İSİG Meclisi Gönüllüsü Aslı Odman: İşçiler teker teker ölüyor olarak gözükse bile bu kolektif bir sorun

2023 yılının ilk 7 ayına baktığımızda Türkiye’de, Ocak’ta 116, Şubat’ta 195, Mart’ta 130, Nisan’da 123, Mayıs’ta 146, Haziran’da 159 ve Temmuz’da 182 olmak üzere en az 1051 işçi hayatını kaybetti. İSİG Meclisi’nin yılın ilk 7 ayını içeren İzmir özelindeki verileri incelendiğinde, 2023 yılının ilk 4 ayında 13, Mayıs’ta 16, Haziran’da 3, Temmuz’da en az 7 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Yılın ilk 7 ayında toplamda 39 işçi kötü çalışma koşulları içerisinde yaşamını yitirdi.

İSİG verilerine göre,

2023 yılının Temmuz ayında sektörler bağlamında, Tarım, orman iş kolunda 56 emekçi (22 işçi ve 34 çiftçi) taşımacılık iş kolunda 28 işçi, inşaat, yol iş kolunda 21 işçi, belediye, genel işler iş kolunda 16 işçi, konaklama, eğlence iş kolunda 10 işçi, ticaret, büro, eğitim, sinema iş kolunda 9, enerji iş kolunda 8 işçi, gıda, şeker iş kolunda 7 işçi, metal iş kolunda 6 işçi, madencilik iş kolunda 5 işçi, gemi, tersane, deniz, liman iş kolunda 3 işçi, tekstil, deri iş kolunda 2 işçi, basın, gazetecilik iş kolunda 2 işçi, çimento, toprak, cam iş kolunda 2 işçi, sağlık, sosyal hizmetler iş kolunda 2 işçi, savunma, güvenlik iş kolunda 2 işçi, petro-kimya, lastik iş kolunda 1 işçi; ağaç, kâğıt iş kolunda 1 işçi, iş kolu belirlenemeyen 1 işçi hayatını kaybetti.

2023 yılının Temmuz ayında ölümlerin nedenlerine göre dağılımı, Trafik, servis kazası nedeniyle 52 işçi; ezilme, göçük nedeniyle 35 işçi; elektrik çarpması nedeniyle 22 işçi; yüksekten düşme nedeniyle 17 işçi; kalp krizi, beyin kanaması nedeniyle 16 işçi; şiddet nedeniyle 11 işçi; zehirlenme, boğulma nedeniyle 9 işçi; intihar nedeniyle 6 işçi; patlama, yanma nedeniyle 5 işçi; kesilme, kopma nedeniyle 3 işçi; diğer nedenlerden dolayı 6 işçi hayatını kaybetti.

2022 yılına bakış
2022 yılında en az bin 843 kişi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. İş cinayetlerinin yoğunlaştığı (953 işçi ölümü) üç iş kolu bulunuyor. “Güvencesiz çalışma”nın hakim olduğu inşaat, tarım ve taşımacılık yer alıyor. İnşaatlarda dış cephe iskele, çatı, asansör boşluğu vb. yüksekten düşmeler ölümlerin yarıdan fazlasını oluştururken diğer iki temel neden ise ezilme/göçük ile elektrik çarpmaları. Mevsimlik tarım işçilerinin çalıştıkları bölgelere ya da tarlaya yolculuğu sırasında uygun olmayan ulaşım araçlarının kullanılması, eskiyen traktörler, işçilerin barınma-dinlenme-temizlik alanlarının yetersizliği, kene ısırmaları vb. ölümlerin temel nedenlerini oluşturuyor. Taşımacılık sektöründe ise yoğun çalışma, mobbing, uzun çalışma saatleri, uygun olmayan yollar ve araçlar, beslenme ve uyku düzensizliği vb. sorunlar iş cinayetlerine ortam hazırlıyor. Ölümlerin yüzde 75’ini trafik kazaları oluştururken diğer önemli bir neden ise çalışma koşullarına bağlı kalp krizleri. Moto kurye ölümleri de bu nedenlerden dolayı ölümlerin arttığı bir meslek olarak raporlarımızda öne çıkıyor. Pandemi ile birlikte giderek genişleyen ve işçi profilinin çoğunlukla 20’li yaşların başında olduğu sektörde işçi sağlığı açısından en net sonuç ortada: 2022 yılında en az 55 moto kurye iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. İş cinayetlerinin bir numaralı nedeni trafik, servis kazaları. Ancak bu ölümler iş cinayeti olarak değil trafik kazası olarak görülüyor. Oysa tır, kamyon, otobüs, servis minibüsü, taksi şoförleri, moto kuryeler uzun çalışma saatlerinde ve neredeyse dönüşümsüz çalışmaktalar.

İş cinayeti sayılmayan sayısız örnek
Geçtiğimiz günlerde Sivas'tan İstanbul'a giden bir otobüs firmasına ait Adem Tatlısu yönetimindeki yolcu otobüsü, Yozgat Sorgun'da kontrolden çıkıp karşı şeride geçerek 30 metre yükseklikten şarampole yuvarlandı. Kazada, şoför Adem Tatlısu ile birlikte 12 kişi yaşamını yitirirken 18 kişi de yaralandı. Ön otopsi raporuna göre kaza, otobüs şoförü Adem Tatlısu'nun (63) kalp krizi geçirmesi nedeniyle yaşandı.

2022 yılında iş cinayetleri şehirler bağlamında incelendiğinde, İstanbul’da 256, İzmir’de 87, Bursa’da 64, Antalya’da 59, Muğla’da 57, Kocaeli’de ise en az 55 kişi hayatını kaybetti.

Aliağa’da 9 yıllık işçi cinayeti raporu
Gemisöküm, demir çelik, petro kimya, enerji, liman işletmeciliği, LNG gibi sektörlerin yoğunluk kazandığı ilçedeki kuruluşlar ekonomik büyüklüğü ile Türkiye'nin ilk 100 şirketi arasında yer alıyor. Fakat güvencesiz çalışma koşulları iş cinayetlerini beraberinde getiriyor. Sektörel bakımdan incelendiğinde gemi söküm, demir çelik, petro kimya, enerji, liman işletmeciliği, LNG gibi sektör ilçede yoğunluk kazanıyor. İSİG Meclisi verilerine göre, 2013 yılından 2022 yılının ilk altı ayına kadar olan dönemde Aliağa’da en az 97 işçi hayatını kaybetti. İş cinayetlerinin yüzde 28’i gemi sökümde ve yüzde 27’si de metalde gerçekleşti. Yani işçi ölümlerinin yarıdan fazlası bu iki sektörde meydana geliyor. İşçi yaralanmalarının ve ölümlerinin başlıca nedenleri ezilme, patlama, yangın ve yüksekten düşme olarak karşımıza çıkıyor.

Aliağa’da iş cinayetlerinin yıllara göre dağılımı, 2013 yılında en az 7 işçi, 2014 yılında en az 3 işçi, 2015 yılında en az 7 işçi, 2016 yılında en az 14 işçi, 2017 yılında en az 15 işçi, 2018 yılında en az 14 işçi, 2019 yılında en az 7 işçi, 2020 yılında en az 14 işçi, 2021 yılında en az 11 işçi ve 2022 yılının ilk altı ayında en az 5 işçi hayatını kaybetti.

2013-2022 yılları arasında Aliağa’da iş cinayetlerinin istihdam biçimlerine göre dağılımı, 94 ücretli (işçi ve memur) ve 3 kendi nam ve hesabına çalışan (1 çiftçi ve 2 esnaf) hayatını kaybetti. Yani ölenlerin yüzde 97’sini ücretliler yüzde 3’ünü ise kendi nam ve hesabına çalışanlar oluşturuyor.

2013-2022 yılları arasında Aliağa’da iş cinayetlerinin işkollarına göre dağılımı, gemi, tersane, deniz, liman iş kolunda 27 işçi; metal iş kolunda 26 işçi; petro-kimya, lastik iş kolunda 15 işçi; inşaat, yol iş kolunda 12 işçi; taşımacılık iş kolunda 4 işçi; tarım, orman iş kolunda 2 emekçi; ağaç, kâğıt iş kolunda 2 işçi; ticaret, büro, eğitim, sinema iş kolunda 2 emekçi; sağlık, sosyal hizmetler iş kolunda 2 işçi; belediye, genel işler iş kolunda 2 işçi; madencilik iş kolunda 1 işçi; çimento, toprak, cam iş kolunda 1 işçi; enerji iş kolunda 1 işçi hayatını kaybetti.

2013-2022 yılları arasında Aliağa’da iş cinayetlerinin nedenlerine göre dağılımı, ezilme nedeniyle 27 işçi; patlama, yanma nedeniyle 19 işçi; yüksekten düşme nedeniyle 13 işçi; trafik, servis kazası nedeniyle 8 işçi; zehirlenme, boğulma nedeniyle 8 işçi; nesne çarpması, düşmesi nedeniyle 6 işçi; kalp krizi, beyin kanaması nedeniyle 4 işçi; şiddet nedeniyle 3 işçi; elektrik çarpması nedeniyle 2 işçi; kesilme, kopma nedeniyle 2 işçi; intihar nedeniyle 1 işçi; covid-19 nedeniyle 1 işçi; diğer nedenlerden dolayı 3 işçi hayatını kaybetti.

Sendikalaşan işçilere baskı
Kötü çalışma koşullarına tepki göstererek sendikalaşan işçiler ise işten kovulma ve mobbinglerle yıldırılmaya çalışıyor. Tarım sektöründe de mevsimlik ve sürekli işçilerin kötü çalışma koşullarına maruz bırakılması geçmişten bugüne sorunları daha da derinleştiriyor. Düzensiz maaş ödemeleri, artan iş yükü, uzun çalışma saatleri, ucuz iş gücü, güvencesiz çalışma biçimi ve mobbinglere tepki gösteren Bayburt Grup bünyesinde faaliyet gösteren Agrobay Seracılık’ta çalışan işçiler TARIM-SEN etrafında örgütlendi. Sendikalaşmaya tepki gösteren işveren ise performans düşüklüğü ve küçülmeyi bahane göstererek işçi kıyımına gitti. 2’si mühendis 39 kişi işten çıkarıldı. Karara tepki gösteren işçiler dün Agrobay Seracılık önünde gerçekleştirdikleri basın açıklaması ile "Biz insanız köle değiliz" diyerek kararı tepki gösterdi. Sera işçilerinin sendikalaşması ilk olması bakımından İzmir’de ön ayak oldu.

İş cinayetlerine ilişkin değerlendirmelerde bulunan İSİG Meclisi Gönüllüsü Akademisyen Aslı Odman, kötü çalışma koşullarına bağlı olarak uzun zamana yayılan hastalıklarını iş cinayeti sayılmadığını, gerçek rakamlara ulaşmak için dörtle çarpmak gerektiğini ifade etti.

İSİG Meclisi işçi cinayeti verilerine nasıl ulaşıyor, zamana yayılan ölümlerin kayıtları yetkili kurumlar tarafından tutuluyor mu?
İSİG olarak 2011’den beri derlediğimiz bu raporlar Türkiye’de, ulusal, yerel medyada teyit edilip bize ulaştırılmış bilgilerden oluşuyor. Tüm veriler, ölümlü yaralanma dediğimiz türde iş cinayetlerinden oluşuyor. Yani ani ölümler anlamına geliyor. Meslek hastalıkları zamana yayılmış iş cinayetleridir. Türkiye OECD ortalamasında en uzun süre çalışılan ülke. Uzun çalışmaya bağlı olarak kalp krizi, beyin kanaması meydana gelebiliyor. Çalışma yerlerinde maruz kalınan kimyasallar, madenler, asbest gibi tozlar, silikalar, küfler hastalıklara neden oluyor. Tüm bunların sonucundaki ölümler verilerin içinde değil. Çünkü meslek hastalığından öldüğünüz zaman bunun meslekten dolayı olduğunu kanıtlamıyorsa bu kayda geçmiyor. Herkesin bildiği bir kayıtsızlık durumu var. Uluslararası hesaplamalara göre çalışırken ölenlerin rakamlarına ulaşabilmek için rakamların dörtle çarpılması gerekiyor. Türkiye’de bazen senede sıfır insan meslek hastalığından ölüyormuş gibi gösterilse de kayıt edilen ani ölümlü iş kazalarının yaklaşık dört katının uzun zamana yayılan meslek hastalıkları ve uzun çalışmaya bağlı hastalıklardan olduğunu biliyoruz.

Hangi sektörler işçiler için daha fazla riskli?
İSİG açısından risk olmayan herhangi bir çalışma alanı yok. İstatistik olarak tescil edilmiş sektörler, metal, maden, büro, devletin en formel işleri, ev temizliği gibi tüm sektörler bir miktarda risk barındırıyor. Ama bunların bir kategorileri var, çok tehlikeli, tehlikeli ve az tehlikeli iş yerleri diye ayrılıyor. Ama reel tabloya baktığımızda, Türkiye’de en fazla mutlak ölüm, inşaatla tarım arasında gidip geliyor. İnşaat, kentsel dönüşüm, yıkıp yeniden yapma dinamiği, mega projeler, köylerin mahalleye dönüşmesi, illerin yüzde 60-70’ine maden ruhsatı verilerek madene açılması inşaat alanında çok önemli faktörler arasında yer alıyor. Tarımda da küçük çiftçinin mülkünü kaybetmesi, borçlanması, topraklarını işleyemez hale gelmesi, daha çok mevsimlik işçi alması, mevsimlik işçilerin illegal biçimde, en güvencesiz şekilde taşınması risk barındırıyor. Trafik kazası gibi gözüküyor ama 10 mevsimlik tarım işçisi çoluğuyla çocuğuyla ölüyor. Tekil çiftçilerin de traktörden düşmesi gibi hasat, ekim zamanlarında tarım, orman işçisi ölümleri var. Ormanda şirketlere çalışan işçilerin zaman baskısı altında üstlerine tomruk, ağaç düşmesi gibi kazaların arttığını görüyoruz. Bu sektörlerin dışında madencilikte büyük bir ivme var. Büyük maden kazaları ciddi bir şekilde süreklilik kazandı. Soma, Karadon gibi kazalar çok yakın zamanda oldu.

Aliağa'daki sanayi kuruluşlarını iş güvenliği bakımından nasıl değerlendirmeliyiz, iş güvenliği çevre sağlığından ayrı düşünülebilir mi?
İzmir özelinde, Dilovası ve Aliağa kendi sınırları içerisinde müthiş bir endüstri oluşturdu. Bu bölgeler gözden çıkarıldı. Gemi sökümünde işçiler ölüyor. Aliağa’nın işçi sağlığı riskleri çok büyük bir çevre sağlığı riski de getiriyor. İşçinin bedenine asbest, ağır metalli kurşun geliyor. Levhaları kaynakla sökerken bunların hepsi körfeze, suya, denize dökülüyor. Ağır metaller, boya içerikli levhalar İzmir çevresindeki ergitme fabrikalarında ergitiliyor. Bunlar da kötü filtrelerle tarım havzalarına yük bindiriyor, besin zinciri zehirleniyor. Kurşun zehirlenmesinden diğer bütün hastalıklara kadar o besinleri tüketen herkesi ve ihraç edilen yerdeki insanları etkiliyor. İşçi sağlığı ve iş güvenliği aynı zamanda çevre sağlığının da işareti diyebiliriz.

Büyüme ve iş cinayetleri arasında ilişki var mı?
Hangi sektörde daha fazla büyüme, merkezileşme gerçekleşiyorsa o sektörde mutlak olarak işçi ölümü artıyor. Tuzla Tersaneler Bölgesi’nin yükselişi 2007 yılındaydı. Aliağa’daki yükseliş dönemi, Kovid dönemine dayanıyor. 2020-2021 yıllarında çok yükseliş var. Türkiye dizi ihracatçısı haline geldikten sonra dizi setlerinde ölümler çok daha fazla kaydedildi. Hizmet kolundan tarım ve madenciliğe kadar farklı alanlarda nerede daha fazla büyüme varsa o kadar mutlak işçi canına kısa vadede ölümlü kazalarla ya da uzun vadede sistematik olarak kayıt altına alınmayan meslek hastalıklarıyla izi kalıyor. Ve bunların hepsi Akbelen de görüldüğü gibi çevre kırımı ve doğanın yağmalanmasıyla hammaddeye ve yatırım alanına dönüştürülüyor.

İş güvenliği uzmanları iş güvenliği için yeterli midir?
Risk barındıran sektörlerde tabii ki İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanı çalıştırılıyor. Bu da esasında çözümün değil sorunun bir parçası. Çünkü şu anda yaklaşık 130 ile 150 bin İSG uzmanı var. 2013’te İSG kanunu çıktı. Daha önce kanunla değil yönetmeliklerle düzenleniyordu. Şu anda halihazırda tüm süreçleri kılı kırk yaracak şekilde tarif eden İSG’nin bir kanunu var. 40’tan fazla alt yönetmelik var. Fakat ne kadar çok Avrupa mevzuatından tercüme kanun olursa o kadar gevşek uygulama, ne kadar çok bağımlı çalıştırılan İSG uzmanı varsa o kadar çok işçilerin otonomisine dayalı iş güvenliğinin daha az sağlandığı bir sistem oluyor. Bununla birlikte İSG alanı büyük bir piyasa alanına dönüştü. Tahlillerden, Ortak Sağlık Güvenlik Birimleri’nden (OSGB) çok büyük paralar kazanılıyor. İSG uzmanlarının özerk olduğu, patrona sen bunu böyle yapamazsın dediği zaman işten atılmayacağı bir ortam sağlanmıyor. Tam tersi piyasalaştırılarak denetlemeleri gereken işyerlerine bağımlı oluyorlar. Bu da İSG sağlanamaması neden oluyor. Belki 20 senede daha fazla arttı diyemeyiz ama 20 senede bu kadar düzenleme, tanımlama olduğu zaman daha az kabul edilebilir oldu denebilir. Bir yandan da İSG uzmanlığı eskiden daha katı şekilde düzenleniyordu. Mühendislik mezunluğu mecburiydi. Uzun süreli eğitimler gerekiyordu. Bunlar gevşetildi. A/B/C tipi oldu artık. Bugün mimarlık, mühendislik, ayrı 2 senelik okullardan mezun olanlar sadece 6 aylik kuramsal, kağıt üzerindeki soyut eğitimler sonrasında C tipi alabiliyorlar. Epey zorlu iş yerlerinde çalıştırılıyorlar.

Devlet ve işveren hangi koruyucu önlemleri almalıdır, iş güvenliğinde yürütme, iş cinayetlerinde yargılama süreci sağlıklı işliyor mu?
Devletin tabii ki yaşamı koruma, iş kanunu uygulama, İSG kanunu uygulama yükümlülüğü var. Sadece yasa çıkarmak değil, takip etmek ve gözetmek gerekiyor. Başta cezasızlık büyük bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Her türlü iş kazasının yargı alanında düzgün bir şekilde takip edildiği zaman cezasızlıkla sonuçlandığını görüyoruz. Sonunda gerçek sorumluların sanık sandalyesine oturması mümkün olmuyor. Devlet memuruna izin vermiyor, şirketler taşeronlara aktararak risklerden kurtuluyorlar. Sanıklar mahkemeye gelmiyor. Devlet yargıyı cezasız olarak tanımlıyor. İkinci olarak da yürütme, tüm bu kanunları yürütmekle yükümlü olan kurumlar piyasa aktörü gibi davranıyor. Orman Bakanlığı’nın ağaç kesmesi, Çevre Bakanlığı’nın kentsel alanlar oluşturması gibi şeylerle karşılaşıyoruz. Yürütmede denetim gerçekten geri çekildi. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği’nde iş müfettişliği diye bir kurum vardır. Yaklaşık bin iş müfettişi Türkiye’de 2 milyon iş yerini denetlemekle yükümlü. Çok üst yetkileri var ama bu kurum atıl kılındı. Tamamen çok bilinçli bir şekilde sahadan elleri kesildi. Devlet de dev şirket gibi davranıyor. Yasaların denetim ve yargı ile ilgili meselelerinde takipçi olması gerekiyor. Şirketlerin çok açık bir işçiyi koruma yükümlülükleri var bu İSG kanununda tanımlanmış. İş yerlerindeki her riskten işveren sorumludur. Çünkü oradan kâr eden, organize eden işveren olduğu için sorumlu da odur. Yargılanmayacaklarını bildikleri zaman kendine göre hesabını yapıyorlar. 200-300 milyar bir insan öldürmekse orta boylu yatırımda bu önemli olmuyor. Bir inşaatta kaç işçinin öldüğü üzerinden hesap yapılıyor. İşçi örgütlenmelerinin yaşamak için örgütlenmeleri gerekiyor. Çünkü en küçük tehlikeli işi reddetme, iş yerindeki tehlikeli maddeleri, uzun çalışmaya karşı örgütlenme gibi bunları temelden değiştirecek olan yaşamsal sendikaların sadece maaşlı sendikacılıktan çıkıp işçi sağlığı, iş güvenliği sağlayan sendikacılığa doğru yönelimi çok önemli gözüküyor.

Kapitalizmin ve sanayileşmenin tarihi bağlamında iş cinayetlerini nasıl değerlendirmeliyiz?
Kapitalizm 1800’lerin başından itibaren fabrika ölçeğine geçtikten sonra kitlesel iş cinayetleri var oldu. Kavramlaştırılması mücadeleyle oluyor ama bu hep vardı. Türkiye’de, Osmanlı’da maden kazaları, büyük alt yapı yatırımları, sulamalar, mega projeler, liman yatırımları, demir yolları tüm bunların hepsini on binlerce işçi bedenleriyle yaptılar, ölerek yaptılar. Çok büyük kapitalizmin alt yapısı 19. yüzyılın sonunda oluştu. Keza madenlerde zorunlu çalıştırma hep vardı. Ama 21. yüzyılda bu kadar mevzuatla düzenlenmiş, hak mücadelesi sonucunda kağıt üstüne geçmişken sektörün ismi varken hiçbir şekilde cisminin olmaması daha acı verici, daha az kabul edilebilir. Reel bir baskı olmadığı sürece kârlardan vazgeçilip İSG’ye yatırım yapılmıyor. Yatırım yapılması gerektiği zaman da kapitalizm coğrafya olarak daha kötü çalışılacak yerlere kayabiliyor.

İSİG Meclisi'nin çözüm önerileri nelerdir?
İşyerlerinde bu riski birebir beden ve ruhlarında taşıyan işçilerin bu kolektif sorunla kolektif olarak baş etmesiyle mümkün gözüküyor. Çünkü işçiler teker teker ölüyor gözükse bile bu kolektif bir sorun. İş yeri organizasyonu çok kolektif bir meseledir. Sosyal olarak yapılır, kurumsal bir meseledir. Bu kurumu karşılayacak olan da işçilerin örgütlenmesidir. Örgütlenmiş işçi kurumu olan sendikaların yalnızca ekonomik sendikacılık değil, yaşamsal sendikacılığa yönelmesi gerekiyor. Kendi iç bürokratik seçim döngülerinden kurtulup Türkiye’de kendine muhalefet ismini verenlerin basın açıklaması seviyesinden çıkıp her sahada, üretimin tehlikeli olduğu her sahada mücadelede bulunmaları gerekiyor. Bunun gerçekten seçim süreci konusu olması lazım. Asbesti İzmir’de gördük. Belediye seçimlerine gidiyoruz. Kentsel dönüşüm yıkımları, deprem yıkımlarıyla ilgili çok kötü bir tablosu var. İSG ile ilgili meseleler ya da Aliağa konusu seçim gündemi olmuyor. Çok yüzeysel meselelerle uğraşıyoruz. İSİG olarak bizim genel önerilerimiz bunlar. Ama her alt sektör, her tehlikeli üretim süreciyle ilgili farklı önerilerimiz var. Mülteci işçi cinayetleri, çocuk işçi cinayetleri, kadın işçi cinayetleri, tarım işçileri, Aliağa, Gaziantep, asbest meselesi, iskele meselesi, deprem sonrası asbestle ilgili raporlarımız var.

ÖZGE UĞULU / Yeni Bakış