Bu dalga demokrasi mücadelesine de zarar. Bu nedenle devrimci, sosyalist, halkçı partilerin; emek ve demokrasi güçlerinin göç politikasında ne söz söylediğinin net hale gelmesi gerek. Mevzu seçim tartışmasının da ötesinde ve nasıl bir mücadele platformunun kurulacağıyla ilgili. Dolayısıyla toplumsal muhalefet güçlerinin hem yerel hem de enternasyonal bir paradigmayı ortaya koyması gerekiyor. Bu paradigmanın içine Türkiye’ye gelen göçmenler kadar Türkiye’yi terk eden yurttaşları da dahil etmek gerekiyor. Kayyum politikası nedeniyle Kürt kentlerini terk etmek zorunda kalan nüfus da buna dahil elbette.

Göçmenlerin beklentisi

Barış öne çıkan temel talep. Güvenli geri dönüş için başka yol yok. Irkçılık ve ayrımcılık son bulsun istiyorlar. Gayrımenkul satın alarak vatandaşlık verilmesine yoksul göçmenler karşı. Göç ve iltica hukuku eşit olsun diyorlar. Geri kabul anlaşmasının iptali ve tüm çalışanlar için çalışma izni, peşi sıra gelen talepler. Göçmenler, dışlayıcı ve pragmatik siyasete alet edilmekten şikayetçi. Bunun yerine objektif ve insani çözümlere odaklanılsın istiyorlar.

Yeni Yaşam