Fabrika yollarında ölüm var!

15 gün önce, 57 yaşındaki Zülfiye Ercan, fabrika servis kazasında yaşamını yitirdi. Balıkesir’in Gönen ilçesinde bir fabrikanın işçisiydi. Servis, yağışlı havada kontrolden çıkıp, Bandırma-Gönen Karayolu Taştepe mevkiinde kaza yaptı. Kazadan altı gün sonra tedavi gördüğü Bandırma Eğitim ve Araştırma Hastanesinde hayata gözlerini yumdu Zülfiye. Bu soğuk mevsimde, zorlu bir iş gününün ardından iş arkadaşlarıyla birlikte sabaha kadar uyumamış, dikiş dikmiş, evlerine dönüyorlardı. Bandırma Adin Oto, çoğunluğu kadın emekçilerden oluşan bir fabrikaydı. İşçileri taşıyan otobüs ıslak zeminde kaymıştı. Geçen hafta Tuzla’da da servis minibüsü 10 metre yükseklikten dere yatağına düştü, üçü ağır 16 emekçi yaralandı. Kazaların sonu gelmiyor. Sultanbeyli’de Battalgazi’de, Güzelbahçe Sokak üzerindeki beş katlı bir iş merkezinin beşinci katındaki tekstil atölyesinde yangın çıktı. İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin yetersizliği ve denetimsizlik sebebiyle bu vakalar artarak yaşanmaya devam ediyor. İşçinin bir kazaya kurban gitmesini veya evine sağ varıp varmamasını önemsemiyor patronlar. Nasılsa kapıda onlarcası iş için bekliyor! Aynı Bolu’daki otel yangını gibi. Kâr hırsı ve alınmayan önlemlere kurban oluyor insanlar…

‘Yavaş git diye bağırırdık’
Hiçbir kelime işçi Zülfiye’nin kaybını açıklayamaz. Ne var ki burada göz göre göre hatalar devreye giriyor. Birçok fabrikanın sağlık ve güvenlik sistemleri yeterli olmadığı gibi servis şoförleri de donanımlı değil. Fabrika yollarında gerçekten ölüm var. Adin Oto işçisi Süheyla ile konuşuyoruz. İşten ayrılmış. Şu an herhangi bir yerde çalışmayan Süheyla servis sorununun her zaman olduğunu söylüyor. “O kadar hızlı giderlerdi ki, biz hep ‘yavaş git, yavaş git’ diye bağırırdık” diyor. Arkadaşı Zülfiye’nin kaybından dolayı üzgün. “Çok çalışkan ve son derece düzgün bir insandı. Kocası emekliydi fakat yine de çalışıyordu. ‘Eve yeni eşyalar aldım’ onların borcunu ödeyeceğim’ diyordu. Bu senenin Mart ayında yani, Ramazan’da işi bırakacaktı. ‘Artık dinleneceğim’ diyordu. Cenazesinde hepimiz ağlıyorduk. Herkes onun yerine koymuştu kendisini”.

‘Sabahları hep yarış yaparlar!’
Sevdikleriniz, yakınlarınız emekçiyse, bunun bir bedeli var. Eve dönmek kolay değil! Yolda olmasa işyerinde bir makineye bedeninizin bir parçasını kaptırabilir, ölebilirsiniz. O otobüsün kaydığı rampaya inmeden yukarıda bir tabela yazmak çok mu zordu! “Dikkat yavaş, kaza riski var” gibi bir cümle yazılabilirdi. Ama işçi canını sadece karayolları müdürleri değil, trafik yetkilileri de önemsemiyor! Kaza mevkiine yakın bir yerde oturan zeytin işçisi Hurican’ın gözlemini öğrenmek istiyoruz. Diyor ki; “Organize Sanayi Bölgesinde çalışan işçileri taşıyan servis şoförlerinin çoğu sabahları hep yarış yapar birbirleriyle. Biz tarladayken görüyoruz. Çalıştığım tarla anayola çok yakın çünkü. Çocuk gibi sanki oyun oynuyorlar. Yağışlı hava olunca hızlı gidenin kaymaması imkansız o bayırda”. Görüştüğümüz bir başka fabrika işçisi Nurcan da aynı dertten yakınıyor; “Servisler çok hız yapıyorlar. Bundan vazgeçmezlerse daha böyle kazaları biz çok yaşarız”.

Habersiz şoför değişimi
Bu araçlarda görev yapan şoförlerin özellikleri belli mi? İşe başlamadan istenmesi gereken adli, resmi belgelerin takibi yapılıyor mu? Bir araçta kurumdan, işverenden habersiz şoför değişiminin yapılması sakıncalıyken bu neden engellenmiyor. Şoförlerin güzergah değişikliği yapmaması ve hız vb. uyarılarını yerine getirmesi sağlanıyor mu? Çok sayıda soruya cevap arıyoruz. Dev Tekstil Çukurova Temsilciliği de Tarsus’ta yaşayan işçileri taşıyan servisin devrilmesi sonrası şu açıklamayı yapmıştı; “Mersin Serbest Bölge işçilerini taşıyan servislerin işçiler için ne kadar riskli ve güvencesiz olduğu ortada. Bu gibi kazaların son bulması için acilen önlem alınması gerekmekte. Mersin Serbest Bölge işçilerini taşıyan servislerin yaşadığı bu kaza ilk olmadığı gibi önlem alınmazsa yine yaşanmaya devam edecek”.

‘Gece vardiyalarının hepsine gelirdi’
Sabah sabah ekmek peşindeki insanlar yollara savrulmuşlar. Kimse şoförlerin kafalarına ve direksiyon tutan ellerine bir ayar yapmamış. İşçi Elmas işyerinden mesai arkadaşı Zülfiye’nin kaybına çok üzgün. “Zülfiye, Çanakkale’nin Yenice köyünden Gönen’e taşınmıştı. Sadece tek bir çocuğu vardı. Onu da evlendirmişti. Oğlunun bir hastanede temizlikçi olarak çalışmasından dolayı içi çok rahattı. Nedense çok yavaş yürüyordu. Yaşının 57 olduğunu öğrenince genç işçilere yaşlı geliyordu tabii. Bazıları, ‘Bu yaşta neden çalışıyor acaba’ diye konuşuyordu. Gece vardiyalarının hepsine gelirdi. ‘Hiç olmazsa vardiyalara kalmasa’ diyorduk”. O kadar ilginç bir durum var ki. Kaza geçiren işçi kadınlardan hiçbiri konuşmuyor. Ayrılanlara da set koymuşlar. İşveren artık nasıl emir vermişse herkeste bir çekingenlik. Çünkü daha işteyken onlara bazı kağıtlar imzalatmış. İşyeri hakkında konuşmamalarına, aksi halde tazminat ödeyeceklerine dair belgelermiş bunlar. Yani tam bir kölelik…

‘Zülfiye’nin ölümü iş güvenliği krizini gözler önüne serdi’
Bir iş güvenliği uzmanından da görüş alıyoruz. “Zülfiye Ercan’ın servis kazası sonucu ölümü, ülkemizde iş güvenliği krizini gözler önüne seren çarpıcı bir örnek olarak karşımızda duruyor” yorumunu yapıyor Neşe Değirmenci. A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı Neşe Değirmenci aynı zamanda Jeoloji Mühendisi. Uzman, şu bilgileri paylaşıyor; “Servis araçları, şirketler tarafından sözleşme ile kiralanan ya da işverenin kendi envanterine dahil olan taşıma araçlarından oluşur. Bu servis hizmeti, işçi sözleşmelerinde ‘yardım’ olarak tanımlansa da aslında belirli kurallara ve yönetmeliklere bağlı. Ancak işçiler açısından, bu sistemin can güvenliği sorunları yarattığı durumlar var.” Uzman Değirmenci alınması gereken acil önlemlere dikkat çekiyor; “Her bir işçinin yaşamı, sektör ve bölge fark etmeksizin korunmayı hak ediyor. İş yerlerinde çalışma alanları, sosyal tesisler, yemekhaneler ve spor alanları gibi yerlerde risk değerlendirmesi yapıldığı gibi, servis araçlarında da benzer özen gösterilmeli. Nasıl ki iş makineleri için günlük kontrol formları düzenleniyorsa, servis araçları için de günlük ve haftalık kontroller şart. Bu uygulamalar hem hizmeti alan şirket hem de hizmeti veren taşıma firması tarafından eksiksiz yerine getirilmeli”.

Servis araçlarında kontrol görevlisi olmalı
Servis hizmetlerinde sendikaların toplu iş sözleşmelerinde “servis hakkının” genellikle “işverenin yardımı” olarak değerlendirildiğine ve bu hakkın bir güvenlik meselesi olduğunun göz ardı edildiğine dikkat çekiyor ve şöyle sürdürüyor konuşmasını; “Ne yazık ki, Zülfıye Ercan olayında görüldüğü gibi, bu ‘işveren yardımı’, uygun önlemler alınmadığında bir cinayete dönüşebilmekte. Servis araçlarında kontrol görevlisi olarak bir işçi bulunmalı ve bu kişi, servis kullanıcılarının ve diğer (taşınan) işçilerin güvenliğinden sorumlu olmalı. Kazalarda, servisi kullanan şoförün, denetimi sağlamayan kontrol görevlisinin ve şirketlerin hepsi sorumludur”.

‘Çok fazla servis kazası yaşanıyor’
TOMİS Sendikası uzmanı Elif Alçınkaya, Gönen’deki servis kazasının benzerinin Tuzla Aydınlı Mahallesi’nde yaşandığını anımsatıyor. “Tuzla’daki serviste tersane işçileri vardı. Gönen’de bir kadın işçi arkadaşımızı, Zülfiye Ercan’ı yitirdik” diyor. Yakınlarının acısını paylaştığını şu sözlerle ifade ediyor; “Zülfiye’nin ailesine ve iş arkadaşları başta olmak üzere tüm işçi sınıfına baş sağlığı diliyorum” diyor. “Evden işe gitmek için çıktığımız andan itibaren işyeri ile bağ kurma sürecimiz başlamıştır” yorumunun ardından sözlerini şöyle sürdürüyor. “İşe giderken yaşadığımız bir olay çalışmamızı etkileyeceğinden fabrikanın, işyerinin içinde yaşadığımızdan farksız görülmemeli. Servisler çalışacağımız yere bizi taşır ve Zülfiye’yi yitirdiğimiz kazada olduğu gibi servis kazası kapsamında çok fazla iş kazası yaşanıyor”.

‘Servis sürücüsü de bir işçi’
Servisin sürücüsünün bir çalışan olduğunu anımsatıyor Alçınkaya. “Sürücü kaç saat çalışıyor, vardiya giriş çıkışında taşıma yaptıktan sonra yeterli dinlenme imkanları ve zamanı tanınıyor mu?” sorusunu yöneltiyor. Şöyle sorunlar da yaşanabiliyormuş: “Servis sayısını az tutmak için servis güzergahı uzun tutuluyor. Bir servis birçok yeri dolaşıyor. Bu da hem daha yorucu hem de dinlenme zamanından çalan, sabah uykudan daha erken kalkmasına neden olan bir sonucu açığa çıkartıyor” sözleriyle dikkatlerimizi o yöne çekiyor. Sendikalı işçi sayısının az olmasının da iş cinayetlerini arttırdığını söylüyor.

‘Esnek ve güvencesiz çalışmanın sonucu’
Şu rakamları paylaşıyor TOMİS Sendikası uzmanı Elif Alçınkaya; “Resmî rakamlarla ifade edersek; 16 milyon 864 bin 733 işçinin yalnızca yüzde 15.03’ü bir sendikaya üye. Sendikalı işçi sayısı 2 milyon 524 bin 54 olarak açıklandı. Elbette sendikalı yerlerde de iş kazaları, iş cinayetleri yaşanıyor. Ama yine de iş cinayetlerinin sendikasızlığın, esnek ve güvencesiz çalışmanın sonucu olduğunu unutmayalım”. İşçi sağlığını merkeze alan bir çalışma yaşamının kurulması için örgütlü davranmamızın şart olduğunu vurguluyor. “Çünkü işçi sağlığı ile ilgili tüm süreçlerin denetleyeni işçiler olmalıdır” diyor.

Kadınların çalıştığı işlerdeki ortak riskler raporlanmalı
İş Güvenliği Uzmanı Neşe Değirmenci de kadın işçilerin ölüm nedenleri arasında trafik ve servis kazaları önemli bir yere sahip olduğunu vurguluyor. Kadın iş cinayetlerinin yüze 44’ünü trafik ve servis kazalarının oluşturduğunu belirtiyor Değirmenci. Zülfiye’nin hayatını kaybettiği olayın da yalnızca bir trafik kazası değil, bir iş cinayeti olduğunu özellikle vurguluyor. Araç kullanıcısının kusuru sonucu yaşanan bu kazaların genellikle “trafik kazası” olarak kayıtlara geçmesine karşı çıkıyor. “Mevzuatta ‘iş kazası’ olarak değerlendirilmelidir” diyor. İş Güvenliği Uzmanı Neşe Değirmenci çözüm önerilerine dair şunları sıralıyor;

1- Kadın işçilerin emeğinin ve bedeninin sömürülmesine, yaşamlarının çalınmasına karşı iş yerlerinde örgütlenmek ve sendikalaşmak çok önemli.
2-Kadın işçilerin tehlikesiz ve basit işlerde çalıştığı önyargısından kurtulmak gerekir.
3-İşçi sağlığı ve güvenliği politikaları toplumsal cinsiyet açısından tekrar düzenlenmeli, yasa ve yönetmelikler bu çerçevede yenilenmeli.
4-Kadın meslek hastalıklarına dair maddeler toplu iş sözleşmelerine eklenmeli.
5-İş yerinde kadına yönelik cinsel şiddet, taciz ve sataşma tehlikelerine karşı önlemler alınmalı; bu konu sendikaların toplu sözleşmelerinde önemli bir gündem olmalı.
6-Kadınların çalıştığı işlerdeki ortak riskler ve sağlık sorunları raporlanarak kamuoyuyla paylaşılmalı.
7-Kadınların aşırı iş yüküne bağlı olarak yaşadıkları fiziksel ve ruhsal zararlarla ilgili meslek hastalığı tanımları getirilmeli.
8-Kamu otoriteleri, yasal mevzuatla iş kazalarını önlemeye yönelik yaptırımlar uygulamalı; işverenler ise piyasa şartlarında kârı maksimize ederken “cinayet ekonomisi”nin parçası olmaktan kaçınmalı.
9-İşsizlik korkusu ve tazminat sessizliğine karşı işçilerin sendikalaşarak ve yasal haklarını savunarak sürece destek vermesi kritik bir öneme sahip.

İşçi yollarına dikkat
Yeni bir haber de, hastanedeki işçi kadınların tedavilerinin yapılması ve taburcu olmaları. Ne var ki kazadan sonra psikolojik sarsıntı yaşayan işçiler hâlâ o anın etkisinde. Olanları zihninde canlandıranlar için servise binmek korku yaratabiliyor. Bu arada işyerinde sendikayı kesinlikle istemeyen patron birçok işçiyi de Özçelik-İş Sendikasına üye olduğu için çıkarmıştı. İşte bunun için, işyerindeki birçok sorun tartışılmasın, duyulmasın diye örgütlenmelerini istemiyordu! Dilerim ki kazanın nedenini belirlemek için kapsamlı bir soruşturma yürütülmüştür. Bir daha böyle göz göre göre gelen kazaların olmaması için öncelikle karayollarının o güzergahtaki sorunlara el atması gerekiyor. Gönen Taştepe Mevkii’ndeki o riskli rampaya bir “dikkat” tabelası yerleştirilmiş olmasını umuyoruz. Patronların işçi servislerinin yeterlilik ve güvenirliliklerini kontrol edip ona göre seçmeleri de şart. Bunlar yapılmazsa işçi yolu ölüm yolu olmaya devam edecek çünkü!

Kadın İşçi