İş ile çocuk arasında: Türkiye’de çalışan kadınların çocuklarına kim bakıyor? - Burcu Karakaş

İlkokul terk Gönül, ayda 11.000 TL devlet desteğiyle üç çocuğuna bakmaya çalışıyor. “Oraları yıkılınca buralara geldik” diyen 40 yaşındaki kadın, Balat'ta oturuyor. Gönül'ün ev kirası, 8.500 TL. Geçinebilmek için günlük işlere gitmek zorunda. Ancak çocuk bakımına çare bulamadığı için nadiren gidebiliyor:

“Belediye kreşi bana uzak. Özel kreş aylık 9 bin 500 TL. Bulaşık yıkamaya gittiğimde kabul ederlerse 4.5 yaşındaki çocuğumu da götürüyorum. Her gün aslında iş var ama çocuk da var. Mahalleden tanıdıkları bakıcı olarak ayarlamak zorunda kalıyorum ama verebileceğim para az diye istemiyorlar.”

Gönül'ün yevmiyesi 1.000 TL. Çocuğuna bakması için komşularına 250 TL önerebildiğini, bu parayı kimsenin kabul etmediğini ve çocuğunu bırakacak yer olmadığı için çalışamadığını anlatıyor. Gönül, çocukları ve mahalleli, kıramadıkları bir yoksulluk çarkının içinde dönüyor.

Gönül, çocuk bakımı nedeniyle iş hayatından uzaklaşmak zorunda kalan milyonlarca kadından biri. Günümüzde geniş aile desteğinin azalması ve kurumsal çocuk bakımının hem yetersiz kalması hem de giderek pahalılaşması sebebiyle çocuklu kadınlar “ev” ile “iş” arasında seçim yapmaya her geçen gün daha çok zorlanıyor.

Sosyal Politika Çalışmaları dergisinde Zeynep Burcu Uğur, Emre Yıldız ve Raziye Yüksel Doğan tarafından kaleme alınan “Türkiye’de çalışan kadınların küçük çocuklarına kim bakıyor?” başlıklı makaleye göre, ailelerin ekonomik düzeyi “bakıcı” ve “kurumsal bakım” tercihinde önemli rol oynuyor ve Gönül gibi gelir seviyesi düşük ailelerin çocukları kurumsal bakımdan yeterince yararlanmıyor.

Araştırma, devletin kamu kaynaklarını daha etkin kullanarak çocuk bakımını özellikle dezavantajlı aileler için maddi olarak desteklemesi gerektiğini vurguluyor ve “0-2 yaş grubu için dadı çalıştıranların, 3 ve üstü yaş çocuğu olanlar için ise kurumsal bakımın desteklenmesi makul görünmektedir” diyor.
İstanbul’da yaşayan Başak Öztürk, sigorta uzmanı olarak başladığı beş yıllık işini pandeminin ilk aylarında bırakmış ve kısa bir süre sonra anne olmuş.

“Kayınvalidem şehir dışında, annem uzaktaydı. Eşim kendi işini yapıyor. Eve gelen sabit maaş yok. Bu koşullarda bakıcı tutamadık. Yalnız kaldığımı fark ettim. Çocuğu bırakacak kimse olmadığı için ekmek almaya çıkmak bile problemdi. Oğlumu kendim büyütmek istemiştim ama hayatın tokat gibi suratıma çarpabileceğini düşünmüyordum.”

Başak, çocuğunu büyüttükten sonra işe dönebileceğini düşünmüş. Ancak anne olduğu için işe ara vermek zorunda kalan çoğu kadın gibi onun da hayalleri suya düşmüş. Geçen sene çocuğunu tam zamanlı kreşe yazdırdığından beri iş arıyor ama şirketlerden “Neden çalışmaya bu kadar ara verdiniz?” sorusundan başka bir şey duyamıyor.

“Biri, 'Hazır işin var, ayrılma' deseydi belki de ayrılmaz ve çalışan anne olarak formül yaratmaya çalışırdım. Çocuğuma baktım diye kendimi değersiz mi hissetmem gerekiyor?”

Başak’ın oğlunu gönderdiği kreşin aylık ücreti 26 bin 500 TL. Fakat bu rakamın gelecek eğitim-öğretim yılında iki katına çıkacağını öğrenmiş.

“En geç 15.30’da okulda olmam lazım ki çocuğumu alayım. Yani bir de ona göre iş bakıyorum. Hangi işe girersem gireyim, alacağım maaş hiçbir şeye yetmeyecek. Maddiyattan ziyade, akıl sağlığım için iş hayatına dönmek istiyorum. Evde kaldıkça ‘yemek-çamaşır-bulaşık’ oluyor hayatınız.”

Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, 2023 yılında üç yaşın altında çocuğu olan 25-49 yaş grubundaki kadınların istihdam oranı yüzde 27,1 iken erkeklerinki yüzde 90,1.
Eğitim Reformu Girişimi ve Anne Çocuk Eğitim Vakfı tarafından 2017’de yapılan araştırma, 0-5 yaş aralığında çocuğu olan kadınların yüzde 77’sinin çalışmadığını, çalışamayan kadınların yüzde 42.5’inin küçük çocuğu olması nedeniyle çalışamadığını gösteriyor.
Bir e-ticaret şirketinin yedi senelik çalışanı Selin, doğum iznine beş ay kala yöneticisinden “Terfi alacaktın ama durumundan dolayı alamıyorsun’’ cümlesini işitmiş. Şirkete döndükten sonra yapılan maaş düzeltmelerine rağmen ekip ortalamasını bir türlü yakalayamamış ve üstüne terfi de alamamış.

“Maaşım o kadar düşmüştü ki 1 yaşındaki bebeğimi ne bir bakıcıya ne de kreşe bırakmak mümkündü. Beş ay direndim. Sonunda tazminatımı vermeyi kabul ettiler ve yollarımızı ayırdık.”

Birkaç aydır çalışmayan Selin, evde bebeğine bakıyor. İş aramaya koyulduğunda ise Başak gibi neden çalışmaya ara verildiğinin sorgulanacağından neredeyse emin.

“Aynı rol için başka adayları tercih edecekler çünkü küçük bir çocuk annesiyim.”

Sosyal politikalar alanında çalışmalarıyla bilinen Prof. Çağla Ünlütürk, “Türkiye’de bakım, Nancy Fraser’ın ifade ettiği gibi bedelini ödeyebilenler için piyasalaşmış, ödeyemeyenler içinse ailevileşmiştir” diyor.

“Son yıllarda bir yandan reel ücretler düşerken bir yandan piyasadan kaliteli bakım hizmeti almanın bedeli yükseldi. Bir işçinin aylık ücretiyle karşılayamayacağı bedeller söz konusu. Ulaşım ve konut fiyatlarındaki artışlar geleneksel çocuk bakımında rol alan büyükannelerin desteğini de güçleştiriyor.”

Bu güçlüğü yaşayanlardan biri de Hilal Balcıoğlu. Üç senedir eşinden ayrı yaşayan, reklam ve halkla ilişkiler mezunu Hilal (42), uzun yıllar beyaz yaka olarak çalıştıktan sonra oğluna bakmak için serbest çalışmaya başlamış.
Oğlu üç yaşına bastığında bir reklam ajansına girerek kurumsal hayata geri dönmüş ama hem az maaş hem de çalışma koşullarının insani olmaması nedeniyle bir sene sonra işi bırakmış. Hobi olarak başladığı seramik kursunu işe çevirmek zorunda kalmış.

“Anneanne, babaanne ve bakıcı desteği olmadığı için mesleğimi dönüştürmek zorunda kaldım. Sabah 8 akşam 6 iş bakamaz oldum çünkü iş saatleri okul saatleriyle uyuşmuyordu. Esnetmiyorlar o iş saatlerini hiçbir şekilde. Aileden birinin işini esnetmesi gerekiyordu, o ben oldum.”

Hilal, kurumsaldan seramik atölyesine geçişin maddi olarak kendisini oldukça etkilediğini, kira ödemediği için geçinebildiğini söylüyor.

Özel Anaokulları Derneği Başkanı Murat Kuş’un Aposto’ya verdiği bilgiye göre, İstanbul’da anaokul ücretleri ilçelere göre farklılık gösterse de aylık 20-30 bin TL bandında seyrediyor. Birçok butik anaokulunun kapatmak zorunda kaldığını söyleyen dernek başkanı, “Yüzde 100 dolu olan anaokulları bu sene yüzde 50 kontenjan doldurabildi” diyor.
Okul öncesi eğitim, Türkiye’de hâlâ zorunlu ve ücretsiz eğitim kapsamında değil ve zorunlu olmasına ilişkin konulmuş bir hedef de yok. Ancak 100 binin üzerinde nüfusu olan belediyelere kreş açma zorunluluğu var. Daha az nüfuslu belediyelerin ise mali durumlarına uygun kreş açmaları teşvik ediliyor.

Belediyelerin okul öncesi eğitim kurumu açmasını yasaklayan Anayasa Mahkemesi kararı nedeniyle yasal boşluk olduğunu hatırlatan Prof. Ünlütürk, bu karar nedeniyle çocuk bakım hizmetlerinin belediyeler tarafından parçalı sürdüğünü dile getiriyor. Yakın zamanda siyasi krize yol açan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı 111 çocuk etkinlik merkezi var. Çocuk bakımı sağlayan merkezler, dezavantajlı aileler için ücretsiz. Ücretli olanları ise aylık 2.500 TL.

Prof. Ünlütürk, son yıllarda kadın istihdamını artırmak amacıyla çocuk bakım merkezlerinin artırılması hedeflense de kamusal, yaygın, kaliteli, ücretsiz ve erişilebilir bakım hizmetlerinin eksikliğinin sürdüğünü ve bu durumun kadınları çalışmaktan alıkoymaya devam ettiğini vurguluyor.

“Türkiye’de doğurganlık oranlarındaki düşüşe karşılık yeniden gündeme oturan ‘aile ve nüfus politikaları’ ile kadınları aileye bağımlı kılmak yerine kamusal bakım hizmetlerine yaygın yatırım yapılması tercih edilse hem kadınları özgürleştiren hem çocukları güçlendiren hem de istihdama katkı sunan bir sonuç elde edilebilir.”

Henüz böyle bir tablonun oluşacağına dair ufukta ışık görülmüyor. Bu da, en büyük çocuğu askere gitmek üzere olan, 11 ve 4,5 yaşında iki çocuğuna eşi cezaevinde olduğu için tek başına bakan Gönül'ün hayatını daha da karartıyor.

Evde doğalgaz olmadığı için elektrikli soba yakan Gönül'ün fahiş elektrik faturalarını ödeyebilmek için günlük işlerde çalışmaya ihtiyacı var. Kirası yazın iki katına çıkacak ama onu şimdiden düşünmek bile istemiyor.

“Banyo buz gibi olduğundan çocukları evin ortasına leğen koyup yıkıyorum. Banyoda yıkasam ertesi gün hastanelik oluyorlar. Küçük oğlumla beraber daha sık gidebilsem keşke işe. Yanımda oturur, yaramazlık da yapmaz…”

Aposto