Fransa’da neoliberal emeklilik reformuna karşı genel grev 8. haftasına girdi. İşçi sınıfı 50 gün önce, 5 Aralık’ta Fransa çapında 1 milyonu aşkın katılımın olduğu yürüyüşlerle yola çıktı. Kapitalist hayatı başta ulaşım, eğitim, sağlık olmak üzere sendikaların etkin olduğu kamu sektöründe durdurdu. Noel tatilini/yolculuklarını, “Paris’te yılbaşı” turizmini, tren, otobüs, metro saatlerini, derslikleri, sınavları, hastane randevularını... salladı. Burjuva medyanın “Grevciler halkı düşünmüyor” demagojisini aştı. Emeklilik reformu deyince toplumun çoğunluğu önlerinde hem gitgide imkansızlaşan hem de iyice yoksulluğa batan bir dönemin bulunduğunu, üstelik burada da kalınmayacağını düşünüyor.
Fakat grevin üçüncü etabına, 50’li günlerine dikleşen bir yokuşta giriyoruz. Aslında bu zorlanma ne yeni bir durum ne de tek taraflı işçi sınıfı yönünden yaşanıyor. Sıkışma hem işçi sınıfı hem de tekelci burjuvazi ve Macron yönetimi-Edouard Philippe hükümeti için geçerli. Yasa tasarısı 24 Ocak’ta Bakanlar Kuruluna gelecek ve 17 Şubat’ta da parlamentoda oylanacak. Dolayısıyla önümüzdeki günler mücadelenin seyri açısından belirleyici önemde.
Geçici bir erteleme
Bir süredir sendikalarla görüşmeleri yürüten Edouard Philippe hükümeti işçi hareketinin basıncı altındaydı. CFDT sendikasının ikna edilememesi, sembolik anlamı üzerinden parti içi (CFDT’nin yakın olduğu kesimde) sallantılara yol açıyordu . Hükümet bunun üzerine geçici bir erteleme yapmak zorunda kaldı. 11 Ocak yürüyüşünden bir gece önce Edouard Philippe sendikalara gönderdiği mektupta emeklilikte 64 yaş uygulamasının 2022’de değil 2027 yılında başlatılacağını yazdı. (Kimi işkollarında da emeklilik yaşında çalışma koşullarına ilişkin cüzi değişiklikler de söz konusu.) Yanı sıra, CFDT sendikası başkanının (6 Ocak’taki) “emeklilik reformunun finansmanı üzerine bir konferans düzenlenmesi” önerisi de hükümet tarafından kabul edildi. Görüşmeler ve konferansın sonuçlanması için ise Nisan 2020 sonu tarihi koyuldu.
Edouard Philippe’in medyanın karşısına çıkarak tekrarladığı bu ertelemede emeklilik yaşının yükseltilmesinden, puan sisteminden ve “eşitleme”den (ağır ve tehlikeli işlerde çalışanlar başta olmak üzere herkesi aşağı çeken bir “eşitleme”) geri adım tabii ki yoktu. Bu konudaki kararlılığın devam ettiği tekrarlanıyordu. (Örneğin1990 doğumlular için emeklilik yaşı 67’ye çıkıyor.) Hükümet bir yandan geçici bir erteleme yaparken bir yandan da açıkça genel grevin umutsuzlaşıp çürümesini beklediğini ima ediyordu.
Hile ve saldırganlıkta artış
Edouard Philippe hükümetinin bu adımı, CFDT ve (demiryollarındaki birinci sendika olan) UNSA tarafından selamlandı -hatta “zafer” ilan edildi. Büyük burjuvazinin klübü MEDEF paketteki değişikliği olumlu bulduğunu açıkladı. CFDT “kırmızı çizgimiz” dediği 64 yaş konusunda tam da genel grevi sürdüren işçilerin alay ederek söylediği gibi hiçbir şey yapmamış, ama beş yıllık ertelemeyi bile utanmazca kendi hanesine yazmıştı.
Hükümet sonuçları beklemeye geçti: Son 10 gündür şehir içi ulaşımda açıkça gözlemlenen artış, 18 Ocak günü UNSA RATP’nin (şehir içi otobüsler ve metro) süresiz grevin yerine başka mücadele biçimlerine geçeceğini açıklamasından sonra daha da belirginleşti.1
Genel grev kamu sektörünün sınırlarını aşamadı. Elbette ki tekelci kapitalizm altında özel-kamu ayrımı üzerinden düşünmek ideolojik bir körlüğe işaret eder: Burada bahsedilen ise bir realitedir -ki zaten kamu sektöründe de tam bir süreklilik sınırlı bir kesim için söz konusu.
Özel sektörde grev yapma zorluğu, sadece dışardan gelen bir baskı huzmesiyle değil, bizzat işçilerin kafalarının içinde bir imkansızlık gibi yer etmiş görünüyor. Bunu sendikaların çağrılarında da görmek mümkündü (“Özel sektörde genel greve nasıl katılabilirsiniz?”, Tek başınıza genel greve nasıl katılabilirsiniz?” sorularına verilen ama teknik ve hukuki olmayı aşamayan yanıtlar). Genel grevin ilk haftalarında işe gelme konusunda yaşanan -ve genel grevin etkinlik hanesine yazılan güçlükler- evden çalışma (hatta işyerinde kalma), scooter ve bisiklet kiralama, cep telefonu aplikasyonlarıyla (pıtrak gibi bittiler) birlikte yolculuk yapma gibi yöntemlerle “aşıldı”! Patronlar genel grevin işe gelmeme konusunda mazeret sayılmayacağı ve ücretlerden kesinti yapılacağı sopasını sallamışlardı. Sayıları hızla artan scooter ve bisiklet kullanıcıları, kaldırımlarda kendilerine ayrılan yerleri de aşarak kent manzarasının bir parçasını oluşturmaya başladılar. Bu resim, “sağlıklı kent”in değil genel grevin nüfuz edemediği işçi sınıfı kesimlerinin anlatımıdır. Fabrikalarda ve birçok işletmede de durum belirgindi. Otomotiv fabrikaları en fazla % 5 katılımla (sendikalı işçi oranı) genel grevde yer alırken, işçi intiharları ile gündeme gelen telekomünikasyon firması Orange’da (eski France Telecom) katılım % 15’i buldu (kısa süreli bir katılımdır).
Grev sandığı sonradan kuruldu
Genel grevi zayıflatıcı etki dışardan değil asıl içerden geldi: Grev fonunun olmayışı. Bu, şekersiz açlık grevine başlamaya benzer. Fransa’da 2016 İş Yasasının uygulanmaya başlanması işkolu ve işyeri mücadelelerinin artmasına yol açtı. Dünya işçi hareketindeki genel eğilim de yaygın ve soluklu grevleri güvenceye alma gereğini söylüyordu. Sendikalar bu yönde daha son zamanlarda harekete geçtiler. Göstere göstere gelen neoliberal saldırıya karşı sendikaların önceki dönemin alışkanlıkları ile hareket etmesi işçilerin adanmışlığına karşı işlenmiş bir suçtur. Genel grev için öncü işçiler aylar boyunca para biriktirdiler, halen yürüyüşlerde grev destek kutuları dolaşıyor, her sendika işkolu, şube ve işyeri düzeyinde banka hesapları açıklanıyor. Grevin toplumsallaşması ve solukluluğu için apayrı bir mücadele de burada veriliyor, verilmek zorunda.2
Sınırları aşmak için
Gün gün, saat saat, sektör sektör, işyeri işyeri... izlendiğinde (bunu kurumsal olarak ancak sendikalar ve devlet yapabilir) üyeler bazında sadece iki sendika ile sınırlı kalmayan, iyi olmayan gelişmeler yaşanıyor. Ancak acele davranmamak, zorlanmanın iki yönlü olduğunu gözardı etmemek, genel grevin kazanmasını sağlayacak, sınıf düşmanının karnını bulacak imkanların bütününe bakmak gerekiyor.
Burjuvazi neleri yapama(z)dı? 75 yıllık emeklilik kazanımına (Sarkozy’den) 9 yıl sonra bir kez daha el uzatırken, gittikçe kötüleşen yaşam ve çalışma koşullarına karşı Sarı Yelekliler gibi bir hareketi yaratmış olan hoşnutsuzluk ve öfkeyi olağan yöntemler ile gideremezdi. 27 milyon işçi (ancak % 8’i sendikalı), 3 milyon işsiz ve 14,3 milyon emeklinin bulunduğu ülkede ekonominin “bekası” için 64 (giderek 67) yaşına kadar çalışmayı kabul ettiremezdi. Her sektör içerisinde ve genel olarak ağır ve tehlikeli işlerde çalışan işçilerin daha erken emekli olmasını “ayrıcalık” diye hedefe çakması inandırıcı olamazdı.
Nitekim olmadı, olmuyor: Genel grevin gücü, zaten sadece bunları yapmak için işbaşına kurulup işbaşına gelmiş olan hükümet partisini bile içerden sarstı. İşçilerin tarihsel kazanımlarını savunma çabası, yakasını -zayıflamış görünse de- Sarı Yeleklilerden de kurtaramamış olmaları, ikisinin ruh ve yöntemlerinin iç içe geçmesi ürpertti. Bir yıl önce küçük beldelerden başlayarak belediye başkanı (bir nevi muhtar) toplantıları düzenleyen Macron bu kez olabildiğince az ortada göründü.
Grevciler 5, 17, 26, 28 Aralık’ta, 9, 11, 18 Ocak’ta kitlesel yürüyüşlerle tekrar tekrar burjuvazinin karşısına çıktılar. Bu günler aynı zamanda genel grevin pik günleriydi -sokaklar Fransa çapında 1,5 milyon göstericiyi gördü. Hemen her yürüyüşte kapitalizmin simgelerinin vitrinleri kırıldı; devlet birbirini aratmayan ölçüde göz yaşartıcı gaz, basınçlı su, cop kullandı. Buna karşılık demiryolu işçileri (başta makinistler) ve otobüs şoförleri grevin lokomotifi olarak öne çıktılar ve öyle kaldılar. Otobüs garajlarında grev kırıcıları engellediler. Çöp depolama tesislerinin işlemesi bloke edildi. Devlet demiryolları (SNCF) günde 20 milyon euro zarar etti. Paris’te 1,4 milyon kişiye Aralık ayı abonmanlarının iadesini yapacağını açıklanmasına rağmen bu paranın grevcilere akacağı korkusuyla ödeme beklemeye alındı. KOBİ’ler 1,5 milyar zarar ettiklerini açıkladılar. Turizm rezervasyonlarının % 50’si iptal edildi. 8 rafinerinin 6-7’si üretimi aralıklı olarak durdurdu. 12 Ocak’ta Fransa Merkez Bankası işçileri blokaj yaptılar. Genel greve katılan balerinler Kuğu Gölü’nü, opera sanatçıları aryaları sokağa taşıdılar. Üniversite, lise hatta ortaokul öğrencileri gelecekleri için çeşit çeşit dövizlerle yürüdüler. Dönem sınavları kısmen yapılamadı. Avukatlar Adalet Bakanının gözünün içine bakarak cübbelerini yere attılar ve “adaletin öldüğünü” ilan ettiler. Hastanelerde aynısını doktorlar beyaz gömleklerini yere atarak yaptılar. 1200 doktor hastanelerdeki çalışma ve hizmet koşullarının kötüleşmesine dikkat çekmek için bir mektup yayınlayıp toplu olarak istifa ettiler. Liman işçileri yükleme tahliyeyi durdurdular. Ülkedeki bütün kütüphanelerde yapılan “Kitap Okuma Gecesi”ni kütüphane çalışanları sloganları ile inlettiler. Yazarlar bir imza metni hazırladılar ve işçiler için para topladılar. Greve destek amaçlı tiyatro gösterileri, konserler yapıldı. Şirketlerin elektriklerinin kesilmesi; tren garlarının işgali, o da olmuyorsa tren raylarına inilerek işlemez hale getirilmesi; hükümet partisi milletvekillerinin yerel irtibat bürolarının kuşatılması; Moda Haftasına beklenmedik ziyaret; hükümetin teklifi ile işbirliği yapan CFDT sendikası genel merkezinin 20 civarında öncü işçi tarafından basılması, elektriklerinin kesilmesi... Grevci işçilerin her taraftan gelen bu “çıldırtıcı” gidiş, Macron’u tiyatro izlerken bile buldu!
Hükümet hile ve saldırıda el arttırırken sütunlarının hiç de sağlam olmadığını da görüyor. Neoliberalizmin yükselişi ve karşı konulmazlığı ile anılan önceki yıllarında değiliz. Aksine yıkım programlarına karşı dünyanın farklı yerlerindeki sınıfsal tepkilerin çoğalması, birbirinden etkilenmesi ve birbirine eklenmesi, nesnel koşulların bir diğer olumlu girdisi. İki yıl önce 39 yaşında devlet başkanı seçildiğinde genç bulunan Macron’un neoliberalizm kadar yaşlı olduğu artık herkesin malumudur...
Birleşe birleşe kazanmalıyız
Bir yandan yok sayma, görmezlikten gelme, diğer yandan “ayrıcalıklardan” bahsedip işçileri birbirine karşı kayıtsızlaştırma etabı burjuvazi açısından başarısızlıkla geride kaldı. Noel tatilindeki “Greve ara verin” etabı da. Bugün farklı sektörlerin emeklilikle ilgili talepleri, çalışma ve mücadele koşulları daha bilinir durumda. “Emeklilik, ücretli çalışma yaşamının yansısıdır” (ve tersi) sözü her yönden doğrulanıyor. Baskı ve saldırganlık gibi hile ve demagojinin de tutarı kalmıyor.
Dayanışma, ortak mücadele ruhu işyerlerine ve sokaklara bu talepler sayesinde geri döndü. İşyeri, sektör toplantıları ve sektörler arası birleşik toplantılar genel grevin gidişine imza attı ve aşağıdan sağlanan mücadele birliği ile sendikal bürokrasilerin tıkaçlarını açtı. Grevler dinsel kültürel farklılıklar üzerinden bölünmek istenen işçileri birbirine yaklaştırıyor. Çalıştıkları sektörler, yaşadıkları semtler ve kültürleri bir olan işçiler hem grevi hem de sınıfsal karakterlerini güçlendiriyorlar (olumlu örnek, toplu taşımacılıktaki Kuzey Afrikalı işçiler).
Aynı zamanda ise genel grev -zaten pek kılını kıpırdatmamış olan CFDT’yi saymasak bile- çekirdeğe ve ilk halkasına doğru bir zayıflama içinde. Eylemi CGT, FO, Sud, Snuipp-FSU (eğitimciler)... sendikaları sürdürüyor. Kazanmaya en fazla ihtiyacı olan bu kademede kararlılık eksilmedi. Diğer yandan grev farklı meslek ve işkollarından daha görünür ve toplumsal moral etkisi içe ve dışa doğru artan katılımlarla zenginleşiyor; işçi sınıfının iç dokusu sadece gün içinde değil geleceğe doğru güçleniyor. Bir demiryolu işçisi, bir balerin, bir inşaat işçisi... 64, hatta onların gerçekte istediği gibi 67-70 yaşında kapitalizm için daha ne yapabilir, nasıl çalışabilir! Mezarda emekliliğin sadece Türkçeye özgü bir ifade olmadığını, işçi sınıfının onu her yerde aynı kelimelerle yeniden yarattığını görüyoruz. İşçinin hayatını tarif ettiği “evden işe işten eve” (“metro-boulot-dodo”) tabirine “mezarda emeklilik” ekleniyor (“metro-boulot-caveau”).
Bulunduğumuz anın gereklerini yerine getirmeyi bir kenara bırakamayız. Grev hala kazanma kafasıyla yürütülüyor ve hükümetin zayıflıklarına yükleniliyor. Bu şart!.. Ancak denklemi farklı kurmuş olma gerekliliği kendisini sert bir şekilde gösteriyor. Birleşe birleşe kazanmalıyız, kazanacağız!
DİPNOTLAR:
1 UNSA SNCF (demiryolları) üyeleri, sendika genel merkezinin Noel tatilinde greve ara verilmesi çağrısını reddetmiş; grevi sürdürmüşlerdi.)
2 18 Ocak itibariyle CGT sendikasının grev kasasında 2,6 milyon euro toplandı (demiryolu işçilerinin geçen yılki grevleri için 1 milyon euro toplanmıştı). Sendikalar ve işçi bölükleri tarafından toplanan toplam miktar 4,5 milyon euro ve bu meblağ eyleme katıldığı gün ve işçilerin kişisel koşulları gibi kriterlerle dağıtılıyor.