Her kriz gibi, pandemi de kadınlar için zincirleme şiddet anlamına geldi. Ekonomik krizin yarattığı yıkıma tüy diken sağlık krizinde de kadına yönelik şiddet dünyanın her yerinde boyutlandı -bunun karşı kutbunda kadınların direniş ve eylemi de.
Pandemi, çoğu yarı zamanlı, geçici, güvencesiz işlerde çalışan kadınları işsiz bıraktı, bu çalışma biçimi işsizlik sigortasından ve sosyal desteklerden daha az yararlanmalarına (ya da hiç yararlanamamasına) yol açtı. Kadınlara açık tek bant, tam zamanlı ev hayatı ve ev işleri. Neoliberal kapitalizmin güvencesiz kadın istihdamının yaygınlığını düşündüğümüzde şiddet mekaniğinin ilk halkası! Kadınlar lehine bir toplumsal denetim, pratikte dayanışma işlevi gören ilişkilerin, kamusal alandaki varlığın iyice seyrelmesi, yaşamlarını daha güvensiz hale getiriyor.
Birinci kapanma döneminde başlangıçta “ılımlı” ilişkiler, ev işlerinde “demokratik paylaşımlar” vitrindeydi. Kadınların her günkü işleri, “çok ilginç tecrübeler” olarak yaşandı. İlginç, çünkü nasıl olsa geçici! Çok geçmeden işin aslının hiç de bu olmadığı görüldü. Artan pahalılık ve yoksullaşma, çocuklar ve evle ilgili sorumlulukların her koşulda kadınların omzunda olması, durumu gitgide daha zorlaştırıyor. Ev ve işyerindeki şiddet ve şiddet tehdidi karşısında emekçi kadınlar mücadelede güçlenmeye, kendilerini, birbirlerini savunmaya, caydırıcılığa ve yaptırımları hayata geçirmeye daha fazla ihtiyaç duyuyorlar.
Cinsiyetçi ve cinsel şiddetle mücadele
Avrupa’da kadın cinayetlerinin en fazla işlendiği ülkeler arasındaki Fransa’da geçen yıl 111 kadın öldürüldü. Ev içi şiddet başvuruları birinci kapanma döneminde bir önceki yıla göre % 30, ikinci kapanma döneminde % 60 oranında arttı. Hem kadın hareketinin doğum yeri olan, hem de sınıfsal, toplumsal, siyasal mücadelelerde kitlesel olarak yer aldıkları Fransa’da kadınların kazanımları pandemi koşullarında güdükleştiriliyor. Bu bağlamda, Fransa’daki en kitlesel sendikalardan CGT, işyeri ve ev ortamında kadına yönelik şiddet konusundaki broşürünü 2020 Ekim’inde güncelledi. “Cinsiyetçi ve Cinsel Şiddetle Mücadele: Önleme/Koruma/Yaptırım” başlıklı broşürdeki veri ve önermeleri özetleyerek aktaralım.
“Kadınlara, kol ve kafa emeğiyle çalışan kadın işçilere ve işsiz kadınlara yönelik şiddet, eşitsizliklerin ve egemenlik sürecinin orta yerinde yer alır. Aldığı tüm biçimlerle -psikolojik, ahlaki, sözel, ekonomik, fiziksel, ya da cinsel- kadınları ‘doğal’ denilen yerlerinde, aşağı konumda tutmayı hedefler. Basmakalıp klişeler, bu hiyerarşinin normalleştirilmesine, bireyler arasındaki cinsiyet farklılığının doğal bir sonucu imiş gibi davranılmasına imkan verir.”
Fransa’da her yıl 10 kadından biri cinsel şiddete maruz kalıyor; 3 kadından biri hayatı boyunca cinsel şiddetle karşılaşıyor. İşyerinde, ulaşımda, hatta CGT sendikasında bütün kadınların cinsiyetçiliğe ve cinsel şiddete dair bir hikayesi var. Sendikanın buna ilişkin söyleyecek sözü olmak zorunda. Zira kadınlara yönelik şiddet egemenlik sürecinin merkezinde yer alıyor, işyerinde gerçekleşiyor ya da işyerindeki bir olayda ortaya çıkıyor, kadınların çalışma hakkını, özgürlüğünü temelden sorgulatıyor ve onurlarına, özsaygılarına dokunuyor, kadınların çalışması ve meslek yaşamı açısından tehdit oluşturuyor (işe almama, çalışma koşullarının kötüleşmesi, mesleki gelişimlerinin engellenmesi, terfi ettirmeme...). Sendika kadın erkek eşitliğinin inşası için taleplerinde şunları referans almalı: İşyerinde ve iş dışında, örgütlü kolektifler içerisinde, kadınların fizik ve ruh sağlığı üzerinde yıkıcı etkilerde bulunan cinsiyetçi ve cinsel şiddete karşı mücadele etmek ve kadınları şiddetin bütün biçimlerine karşı korumak.
Ne kastediliyor?
İşyerinde cinsel şiddet: Saygısızlıktan zarar verici, yıkıcı davranışlara, kabalıktan fiziksel saldırıya dek uzanır. Sözel, davranışsal, özellikle de cinsiyetçi, fiziksel biçimler alabilir.
Kişinin onurunu kırmaya, düşmanca, küçümseyici, aşağılayıcı, kırıcı bir ortam yaratmaya dönüktür. Davranışlar kişiyi cinsiyeti üzerinden hedef alır. Örneğin kadınların otorite eksikliğinden dolayı bir toplantıyı yürütemeyeceğini veya bir işi bir erkeğin yapmasının daha iyi olacağını söylemek. “Bizim projeyi bitirmemiz gerekiyor, sen vakit kaybettiriyorsun”. “Zaten müşteri tepemde, kadın bir de benden şunu istiyor!” “İşi alamadık ve bu da senin suçun!”
Bu tutumlar tekrar etmese bile bilinçli bir şekilde yapılır; planlı olmasa bile tekrar eder. Islık, kıyafet, fiziksel görünüş, cinsel davranış, hedefli söz ve fiiller, pornografik fotoğraf, ekran, afiş ve şakalara maruz bırakmak, internet üzerinden taciz, etek altı fotoğraf çekmek... En ağır hali cinsel saldırı ve tecavüzdür.
Ev içi şiddet: Cinsel ve duygusal tacizin bazan şiddetlenerek bazan durularak devam etmesi. Ancak tekrar etmek, ev içi şiddetin zorunlu koşulu değildir -bundan anlayacağımız, kadın, kendisine yönelik şiddeti, “İlk hata son hatadır” şeklinde karşılamalıdır. Bu kapalı evrendeki şiddet, kendisini cinsel, fiziksel, psikolojik, yönetsel, ekonomik, sözel (yıldırma, itme, şantaj) biçimlerde gösterir. Kadına ait bir objeye zarar vermek, harcamalarını kontrol etmek, ona ait bir evraka el koymak, fiziksel ve moral baskı uygulamak, ekonomik baskı yapmak, işini sürdürmesini, para ve gelire sahip olmasını engellemek ilk akla gelenlerdendir. Bunlar kadının korku, suçluluk hissi, özgüven ve otonomi kaybı, izolasyon hissi ve stres yaşamasına yol açar. Birlikte yaşanan kişiden korkmak normal değildir.
Bütün cinsel ilişkilerin iki taraf açısından da onaylanmış olması şarttır; sessizlik onaylamak anlamına gelmez.
İşyerinden yabancısı olunmayan sayılar
Fransa'da kadın işçilerin % 80’i işyerinde kadınların düzenli olarak cinsiyetçi davranış ve tutumlara uğradığını düşünüyor. Her iki kadından biri meslek hayatı boyunca cinsiyetçi ya da cinsel şiddete maruz kalmış. Üç kadından biri işyerinde cinsel taciz ya da saldırıya uğramış. Tecavüzlerin % 5’i ve cinsel saldırıların % 25’i işyerinde meydana geliyor. Kadınların % 9’u işyerinde zorla veya onaylamadığı bir ilişkiye maruz kalıyor.
İşyerinde cinsel tacize uğrayanların % 70’i üstlerine ya da patronlarına bundan söz etmemiş. % 30’u ise hiç kimseye söz etmemiş. İçlerinden sadece % 5’i şikayetçi olmuş. Patronlarına başvuranların % 40’ı da olumsuz sonuç bekliyor.
LGBT bireylerin % 85’i en az bir kez işyerinde homofobi ile karşılaşmış.
Saldırganlar tamamen bilinçli ve sorumlu
Cinsiyetçi tutum ve cinsel saldırı faillerinin belirli bir profili yoktur. Her yaş, meslek ve kategoriden olabilirler. Genel kanının aksine çoğu zaman ne hasta ne de sapıktırlar. Olayların çok büyük çoğunluğunda yaptıklarının tamamen bilincindedirler. Davranış ve sözlerinden tamamen sorumludurlar.
Her özellikte kadını hedef alabilirler (her kadın potansiyel hedeftir). Kadınları izole etme, değersizleştirme, özgüvenini kaybettirme, taciz-tecavüz suçu açıklandığında suçu karşı tarafa atma, tehdit, dokunulmazlıktan faydalanma gibi karşılama yöntemleri vardır. Dile gelme biçimi, yanlış anlaşıldığını söylemek, yalana başvurmak, gereksiz hassasiyet gösterildiğini söylemektir. Yine tanıdık bir yöntem, elindeki (iş, para, vb) baskı araçlarını kullanmak; “Aileyi”, ya da “kolektifi küçük düşürürsün” basıncına başvurmaktır,
Tacizci çoğu durumda davranışının sebebini kadının kendisine “sinyal vermesi” ve bunun bir “oyun” olması ile çıklar. Sık başvurulan bir açıklama, “Yaptığının farkında değildir, ortada bir yanlış anlama vardır, hayır dendiğini anlamamıştır”.
Yabancımız olmayan tipik suçlama ve üste çıkma ifadelerinden bazıları:
“Arkadaşlarınla çok fazla görüşüyorsun”, “Sendika toplantılarına çok katılıyorsun”, “Her zaman telefondasın”, “İşine çok fazla zaman ayırıyorsun”. Ama aynı zamanda “Benimle çalışırsan seni eğitirim”. Aşk, kıskançlık, ayrıcalıklı bir ilişki, kaynaşmak gibi gerekçeler eksik olmaz.
“Yemeği yaktın, ben de sinirlendim”, “Çok donuksun”, “Sınırlarımı zorluyorsun”, “Bu kadın deli, isterik, agresif”. “Beni o provoke etti”. “Bunu o istedi, beni sinirlendirdi” “Sinirlendim, çünkü sen...” Hep bir sebep vardır ve o sebep hep kadından kaynaklıdır.
Cinsiyetçi tavır sahipleri fiziksel iz bırakmamalarına, cinsel saldırıda bulunanlar da kadınların kolay kolay bu konuda konuşmayacağına, konuşsa bile kulak verilmeyeceğine, kolayca bastırılacağına, en kötü ihtimal yaptırımla karşılaşmayacağına inanır ve güvenirler. “Hürriyetlerinin” en büyük dayanağıdır bu.
Oysa Bu tarz saldırıya uğrayanların beyninde olup bitenler MR (manyetik görüntüleme) gibi teknikler sayesinde bu tespit edilebilir. Bu, psişik hissizlik ve hasar MR’da tespit edilebilir: Şiddetli bir stres altında beyin kendini korumak için bir savunma mekanizması geliştirir -bir nöronal kısa devre. Saldırılara uğrayanların yaşam ritmi bozulur, % 95’i işini kaybeder.
Misilleme korkusu, kendisine inanılmayacağı korkusu, işten çıkarılma korkusu, tacizin hafife alınması, olayı bildirmeyi engelleyen endişe, boşanma (konut, gelir, iş kaybı), izole edilme, haklarının tanınmaması ve destek mekanizmalarının işletilmemesi kaygısı. Bu öğrenilmiş çaresizliği aşmak için iradi bir çaba gerekir. (Sendika bu iradi çabayı güçlendirici bir rol oynamalıdır.)
İşyeri temsilciliği ne yapar?
Sendikalar olayı kolektif mücadelenin konusu olarak ele almalıdırlar. Tek tek olaylarda ve bütünde iş ortamını ve organizasyonunu sorgulamak ve işyerindekileri bilinçlendirmek zorunludur. Bunun için geniş toplantılar düzenlenmeli, kadın ve erkek işçileri cinsiyetçi ve cinsel şiddete karşı bilinçlendiren duyuru ve afişler asılmalıdır. Sendika panosuna ve odasına cinsiyetçi ve cinsel saldırganlık davranışlarını tanımlayan duyurular koyulmalıdır. Sendika militanları ve işyeri temsilcileri kadın erkek eşitliği ve işyerinde cinsel ve cinsiyetçi şiddet konusunda eğitimden geçirilmelidir. Kadınlar için düzenli bir toplantı günü koyulmalı ve sendika militanları kadınlarla ilgilenme konusunda eğitilmelidir. Kolektif koruma önlemleri için güç oluşturmak amacıyla isimsiz anket çalışmaları yapılmalı, talep defterleri açılmalı, gerçekler, sorunlar ve ihtiyaçların yazılması sağlanarak koletif eyleme geçilmelidir (bildiri dağıtımı, imza toplama, vb.). Delillerin toplanması, işyeri arkadaşlarından tanıklıkların alınması bunlara dahildir.
İşyerinde sendika olmasa bile civardaki yerel ve sendika şubeleri tacize uğrayan kadınla bağlantı içinde süreçte yer almalıdır.
Yaptırımsızlığa, cezasızlığa son
Yaptırım ve cezayla, hukuki, toplumsal, siyasal sonuçlarla karşılaşmama, en kötü durumda atlatılabilir, belleklerden silinebilir “eleştiriler”le işin içinden sıyrılma, ya da karşı suçlamalarla üste çıkılması, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığın sağlam pratik dayanaklarıdır.
İş yasasında yapılan değişikliklerle elde edilen kazanımlar bulunuyor. İşyerinde cinsel tacizin yanı sıra cinsiyetçi tavır, söz ve davranışlar da yaptırım konusudur. Keza ev içi şiddet de eskisine göre daha ağır yaptırım ve cezalara tabidir. Ancak bu yönlü en küçük yasal kazanımın arkasında bile ağır bedeller ve mücadeleler yer aldığı gibi onların yaşama geçirilmesi de kararlı ve kolektif duruşu gerektirir. Savunma ve caydırıcılık, yaptırım ve cezayla birleşmediği ya da salt eğitsel düzeyde kaldığı takdirde özgürlük alanlarımız daraltılmaya devam edilecektir.
Saldırı ve taciz olayının bilinmesiyle birlikte işçinin tehlikeli durumu bildirme hakkının uygulanması gerekir. Bu hakkın kullanımı üzerine patron en kısa süre içinde bir soruşturma başlatmak, soruşturma sonucunda ortaya çıkacak disiplin yaptırımını iki ay içinde uygulamak zorundadır.
Soruşturma sonucu beklenmeden tacize uğradığını bildiren kişi ile tacizcinin bir arada olmamasını sağlamak zorunludur. Bunun için suçlanan kişinin pozisyonu 4 ay askıya alınabilir.
Bazı kazanımlar
Fransa, AB'de işyerinde cinsel tacizin en yaygın görüldüğü ülkelerden. Avrupa Sendikalar Konfederasyonu’nun (ETUC) hazırladığı bir raporda da işyeri ve evde cinsel şiddete ilişkin şu adımların altı çiziliyor:
“İşyerinde kadınlara yönelik cinsel taciz ve şiddetin, mobbing'in önlenmesi, mesleki alandaki toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin görüşmelere patronun sorumluluğu olarak dahil edilmiştir. Havacılık ve savunma sanayii şirketi SAFRAN'da 2013 yılında imzalanan sözleşmeye koyulan madde bunun bir örneğidir. 2015'te Postanede imzalanan sözleşmedeki bir bölümde işyerindeki cinsel taciz ve şiddet, müşterilerin uyguladığı şiddet ve ev içi şiddet yer almaktadır. Kamuda 2013'te imzalanan sözleşme de toplumsal cinsiyet temelli her tür şiddetin önlenmesi zorunluluğunu belirtmekte ve buna ilişkin eğitim ve önlemleri işyerinde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin kapsamı içinde tanımlamaktadır.”
Ev içi şiddetle ilgili olarak bazı sözleşmelerden örnekler de veriliyor: 2015 yılında Postanede imzalanan sözleşmede işyeri ve ev içi şiddete ilişkin konut yardımı, acil telefon hattı, işyeri değişikliği ve uzman destek örgütlenmelerine dair bilgi yer alıyor. PSA Peugeot Citroën’in 2014 sözleşmesinde ev içi şiddet mağduru işçilerin desteklenmesi maddesi bulunuyor.
Sendika broşür ve metinlerindeki tanımlamalarda, verilen örneklerde, söz, desen ve canlandırmalarda birbirinin aynı ifadelerin olması, sorunun bütün ülkeleri, bölgeleri, dinsel-kültürel şekillenmeleri, güvenceli, sendikalı, nispeten yüksek ücretli/güvencesiz, asgari ve daha düşük ücretli çalışma biçimlerini, mavi/beyaz yaka gibi tüm vasıfları nasıl kestiğini gösteriyor. Elbette kazanımlar ne tabakta sunuluyor ne de uygulanması kendiliğinden bir prosedür olarak işliyor. Ancak mücadelenin bile sorunun kaynağı olan sistem ve onun temsilcileri ile diyalogdan kopmadan bir paydası olarak ele alınması, en temel handikaplardan biri.
İşyerinde ve evde, sokakta ve okulda, hastanede, akademide ve sanat dünyasında... cinsiyetçi ve cinsel şiddetle mücadele, yasal kazanımlar nadiren olsa bile neredeyse her zaman sıfırın altından başladığımızın, öz savunma, dayanışma ve kolektif güçle, caydırıcılık ve yaptırımları özgücümüzle sağlayarak ilerleyebileceğimizin bilinciyle yürüyecek. Kapitalist düzenin, sınıflı toplumun bütün tarihini ve temel kurumlarını sorgulayıp sorgulatarak!