Öncelikle çocuk emeği sömürüsüne “kurumsal” merkezler olarak aracılık eden ve son yıllarda AKP iktidarının çeşitli teşvik ve düzenlemelerle öğrenci sayılarını büyük ölçüde arttırdığı Mesleki Eğitim Merkezleri-MESEM’lerin yapısına ve uygulamalarına bakalım
MESEM’ler, kalfalık ve ustalık eğitimiyle birlikte çeşitli mesleki ve teknik kurs programlarının uygulandığı aynı zamanda belirli koşulların sağlanmasıyla ortaöğretim diplomasının alınabildiği eğitim kurumları olarak tanımlanmaktadır.
2016 yılı öncesinde yaygın eğitim kurumu olarak faaliyet gösteren MESEM’ler, 02.12.2016 tarih ve 6764 Sayılı Kanunla 1973 tarihinde çıkarılan 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununda değişiklik yapılarak, ilköğretime dayalı, zorunlu, dört yıllık, örgün mesleki ve teknik ortaöğretim kapsamına alınmıştır. MESEM’ler, 32628 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Genelgesiyle yürürlüğe giren 10.08.2024 tarihli “Mesleki ve Teknik Eğitim Politika Belgesi”nde yer alan aşağıdaki Tablo 1’de okul türü olarak hem bağımsız hem de ortaöğretim kapsamında gösterilmiştir. Ancak MESEM öğrencilerinin ortaöğretim diploması alabilmeleri için MEB tarafından belirlenen fark derslerini tamamlama zorunluluğu getirilmiştir (02.12.2016 tarih ve 6764 sayılı Kanun). MESEM’ler, 6764 Sayılı Kanunun getirdiği değişiklikle MEB, Meslekî ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü (MTEGM) çatısı altına alınmıştır.
Tablo 1. Mesleki ve Teknik Ortaöğretim Okul, Program ve Belge Türleri
Kaynak: (https://mtegm... politikabelgesi.pdf).
3308 sayılı Kanuna göre öğrencilerin MESEM’lere kayıt yaptırılabilmesi için, 14 yaşını doldurmuş ve en az ortaokul veya imam hatip ortaokulu mezunu olmaları; ilgili mesleğin öğrenimi için herhangi bir sağlık sorunlarının bulunmaması; kayıt yaptıracakları meslek alanı ve dalına uygun bir işletmeyle sözleşme imzalanmış olması ve sözleşme yapılacak işyerinde usta öğreticilik belgesine sahip bir ustanın bulunması koşullarının sağlanması gerekmektedir. Ayrıca “Tehlikeli ve çok tehlikeli işler veya özellik arz eden mesleklere alınacak çırakların öğrenim ve yaş durumu, ilgili kuruluşların görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir” hükmü getirilmiştir. MESEM’lere kayıt için bir işyeriyle yapılması gereken sözleşme, MESEM yöneticisi, işyeri yetkilisi ve öğrenci velisi (eğer öğrenci reşit ise kendisi) tarafından imzalanır. Öğrenci kayıtları herhangi bir takvime bağlı olmaksızın yıl boyunca devam eder.
MESEM öğretim programlarında öğrencilerin her sınıf düzeyinde, 4 gün işletmelerde mesleki eğitim (İME), haftada 1 gün ise okulda genel bilgi dersleri ile teorik mesleki ve teknik eğitim (MTE) dersleri almaları öngörülmektedir. Mevzuat, öğrencilerin alması gereken genel bilgi ve teorik MTE derslerini eğitim birimi bulunan ya da fiziki koşulları uygun olan işletmelerde alabilmelerini mümkün hale getirmiştir.
MESEM öğrencilerine beceri sınavlarını başarmaları durumunda, 3 yıllık eğitimin yani 11. Sınıfın sonunda “kalfalık”, 12. Sınıfın sonunda ise “ustalık” belgesi verilmektedir. MESEM öğretim programlarında, 39 meslek “alanı” altında 193 farklı “dalda” MTE verilmektedir. Meslek alanı, birbiriyle ilişkili birden fazla meslek dalını çatısı altında toplayan sektörel alanları ifade etmektedir. Örneğin “motorlu araçlar teknolojisi” alanının altında, “otomotiv elektromekanik”, “otomotiv boya”, “otomotiv elektrikçiliği” gibi dallar yer almaktadır. MESEM öğretim programlarında derslerin ağırlıkları yüzde 11 akademik eğitim, yüzde 89 mesleki eğitim olacak şekilde belirlenmiştir. MESEM öğretim programlarındaki ders saatlerinin dağılımı Tablo 2’de gösterilmiştir:
Tablo 2. MESEM Öğretim Programlarında Ders Saatlerinin Dağılımı
Kaynak: (https://mtegm...politikabelgesi.pdf)
Mesleki ve teknik ortaöğretim ve MESEM programlarında bir ders saati, okul ve kurumlarda verilen, akademik, teorik meslek dersleri ve atölye laboratuvar dersleri için 40 dakika, işletmelerde mesleki eğitim (İME) için ise 60 dakika olarak belirlenmiştir. MESEM öğrencilerine, aldıkları dersler ile mesleki ve teknik ortaöğretim dersleri arasındaki fark derslerini vermek koşuluyla diploma alabilmelerinin yolu açılmıştır.
İME’nin gündüz yapılması esastır denilmekle birlikte, 22.05.2003 tarih ve 4857 sayılı İş Kanununun “sanayie ait işlerde 18 yaşını doldurmamış çocuk ve genç işçilerin gece çalıştırılması yasağını” düzenleyen 73. Maddesi kapsamının dışındaki diğer sektörlerde mesleki eğitim il istihdam ve mesleki eğitim kurulunun kararıyla günde 8 saati ve saat 22:00’yi geçmemek üzere gece de yapılabilir denilmektedir (https://ogm...ooky.pdf).
MESEM öğrencilerinin teorik eğitimleri ders yılı başında başlar ve ders yılı sonunda biter. İME, ücretli ve ücretsiz izin süreleri dışında 9.,10. ve 11. Sınıflarda yıl boyunca devam eder, 12. Sınıfta ise ders yılı bitiminde sona erer. MESEM öğrencilerine ara tatil, yarıyıl ve yaz tatili süresince toplam 1 ay ücretli izin verilir.
İME gören öğrencilere 3308 sayılı Kanun gereğince imzalanan sözleşme çerçevesinde işletmeler tarafından ücret ödenmesi öngörülmüştür. 3308 sayılı Kanuna göre, MESEM’lerde öğrenim gören, 9., 10. ve 11. Sınıf öğrencilerine asgari ücretin en az yüzde 30’u, kalfalık yeterliğini kazanan 12. Sınıf öğrencilerine ise asgari ücretin en az yüzde 50’si kadar ücret ödenmesi gerekmektedir. İME kapsamında MESEM öğrencilerine ödenebilecek “en az ücretin” tamamı devlet katkısı kapsamında işletmelere geri ödenmektedir. Ayrıca 5510 sayılı Kanunun 5. Maddesine göre kalfalık ve ustalık eğitimine devam eden MESEM öğrencileri hakkında, iş kazası, meslek hastalığı ve hastalık sigortası hükümleri uygulanmakta, öğrencilerin sigorta primleri asgari ücretin yüzde 50’si üzerinden Bakanlık bütçesine koyulan ödenekten karşılanmaktadır.
3308 sayılı Kanun İME yapılacak alan ve dalların her birisi için öğrencilerin beceri eğitiminden sorumlu olacak, ustalık veya mesleki yeterliğe sahip ve iş pedagojisi eğitimi görmüş yeterli sayıda ve nitelikte usta öğretici veya eğitici personel görevlendirilmesi koşulunu getirmiştir.
Buraya kadar yapılan açıklamalardan görüldüğü üzere Türkiye’de henüz 14 yaşındaki çocukların alındığı MESEM’lerin, bir devlet politikası olarak çok sayıda yasal düzenlemeyle resmi (formal) bir yapıya kavuşturulduğu, çeşitli teşvik ve desteklerle olabildiğince yaygınlaştırılmaya çalışıldığı görülmektedir.
18 yaşına kadar her insan çocuk sayılır
UNICEF’in Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesinin 1. Maddesi çocuk tanımını şöyle yapmaktadır (https://www.unicef...Fme):
“Madde 1. Bu Sözleşme uyarınca çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, 18 yaşına kadar her insan çocuk sayılır.”
Sözleşme özel durumlar dışında 18 yaşına kadar olan bireyleri çocuk olarak tanımlamaktadır.
Uluslararası Çalışma Örgütü-ILO’nun 6 Haziran 1973 tarihinde kabul edilen ve Türkiye tarafından 30 Ekim 1998 tarihinde kabul edilip yürürlüğe sokulan 138 No’lu “Asgari Yaş Sözleşmesinin” 3. Maddesi ise çalışmaya başlama yaşı için şu düzenlemeyi getirmiştir (https://www.ilo...yas-sozlesmesi):
“Madde 3. Doğası veya yapıldığı koşullar bakımından genç kişilerin sağlığını, güvenliğini veya ahlakını tehlikeye düşürebilecek her türlü istihdam veya çalışmaya kabul için asgari yaş 18'in altında olmayacaktır.”
Bilimsel yaklaşımlara ve tarihsel deneyimlere dayalı olarak geliştirilmiş olan modern hukuk sistemleri de 18 yaşına kadar olan bireyleri çocuk olarak kabul etmektedir. Günümüzde dünyanın hemen her yerinde çocuk işçiliği görülmekle birlikte, özellikle feodalizmin ve az gelişmiş kapitalist üretim ilişkilerinin ağırlıklı olduğu bölgelerde çocuk işçiliği çok yaygın bir insanlık sorunu olarak devam etmektedir. Yüzlerce yıllık kapitalizm tarihinde sermaye karşısında yapılan çetin sınıf mücadeleleri sonucunda ezilen sınıflar açısından bazı ilerici kazanımlar elde edilmiş ve bu kazanımlar kimi uluslararası örgütler nezdinde tescil ettirilmiştir. Bu örgütlerden biri olan ve çalışma yaşamıyla ilgili birçok konuda uluslararası çalışma standartlarını belirleyen Uluslararası Çalışma Örgütü-ILO çeşitli sözleşmeler çerçevesinde 2022 yılında 5 çalışma standardı kategorisi belirlemiştir. Bu kategorilerden birisi de “çocuk işçiliğinin fiilen önlenmesi”dir (https://www.ilo...temel-ilkeler-ve-haklar). Buna ek olarak ILO’nun belgelerinde çocuk işçiliğine ilişkin şu açıklamalar yer almaktadır (https://www.ilo...cocuk-isciligi):
“Çocuk işçiliği” çoğu kez çocukları çocukluklarını yaşamaktan alıkoyan, potansiyellerini ve saygınlıklarını eksilten, fiziksel ve zihinsel gelişimleri açısından zararlı işler olarak tanımlanır. Buna göre çocuk işçiliği şunları kapsar:
En kötü biçimleri düşünüldüğünde, çocuk işçiliği çocukları köleleştirir, ailelerinden ayırır, onları ciddi tehlikelerle, hastalıklarla karşı karşıya bırakır…”
Devlet halkın parasıyla halkın çocuklarını sermayeye peşkeş çekiyor
Yukarıda ifade edilen durumların hepsi, Türkiye’de MESEM kapsamında, fabrika, atölye, esnaf dükkânı, inşaat, otel, lokanta gibi yerlerde vahşi kapitalizm koşullarında çalıştırılan çocuk işçiler için bütünüyle geçerli olan durumlardır. İME adı altında işletmelerde çalıştırılan çocukların, yaralanma, sakat kalma ve ölümle sonuçlanan iş kazalarına sıklıkla maruz kaldıkları, işyerlerinde yaşadıkları olumsuz ilişkiler nedeniyle, zihinsel, psikolojik, fiziksel ve toplumsal açıdan büyük zararlar gördükleri bilinmektedir. Belirtilen bu olumsuzluklar son yıllarda MESEM’lerdeki öğrenci sayılarının artışına bağlı olarak hızla artmaktadır.
Sermayenin temsilcisi olan AKP iktidarı, bir insanlık suçu olan çocuk işçiliğinin “yasallaştırılarak” normalleştirildiği kurumlar olan MESEM’lerdeki öğrenci sayılarını arttırmak için daha önceki iktidarlardan çok daha fazla çaba harcamaktadır. Bu çabaların en başında, MESEM öğrencilerine, 9., 10. ve 11. Sınıflarda asgari ücretin en az yüzde 30’u, 12. Sınıfta ise asgari ücretin en az yüzde 50’si kadar ücret ödenmesi ve öğrencilerin, iş kazası, meslek hastalığı ve hastalık sigortası kapsamında sigortalanmaları gelmektedir. Son yıllarda yaşanan, ağır ekonomik kriz, hayat pahalılığı, normal örgün öğretim kurumlarındaki okul masraflarının yüksekliği, toplumun geneline hızla yayılan yoksullaşma ve işsizlik nedeniyle asgari ücretin yüzde 30’una bile muhtaç durumda olan toplumun en yoksul kesimlerinin çocukları için MESEM’ler adeta zorunlu bir seçenek haline getirilmiştir. İşletmelerin MESEM öğrencilerine ödediği “en az ücretin” tamamının devlet tarafından işletmelere geri ödenmesi ve öğrencilerin sigorta primlerinin yine devlet tarafından yatırılması, MESEM öğrencilerini sermayeye bedava sunulan işgücü yığınları haline getirmiştir. Yani devlet, halkın parasıyla yine halkın çocuklarını sermayeye peşkeş çekmektedir. Bu durum, daha önce MESEM öğrencilerini kabul etmekte nazlanan işletmelerin de iştahını kabartmış, bedava işgücünden yararlanmak isteyen sermaye grupları MESEM’lerin yaygınlaştırılması konusunda iktidara destek vermeye başlamıştır.
Fark derslerini tamamlamaları neredeyse olanaksız
lMESEM öğrencilerinin fark derslerini tamamlamak koşuluyla ortaöğretim diploması alabilmelerinin sağlanması da MESEM’lerin teşviki konusunda başka bir adım olmuştur. Ancak bu adım MESEM öğrencileri açısından gerçekleşmesi çok zor bir uygulama olarak kalmıştır. Çünkü MESEM’lerde ya da mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarında, MESEM öğrencilerinin fark derslerini vermelerini sağlayacak, fiziki ortam, öğretmen, ders programı ve özel grup tahsisine ilişkin bir yapılanma yoktur. Ayrıca zaten çalışmak zorunda olan MESEM öğrencilerinin içinde bulundukları ağır koşullar altında ortaöğretim fark derslerini tamamlamak üzere zaman yaratabilmesinin çok zor olması bu öğrencilerin diplomaya ulaşmalarını büyük ölçüde olanaksız hale getirmektedir.
MESEM öğrencilerinin sayısı artarken meslek lisesi öğrencilerinin sayısı azalıyor
MESEM öğrencilerinin sayısı, sermayenin ve AKP iktidarının özel teşvikleriyle son 5 yılda çok hızlı artmıştır. Aşağıdaki Tablo 3, mesleki ve teknik ortaöğretim kurumları ile MESEM’lerin 2016-2017 eğitim-öğretim yılından itibaren 2 yıllık aralarla okul ve öğrenci sayılarını göstermektedir:
Tablo 3. Mesleki ve Teknik Ortaöğretim Kurumları ile MESEM’lerin Eğitim-Öğretim Yıllarına Göre Okul ve Öğrenci Sayıları
Kaynak: (https://sgb...istatistikler/icerik/64).
Not: MEB web sitesine erişim tarihinde 2023-2024 eğitim-öğretim yılına ait istatistikler henüz verilmemiştir.
Tablo 3 incelendiğinde özellikle 2018-2019 eğitim-öğretim yılından itibaren MESEM öğrenci sayılarında çok hızlı artış olduğu buna karşılık diğer mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarındaki öğrenci sayılarında ise çok belirgin bir düşüş olduğu görülmektedir. Ayrıca öğrenci sayılarında olduğu gibi MESEM okul sayıları artarken mesleki ve teknik ortaöğretimdeki okul sayılarının düşmesi de dikkat çekici bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sermayenin ve AKP iktidarının, MESEM’lerle birlikte diğer mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarındaki öğrenci sayılarını arttırmak için çaba harcadığı bilinmekle birlikte politikalarını daha çok MESEM’lerin desteklenmesi yönünde oluşturdukları görülmektedir. Tablo 3’teki veriler bu politikaların sermaye ve iktidar açısından nispeten başarıya ulaştığını göstermektedir.
Maliyeti düşük işgücü yığını için kaynak
Emperyalist ülkeler özellikle stratejik olarak seçtikleri belli sektörlerde devasa büyüklükte çokuluslu şirketler yaratarak dünya rekabet ortamında egemenlik alanlarını hep genişletme çabası içinde olmuşlardır. Bu politika gereği çokuluslu şirketlerin büyütülmesi merkez ve çevre ülkelerdeki kaynakların geniş kitlelerin yoksullaşması pahasına bu şirketlere aktarılmasıyla sağlanmıştır. AKP iktidarı da, kapitalizme içkin bir motivasyonla son yıllarda yaptığı büyük kaynak transferleriyle savunma, inşaat gibi birkaç sektörde sermaye birikimini yoğunlaştırarak çokuluslu şirketler yaratma çabasına girişmiş bunda da belli ölçülerde başarılı olmuştur. Türkiye kapitalizmi, büyük emperyalist güçlerin kısmen boş bıraktığı sektörel alanlar ve Afrika, Orta Doğu, Batı Asya, Balkanlar gibi bölgelerde gücünün yettiği ölçüde emperyalist girişimlere soyunmuştur. “Yeni Osmanlıcılık” denilen akıl dışı yaklaşımların altında yatan en önemli gerekçe budur. Ancak buna rağmen Türkiye kapitalizminin, emperyalist düzene bağımlılık ve taşeron ilişkisiyle eklemlenmiş, katma değeri düşük, emek yoğun üretim alanları üzerinde şekillenen sermaye yapısı büyük ölçüde varlığını sürdürmektedir. Türkiye’de, işletmelerin çok büyük bölümünü küçük ve orta boy işletmeler oluşturmakta, işgücü kitlelerinin ise ağırlıklı olarak bu işletmelerde çalıştığı görülmektedir. Türkiye’de küçük ve orta boy işletmelerin tamamına yakını katma değeri düşük üretim dokusuna sahiptir ve dolayısıyla bu işletmeler çoğunlukla niteliksiz işgücüne ihtiyaç duymaktadır. Bu durum söz konusu işletmeleri olabildiğince maliyeti düşük işgücü yığınlarına yöneltmekte, MESEM öğrencileri de, eğitim düzeyi düşük kitleler, göçmenler, kadınlar gibi bu işgücü yığınlarının önemli bir kaynağını oluşturmaktadır. Ayrıca MESEM’ler üzerinden 14 yaşında işletmelerde çalıştırılmaya başlanan çocukların yetişkinlik çağına geldiğinde de, iş değiştirmenin zorlukları, işletmeye alışılmış olma gibi nedenlerle aynı işletmede çalışmaya devam etmeleri beklenmektedir. Bu beklenti de pratikte büyük ölçüde gerçekleşmektedir.
Kitleler halinde MESEM'lere geçiş
Küçük ve orta boy sermayeyle birlikte büyük sermayenin de temsilcisi olan AKP, istihdam politikaları ve üretim dokularının niteliği nedeniyle MESEM öğrencilerinden çok mesleki ve teknik lise ya da meslek yüksekokulu mezunlarına yönelen kurumların taleplerini de karşılamak için büyük çaba harcamaktadır. Bu amaçla AKP iktidarı özellikle mesleki ve teknik liselerdeki öğrenci sayılarının arttırılması için, MESEM’lerdeki gibi ücret ve sigorta uygulamalarının getirilmesi; organize sanayi bölgesi yönetimlerinin ve özel girişimcilerin mesleki ve teknik lise açmalarının teşvik edilmesi; özel mesleki ve teknik liselerde girişimcilere öğrenci başına teşvik ödemesinin yapılması ve öğrencilere burs olanaklarının sağlanması gibi uygulamaları devreye sokmuştur. Ancak bütün bu uygulamalara karşın mesleki ve teknik liselerdeki öğrenci sayılarının Tablo 3’deki verilerin de ışık tuttuğu gibi artmak bir yana büyük oranlarda azaldığı görülmektedir. Mesleki ve teknik liselerdeki öğrenci sayılarındaki bu azalışın altında yatan en önemli nedenler şöyle özetlenebilir:
*MESEM’lerin yaygınlaştırılması amacıyla son dönemlerde mesleki ve teknik liselerin bünyesinde de MESEM’ler açılmaya başlanmıştır. Bünyesinde MESEM açılan mesleki ve teknik lise müdürlerine il milli eğitim müdürlükleri tarafından gayri resmi olarak MESEM’ler için öğrenci kotalarının verildiği ve okul müdürlerinin çoğunlukla da lise öğrencilerinden kaydırma yoluyla bu MESEM kotalarını doldurmalarının istendiği bildirilmektedir.
Yukarıda belirtilen nedenler, Tablo 3’teki verilerin değişme seyrini büyük ölçüde açıklamaktadır.
Çocuklar için riskin olmadığı bir işyerinden söz edilemez
MESEM’lere kayıt yaptıracak öğrencilerden istenen koşullar içinde, öğrencinin herhangi bir “sağlık sorununun bulunmaması” maddesi yer almaktadır. Henüz zihinsel, ruhsal ve bedensel açıdan yeterince gelişmemiş 14 yaşındaki bir çocuk işyerlerinde ve gerçek üretim ortamlarında çalışmaya zaten uygun durumda değildir. Bu nedenle çocuk kendi yaş dönemine özgü sağlıklı bir yapıya sahip olsa bile işyerlerine gönderilebilecek olgunluğa yeterince sahip değildir. Bu bağlamda öğrencinin işyerine gönderilmesi için “sağlık sorununun bulunmaması” koşulunu getirmek ve üstelik bu ibareyi yasal metinlere geçirmek en hafifinden saçmalıktan başka bir şey değildir. Bu yetmiyormuş gibi, 3308 sayılı Kanunda, “tehlikeli ve çok tehlikeli işler veya özellik arz eden mesleklere alınacak çırakların öğrenim ve yaş durumu, ilgili kuruluşların görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir” hükmü yer almaktadır. Çocukların değil “tehlikeli ve çok tehlikeli işlerde” bunların dışındaki işlerde bile çalıştırılmaması gerekir. Çünkü bütün işyerlerinde belli ölçülerde her türlü risk vardır. Çocuklar için riskin olmadığı bir işyerinden söz edilemez. Çocukların işyerlerine sokularak 8 saat -ki bu saatler pratikte çok daha fazla olmaktadır- çalıştırılması başlı başına “tehlikeli ve çok tehlikeli” bir iştir. İlgili hükümde çocukların “tehlikeli ve çok tehlikeli işlerde” çalıştırılabilme kararı için “ilgili kuruluşların görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir” denilmektedir. “Tehlikeli ve çok tehlikeli işlerde” yetişkinlerin bile çalıştırılması büyük sakıncalar taşırken, “ilgili kuruluşlar” ve “Bakanlık” hangi gerekçelerle hukuken sözleşme imzalama yetkisi bile bulunmayan çocukların “tehlikeli ve çok tehlikeli işlerde” çalışması için olumlu görüş bildirebilir? Hangi gerekçe “tehlikeli ve çok tehlikeli işleri” çocuklar için sıfır riskli hale getirebilir? Ne yazık ki bu insanlık dışı hüküm kanun maddesi olarak yerinde durmaktadır.
Baskı, hakaret, dayak, kötü alışkanlıklar...
İlgili mevzuat, MESEM öğrencileri için sözleşme yapılacak işyerinde usta öğreticilik belgesine sahip bir ustanın bulunması koşullarının sağlanması gerektiğini ifade etmektedir. İşyerlerinin büyük çoğunluğunda özellikle küçük işyerlerinde ve esnaf dükkânlarında usta öğreticilik belgesine sahip usta bulunmamaktadır. Buralarda çalışan “ustaların” büyük çoğunluğu yeterli genel eğitimden bile yoksundur. Çocuk yaştaki öğrencilerin işyerlerinde, baskı, hakaret, dayak gibi davranışlara ve olumsuz ilişkilere maruz kaldıkları, kötü alışkanlıklar edindikleri sıklıkla görülmektedir.
MESEM öğrencilerinin öğrenimleri boyunca haftada, 4 gün işletmelerde İME (fiili çalışma), 1 gün ise okulda genel ve teorik dersler almaları öngörülmüştür. Uygulamada işyerlerinde bu 4 gün cumartesi günüyle birlikte çoğunlukla 5 güne çıkmakta hatta bazı öğrenciler pazar günüyle birlikte haftada kesintisiz 6 gün çalıştırılmaktadır. Mevzuat okulda verilen teorik derslerin durumu uygun olan işyerlerinde de verilebilmesinin yolunu açmıştır. Bu durumda teorik dersleri verecek öğretmenlerin işyerine gitmesi gerektiği için başka sorunlar ortaya çıkmakta, bu teorik dersler kimi zaman sağlıklı yapılmamakta hatta teorik eğitim saatlerinde de öğrencilerin işyerinde çalıştırıldığı görülebilmektedir. Ayrıca MESEM öğrencileri için günlük çalışma saatinin en fazla 8 saat ve en geç 22.00’ye kadar olabileceği belirtilmiş olmasına rağmen, bu çalışma saatleri de çoğunlukla aşılmaktadır. MESEM öğrencileri için kurum tarafından bir koordinatör öğretmen görevlendiriliyor olsa da, koordinatör öğretmenler ve yöneticiler, işyerlerindeki olumsuz uygulamaların ortadan kaldırılması konusunda genellikle etkili olamamakta, hatta koordinatör öğretmenlerin bir kısmı özellikle büyük şehirlerde işyerlerine bile düzenli olarak gitmemektedir.
MESEM ve mesleki eğitime giden patron, siyasetçi, büyük esnaf çocuğu yok
Buraya kadar, bir insanlık suçuna ve daha özelde çocuğa karşı işlenen suça dönüşmüş olan MESEM uygulaması için sermayenin ve iktidarın birlikte çıkardıkları yasal düzenlemelere bile doğru dürüst uyulmadığı görülmektedir. Mesleki ve teknik liselerde ve özellikle de MESEM’lerde çocuk işçiliği üzerinden çocuk emeği sömürüsü “yasallaştırılıp”, “kurumsallaştırılmakta” ve bu insanlık suçu normalleştirilmektedir. İşyerlerinin önüne yığılmaya çalışılan ucuz işgücü kitlelerinin potansiyel kaynaklarından olan MESEM’lere ve mesleki-teknik liselere, neredeyse tamamen, işçi, köylü, küçük esnaf ve diğer yoksul kesimlerin çocukları gönderilmekte, patronların, siyasetçilerin, üst düzey yönetici ve memurların, beyaz yaka çalışanların, büyük esnafların çocukları ise hiç gönderilmemektedir. Mesleki ve teknik eğitim politikalarını belirleyen, sermaye grupları, siyasetçiler, üst düzey yöneticiler ve sözde eğitim kurmayları bu politikaları hep “başkalarının çocukları” için tasarlamakta, hararetle savundukları mesleki ve teknik eğitim sisteminin hiçbir yerinde ne kendileri ne de çocukları yer almamaktadır. Bu yüzden MTE sistemine sokulan çocukların vahşi kapitalizmin sömürü çarklarının arasında pervasızca öğütülmesine göz yumulmaktadır.
Tüm spesifik mesleki eğitim programları 18 yaşa kaydırılmalı
Sonuç olarak, çocuk işçiliği ve dolayısıyla çocuk emeği sömürüsü insanlık suçudur. MESEM’lerde ve MTE kurumlarında çocuk işçiliğine dayalı her türlü uygulamaya derhal son verilmeli, bütün spesifik mesleki eğitim programları, 12 yıllık, zorunlu/kesintisiz/genel/akademik/politeknik/polikültür nitelik taşıyan temel eğitim sonrasına yani 18 yaşa/reşit döneme kaydırılmalıdır. Çocukların örgün eğitim dışına çıkmasına neden olan bütün, bireysel, toplumsal ve ekonomik sorunlar ortadan kaldırılmalı, herkesin eşit ve özgürce akıl ve bilime dayalı eğitim olanaklarına kavuşması sağlanmalıdır.
Dile getirilen bu önerilerin, sorunların bizzat kaynağı olan kapitalist düzen içerisinde hayata geçirilmesi elbette mümkün değildir. Öyleyse yapılacak iş bellidir. Sözü edilen sorunları ortadan kaldırma sürecinin ilk aşaması kapitalizmin bir daha geri gelmemek üzere yıkılması, ikinci aşaması ise insanca bir düzenin yani sosyalizmin/komünizmin kurulmasıdır.
* Dr., Em. Öğretim Üyesi
Kaynaklar
02/12/2016 tarih ve 6764 sayılı Kanun. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2016/12/20161209-5.htm (Erişim: 25.08.2024).
https://mtegm.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2024_08/12093255_meslekivetek… (Erişim: 19.08.2024)
https://ogm.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2016_11/03111224_ooky.pdf (Erişim: 26.08.2024)
https://www.unicef.org/turkiye/%C3%A7ocuk-haklar%C4%B1na-dair-%C3%B6zle… (Erişim: 26.08.2024)
ILO 138 No’lu Asgari Yaş Sözleşmesi Kabul Tarihi: 6 Haziran 1973. https://www.ilo.org/tr/resource/138-nolu-asgari-yas-sozlesmesi (Erişim: 25.08.2024)
https://www.ilo.org/tr/projects-and-partnerships/projects/calisma-yasam… (Erişim: 25.08.2024)
https://www.ilo.org/tr/regions-and-countries/europe-and-central-asia/il… (Erişim: 25.08.2024)
https://sgb.meb.gov.tr/www/resmi-istatistikler/icerik/64 (Erişim: 25.08.2024)
19.06.1986 tarih 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu, T.C. Resmî Gazete No: 19139.
24.06.1973 tarih ve 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu T.C. Resmî Gazete No: 14574.