İşçi Sağlığı Mücadelesi İle Asgari Ücret Mücadelesi Birbirinden Ayrılamaz
Ön Not: Raporlarımız gerçek hayat hikâyelerine dayanmakta, yalnız işçilerin kişisel bilgileri -koruma amaçlı- olarak değiştirilmektedir…
ASGARİ’de Yaşayanlar – 4
2016 yılı da ülkemiz açısından yine türlü olumsuzluklarla başladı. Siyasal iktidarın baskısı toplumun tüm kesimleri üzerinde şiddetini arttırarak sürüyor. Ülkenin doğusunda sıkıyönetim koşulları devam ediyor. Ölümler, göçe zorlamalar, çalışma ve öğrenim özgürlüğünün yok edilmesi, kamu hizmetlerinin durdurulması başlıca konular olarak gündemimizde yer alıyor.
2015 yılında en az 1730 işçi kardeşimiz İş Cinayetleri’nde katledilmiştir ve bu cinayetler yeni yılın ilk ayında da aynı hızla devam etmiştir. 2016 yılı Ocak ayında en az 110 işçi “iş cinayetleri”nde hayatlarını kaybettiler. Şubat’ın ilk günü ise Beylikdüzü’nde katliam yaşandı. Birisi 17 yaşında olan üç işçi 24.kattan yere çakılan asansörde can verdiler.
Asgari ücret ise 1300 TL oldu. 7 Haziran öncesi ve sonrası, işçi sınıfının sokakta ve sandıkta gösterdiği demokratik muhalefet sonucunda asgari ücreti 1300 TL yapmayı seçim programına alan AKP, seçimi kazanarak zorunda kaldığı bu zammı yapmıştır.
AKP ortaya çıkan maliyet konusunda sermaye ile bir anlaşmaya vardı. Tabi ki yükü işçi sınıfının sırtına yüklemek tek ve en kolay yoldu. Elektriğe yapılan yüzde 7 ve vergi-harçlara yapılan ortalama yüzde 10 zam, ekmeğe yapılan yüzde 25 ve ulaşıma yapılan yüzde 7 düzeyindeki zamlarla devam etti. Gelecek zamlar ise hazırlık aşamasında.
Yine sermaye lehine alınan tedbirler; asgari ücret işveren prim payının yarısının devlet tarafından karşılanması, bölgesel asgari ücret uygulaması hazırlığı, vergilerde yapılan indirimler. Sermaye ise belli oranlarda kitlesel işçi çıkarımlarına hazırlanıyor. Böylece fatura yine emekçilere çıkmış oluyor. İşsizlik, yoksulluk, sefalet sermayenin ve siyasal iktidarın ipleri elinde tutmasını sağlıyor.
Geniş emekçi kitlelerin; ülkenin neresinde olursa olsunlar, hangi sektörde çalışırsa çalışsınlar bu gidişata karşı tavırları belirleyici olacaktır. İşçi sınıfının örgütlü olarak sesini yükseltmesi, taleplerini “ekmek, iş, barış, özgürlük” ekseninde belirleyebilmesi siyasal iktidarın tüm ülkede farklı şekillerde uyguladığı şiddeti ve düşünsel hakimiyeti parçalayacak tek güç durumundadır.
İşsizliğin, yoksulluğun en az savaş kadar, savaşın da en az işsizlik ve yoksulluk kadar sermayenin ve iktidarın bölme, sömürme, şiddet ve baskı araçları olduğu tüm emek örgütleri tarafından ön plana çıkarılmalıdır.
Asgari ücret mücadelesi tek başına bir gelir sorununu çözme olarak anlaşılmamalıdır. Sermayeye karşı emek ordusunun tüm bölüklerinin, tüm mangalarının mücadelesini verdiği ve vermek zorunda olduğu; insanca, özgür, onurlu, işi-aşı olan kardeşçe bir yaşam mücadelesidir.
“Asgaride Yaşayanlar” çalışmamızda üç emekçi ailesi var. Her ay birinin asgari yaşam şartlarına bakarak, onlarla birlikte bir değerlendirme yapıyoruz. Eksiğiyle gediğiyle emekçilerin “asgari geçim”leri için gerekli olan ücretin-gelirin belirlenmesine de bir katkı yapmaya çalışıyoruz. Bu ay Ekim 2015’te tanıştığımız AKBULUT ailesinin verileriyle değerlendirme yapmaya çalışacağız. Akbulut ailesini hatırlayalım.
AKBULUT AİLESİ
Hüseyin Akbulut 44 yaşında. Bir üniversite hastanesinde taşeron işçi olarak çalışıyor. Eşi Bahar 42 yaşında, özel bir şirkette yemek ve mutfak işlerine bakıyor. Lise ve ilköğretim düzeyinde okuyan iki çocukları var. Aslen Sivaslı olan aile İstanbul Sultangazi’de yaşıyor.
Son üç ay içinde yaşamlarında değişen temel bir durum yok.
Akbulut ailesinin 2016 OCAK ayı giderleri şu şekildedir:
Şimdi de Akbulut Ailesi’nin 2016 Ocak ayı aylık gelir durumuna bakalım:
Gelir-Gider durumunu yukarıda özetlemeye çalıştığımız bilgiler doğrultusunda Akbulut Ailesi’nin 2016 yılı Ocak ayını 487 TL gelir-gider açığı ile tamamlandığını söyleyebiliriz. Aşağıda yer alan tablo Akbulut ailesinin mevcut durumunu özetler niteliktedir:
Bir de AKBULUT Ailesi’nin Ekim 2015 Ocak 2016 ayları arasında ki gelir ve giderlerini karşılaştıralım:
Buna göre Akbulut ailesinin aylar itibariyle gelir-gider dengesi de aldıkları ücret ve harcamalara göre değişkenlik göstermiştir ve genel durum aşağıdaki tabloda ana hatları ile karşılaştırılmaya çalışılmıştır.
Bu verilere ve Hüseyin Akbulut’un söylemlerine bakılarak ortaya çıkan sonuçları şöyle sıralayabiliriz.
1- Akbulut ailesinin Ocak ayı giderleri, Ekim ayına göre 226 TL; gelirleri ise 323 TL azalmıştır. Buna göre; giderlerde yüzde 6,22 oranında, gelirlerde ise yüzde 9,97 oranında bir düşüş olduğu ortaya çıkmıştır. Bunun sonucu Ekim 2015’te 390 TL olan gelir-gider açığı Ocak 2016’da 487 TL’ye çıkmıştır.
2- Sabit faturalar, sağlık harcamaları, sigara-alkol harcamaları ve kültür-eğlence harcamalarında az ya da çok artış olduğu görülmüştür. Gıda-içecek, giyim, temizlik malzemeleri, yol paraları, eğitim harcamaları ve diğer harcamalar için ise düşüş olduğu gözlemlenmektedir.
3- Ekim 2015’te memleketten gelen yiyeceklerin parasal değeri 700 TL iken, Ocak 2016’da 300 TL’ye inmiştir.
4- Asgari ücretin yüzde 33 oranındaki artışı henüz Akbulut ailesinin bütçesine yansımamıştır. Zira işçiler çalıştıktan sonraki ay ücretlerini almaktadır. Bu noktada bir değerlendirme yapmak şimdilik mümkün değil.
5- Asgari ücretin artışı işçi sınıfının demokratik tepkisinin bir sonucudur. Sokaklarda ve sandıkta gösterilen tepki AKP iktidarına asgari ücreti yüzde 33 oranında arttırma zorunluluğu getirmiştir. Aslında asgari ücret mücadelesi; asgari bir geçimi de içine alan bir “asgari yaşam” mücadelesinin önemli parçasıdır. Sadece bir ücret artışı talebi şekline dönüşen mücadele anlamlı olmayacaktır.
6- İşte bu “asgari yaşam” mücadelesi; yoksulluğa, sefalete, işsizliğe karşı olduğu kadar, savaşa, baskıya ve zulme karşı da verildiğinde anlam kazanacaktır. Çünkü yoksulluğun, sefaletin, baskının, şiddetin coğrafyası tüm ülke ve hedefi geniş emekçi kitlelerdir.
Hüseyin Akbulut’la konuşurken söyledikleri dikkat çekici. “Henüz alamadık zammı. Ama alsak ne olacak. Her şeye zam geliyor. Elektrik, yol parası, ekmek. Gerisi de gelir zaten. Çocuğun dişlerine tel taktırdık. 500 TL açık verdik. Hanım avans çekti de açığı şimdilik kapattık. Sözde hastanede çalışıyorum. İnsanın zoruna gidiyor. Birde ülkenin doğusunda olanlara çok üzülüyorum. Savaş istemiyorum. Çocuklar babasız-anasız kalsın istemiyorum. Evlerin halini televizyondan gördüm. Sanki Gazze’yi izliyorum sandım. Türkmüş, Kürtmüş, Aleviymiş, Sünniymiş beni ilgilendirmiyor. Herkes evine ekmek götürebilmeli, bunun için insanca yaşayabileceği bir ücret almalı. Diyarbakır’da da İstanbul’da da. Hepimiz alınteri dökerek hayatımızı kazanıyoruz.” Daha çok şey söylüyor Hüseyin. Aslında aklıyla çözmüş olayı. Belleği onu yanıltmıyor. İşçi sınıfının yüzyıllardır mücadele ederek yarattığı değerler böyle süzülerek berraklaşmıyor mu?