SGBP Kadın Koordinasyonu’ndan Kadın Emeği Çalıştayı

Sendikal Güç Birliği Platformu (SGBP) Kadın Koordinasyonu’nun örgütlediği 1. Kadın Emeği Çalıştayı gerçekleştirildi. Belediye-İş Sendikası salonunda yapılan çalıştayda emek piyasasında neoliberal dönüşümün kadınları nasıl etkilediği tartışıldı ve direnişteki kadınlar deneyimlerini paylaştı. Etkinliğin açılışında SGBP Kadın Koordinasyonu adına Petrol İş Sendikası üyesi Selgin Zırhlı Kaplan kadın koordinasyonunun kuruluş süreci, yapısı ve işleyişine dair bilgi verirken Deri-İş Sendikası üyesi Tülin Çelik yürütülen kampanyalar, etkinlikler ve eylemler hakkında bilgi verdi.

Çalıştayın “Emek piyasalarında neoliberal dönüşüm ve kadınlar” başlıklı ilk oturumuna Necla Akgökçe moderatörlük yaptı.

ilkoturumOturumda ilk sözü alan Bilgi Üniversitesi’nden Yard. Doç. Dr Yelda Yücel “Krizde farklı refah devletlerinde emek piyasası dönüşümü ve toplumsal cinsiyet” başlıklı sunumunda dünya genelinde ülkelerden örnek vererek emek piyasasının nasıl değiştiğine ve kadınları nasıl etkilediğine değindi. Yücel, krizler sonucunda kadınların erkeklerden daha fazla yıkıma uğradığını anlattı. Krizlerde ilk darbede erkekler daha çok iş kaybına uğrasa da işten çıkan erkeklerin kadınlara göre işe dönüşlerinin daha hızlı olduğuna dikkat çekti.

Kadınların kamusal alanı ve mücadele pratikleri üzerine konuşan İstanbul Arel Üniversitesi’nden Yard. Doç. Dr. Feryal Saygılıgil ise Nikaragualı kadınların deneyimini anlattı. Saygılıgil, direnişin hem sınıf hem de toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini ortadan kaldırmayı hedefleyen ve tabandan gelen bir kadın örgütü oluşuyla değerli bir örnek olduğunu ifade etti.

Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Şemsa Özar ise kadın istihdamı üzerine konuştu. Kadın istihdamının AKP döneminde bile arttığına dikkat çeken Özar, kadınları eve tıkmak gibi niyetleri olmadığını, aksine esnek çalışmayla kadınların hem ev içinde hem de ev dışında sömürüsünün amaçlandığını belirtti. İşverenler açısından kadın istihdamının önündeki en büyük engelin ev içi çalışma ve bakım hizmetinin oluşturduğunu ancak işverenin ya da devletin kadınların üzerindeki bu yükü almaya istekli olmadığını, bu yüzden kadın istihdamı artsa bile bu artışın esnek ve güvencesiz alanda olacağını ifade etti.

İlk oturum katkılar soru cevap bölümüyle sona erdi.

Sendikaların karar mekanizmalarında kadınlar yok

Sosyal Politikalarda ve Sendikalarda Kadın başlıklı ikinci oturum ise Neslihan Taşoluk Nakaş’ın moderatörlüğünde gerçekleştirildi.

“Sosyal politikaların cinsiyeti: Eviçi emeğin kontrolü ve reorganizasyonu” başlıklı sunumunda İstanbul Üniversitesi’nden Dr. Özgür Akduran, 6 konfederasyonda yaptıkları anket çalışmasını anlatırken anket sürecinde sendikalardan cevap alma ve muhatap bulma konusunda yaşadığı sıkıntılardan bahsetti. Daha sonra anketten çıkan istatistiksel verileri paylaşan Akduran, hangi sendikada daha çok kadın üye var, kadın örgütlenme oranının en yoğun/en düşük olduğu alan neresi, karar mekanizmalarındaki üye oranı nedir gibi verileri paylaştı. (çarpıcı verilerden biri olarak örneğin üye sayısı yarı yarıya kadın olan bazı sendikalarda merkez kurulda hiç kadın üye olmayabiliyor)

bilge

Sosyal İş Sendikası İst. Şube yöneticisi Bilge Çoban

Sendikalarda kadın örgütlenmesinin sorunları, politikaları ve araçları üzerine ise Sosyal İş Sendikası İst. Şube yöneticisi Bilge Çoban konuştu. Sendikaların doğru stratejiler ve kanallarla kadınlara ulaştığı zaman kadınların sendikalaşmak ve örgütlenmek için inanılmaz bir çaba ve özveri gösterdiklerine dikkat çeken Çoban, sendikalarda örgütlü 80.000 kadına nasıl ulaşılması gerektiğini tartıştı.

Kadınların sendikal çalışmaya katılmasının önündeki en önemli sıkıntının kadının ev içindeki emeği olduğunu ifade eden Çoban, evli ve çocuklu kadınların akşam sendikaya toplantıya gelmekte sıkıntı yaşadığını anlattı. Sadece bekar çocuksuz kadınlar sendikalarda aktif görev alabildiğini söyleyen Çoban, bu kadınlara sendika yöneticilerinin bakışının da patronlardan farklı olmadığını ve “kalıcı değil, yarın evlenir, çocuğu olur gider” diye düşünüldüğünü vurguladı.

Sendikalarda kadın örgütlenmesinin araçları olarak tüzükle güvence altına alınmış ayrı yürütmeleri, ayrı bir mali bütçeleri ve yayınları olan kadın komisyonları-komitelerinin kurulmasının ve sendika tüzüğüne pozitif ayrımcılık maddesinin eklenmesinin ayrı bir kadın çalışması yürütülmesi ve kadınların sendikaya aidiyet hissetmesi açısından önemine vurgu yaptı.

Kürsüde söz sırası direnişteki kadınlarda

Kadınlar Direniyor başlıklı son oturumda ise ilk olarak Feryal Saygılıgil ve Güliz Sağlam’ın serbest bölgede çalışan İSMACO işçisi Fikriye Akgül’ün hikayesini anlatan Bölge filminin gösterimi yapıldı.

Ardından Fikriye Akgül, serbest bölgedeki çalışma koşullarını ve bu koşullara isyan ederek başlattıkları direnişi anlattı. Akgül, sendikasız işçi çalıştırmadığını beyan etmiş dünyaca ünlü bir firma olan Ermenegildo Zegna gömleklerini diken işyerlerinde sendikalaşma çalışmasının ardından ilk işten çıkarılanların kadınlar olduğunu ifade etti. Serbest bölgede kanun hukuk olmadığını, işten atıldıktan sonra serbest bölgeye girişlerinin bile yasaklandığını söyleyen Akgül, işçi arkadaşlarıyla iletişimlerini kesmek için işverenin her yolu denediğini anlattı. Baskılara, sorgu odalarına, istifa zorlamalarına rağmen direnişlerinin kazanımla sonuçlanıncaya kadar devam ettirmeye kararlı olduklarını ifade etti.

Akgül’ün ardından yine Deri-İş İSMACO direnişçisi olan Öznur Fazlıoğlu 18 Aralık’ta apar topar işten atıldığını, iş yetersizliği bahanesiyle tek taraflı olarak sözleşmesinin feshedildiğini anlattı. 8 yıllık çalışan olan Fazlıoğlu işten atılan üç kişiden biri olduğunu söyleyerek işverenin işten çıkarmayı planladığı daha çok kişi olmasına rağmen sendikalaştıklarını duyduktan sonra diğerlerini işten atmaya cesaret edemediğini anlattı. Sonrasında işten atılanlara içeriye girme yasağı getirildiğini ve bunun üzerine çadır kurarak direnişe başladıklarını söyleyen Fazlıoğlu, evleri tek tek dolaşarak çalışma yürüttüklerini ve direnişe devam ettiklerini ifade etti. Bir anne olarak her gün çocuğunu bırakıp çadıra giderek mücadele etmenin iki kat zor olduğunu vurgulayan Fazlıoğlu “ancak sonuna kadar direniyorum ve kazanacağımıza inanıyorum.” dedi.

Başka bir çokuluslu şirket olan DHL çalışanı Aysel Şimşek ise kadınların eğitim hakkının nasıl gasp edildiğini ablası ve kendisi üzerinden, küçük yaşta evlendirilen kadınların hikayesini annesi üzerinden, kadınların nasıl ‘özellikle de erkek çocuk’ doğurmaya zorlandığını komşusunun üzerinden anlattı. Kendisi de çalışırken eşiyle birlikte eve geldiklerini ama kendisinin doğruca mutfağa eşinin de salona geçmesinin çelişkisine dikkat çekti.

Kovulmadan önce DHL’deki çalışma koşullarının ağırlığından bahseden Şimşek tüm işler bitse bile kadınların eline bezin kovanın verilip işyerinde temizlik yaptırıldığını anlattı. Çalıştığı taşeron şirketin işçilere köle muamelesi yaptığını söyleyen Şimşek bunun üzerine sendikalaşmak üzere örgütlenme çalışması başlattıklarını ifade etti. Sendikalaşma çalışmasının işverenin kulağına çok çabuk gittiğini ve işten atılmaların başladığını, kalanlar üzerinde de baskıların arttığını anlatan Şimşek hem içeride kalan hem de dışarıdaki işten atılan işçilerle 267 gündür direnişi sürdürdüklerini ve pes etmeyeceklerini vurguladı.

7 aydır İTÜ’de süren asistan direnişinden de Sema Alaçam söz aldı. 7 ay önce bir sabah uyandıklarında kendilerine “siz aslında çalışan değil öğrencisiniz” denildiğini anlatan Alaçam, bunun üzerinde fakülte fakülte bölüm bölüm dolaşarak bütün üniversitedeki temsiliyeti sağlamak için toplantılar yapmaya başladıklarını anlattı. YÖK önündeki gece nöbetlerinin mücadelelerinde yarattığı ivmeye vurgu yapan Alaçam, mücadelenin başında bazı asistanların bu sürecin kendilerini vurmayacağını, hocalarının onları kurtaracağını düşündüklerini ama gün geçtikçe bu mağduriyeti herkesin yaşayacağının anlaşıldığını anlattı.

Eylem çağrısını emek ve meslek örgütlerine, sendikalara, seslerinin ulaşabileceği her yere duyurmaya çalıştıklarını ifade eden Alaçam, sınırlı bir kazanım olarak arkadaşlarının 2013 sonuna kadar işe iadesini sağladıklarını söyleyerek “Bu da bize mücadele ederek hakkımızı alabileceğimizi gösterdi.” dedi.

Zaferle sonuçlanan İTO Teknopark direnişinin tek kadın şantiye çalışanı olan mimar Burçin Kuz’un ise kendisi katılamasa da kız kardeşlerine destek mesajını iletti. Kuz, mesajında 28 yaşında bir kadın mimar olarak hiçbir şekilde kadının kendini var etmesine imkan vermeyen şantiyede yaşadıklarının yanı sıra işçilerin ücretlerinin ödenmemesi üzerine başlatılan İto Teknopark direnişini anlattı.

Soru cevap bölümünün ardından çalıştay MARE Kadın Sesleri Topluluğu’nun dinletisiyle sona erdi.

Sendika.Org