Şirketlerin kârı için Mesleki Eğitim Merkezleri’nde (MESEM) çalışmak zorunda bırakılan çocukların iş cinayetlerinde hayatını kaybettiği haberlerini daha çok okumaya başladık. Okulda olmaları gereken yaşlarda sanayide ve hizmet sektöründe işçi olarak çalıştırılan çocuklar, eğitim adı altında ucuz iş gücü olarak sermayenin önüne atılıyor. İş Kanunu’ndan doğan haklardan da faydalanamayan, sömürünün her biçimini en ağır haliyle yaşayan çocukların fiziksel ve psikolojik gelişimi de ‘normal’ şartlarda ilerlemiyor. MESEM’ler özelinde de çocuk işçiliğin yasaklanmasına dair eğitimcilerin itirazlarını, çocuk işçi cinayetlerini, çocukların işyerinde maruz bırakıldığı tacizi ve sömürüyü görmezden gelen MEB, çalışma yaşını 12’ye indirmenin hazırlığı içerisinde.
“MESEM, tarım ve inşaat işçiliği, sokakta çalıştırma kıskacında çocuklarımız ölüyor…” başlığıyla bildiri yayımlayan Eğitim-Sen “2016 ve 2021 yıllarında hükümet tarafından 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nda yapılan değişikliklerle Mesleki Eğitim Merkezlerinin (MESEM) yaygınlaştırılması ve meslek lisesi öğrencilerinin işletmelerde ucuz iş gücü olarak çalıştırılmasının önü açılmıştır. MESEM kapsamında yaklaşık 1,5 milyon öğrencinin olduğu açıklanmıştır. Bu öğrencilerin yaklaşık 300 bini ise 18 yaşın altındaki çocuklarımızdan oluşuyor. Yani çocuk işçilik ‘bir gün okulda dört gün işyerinde eğitim alma’ uygulamasıyla meşrulaştırılıyor. İşverenlere, çırak ve stajyer çalıştırmaya dönük bu teşvik aynı zamanda çocuk işgücünü iş kazalarının, iş cinayetlerinin en fazla yaşandığı küçük işletmelere itmiştir. Bu işletmelerin genel denetimler ve işçi sağlığı ve iş güvenliği denetimlerinde en az denetlenen yerler olması da çocuk işçilere yönelik sömürü ve kuralsızlığı arttırmıştır” diyerek itirazlarını sürdürüyor.
671 çocuk…
İSİG Meclisi’nin çocuk işçi cinayetlerine dair hazırladığı rapora göre;
2013 yılında en az 59 çocuk işçi, 2014 yılında en az 54 çocuk işçi, 2015 yılında en az 63 çocuk işçi, 2016 yılında en az 56 çocuk işçi, 2017 yılında en az 60 çocuk işçi, 2018 yılında en az 67 çocuk işçi, 2019 yılında en az 67 çocuk işçi, 2020 yılında en az 67 çocuk işçi, 2021 yılında en az 62 çocuk işçi, 2022 yılında en az 62 çocuk işçi, 2023 yılında en az 54 çocuk işçi olmak üzere, 2013-2023 yılları döneminde en az 671 çocuk işçi hayatını kaybetti.
MESEM ve çocuk işçiliği üzerine araştırmalar yapan ve FİSA Çocuk Hakları Merkezi’nde çalışan Ezgi Koman, çocukların hak ve özgürlüklerinin yok sayıldığı bu sistemin genişletilmeye çalışılmasının risklerine dikkat çekiyor. MESEM kapsamında çalıştırılan çocuklarla görüşmeler yaparak araştırmalarına devam eden Koman, sistemin, patronlara ‘eti senin kemiği benim’ denilerek sunulan çocuklara, meslek öğretmekten uzak uygulamalarla geleceksizliğin dayatıldığına işaret ediyor.
“Eğitim-öğrenim süreci olarak adlandıramayız MESEM’leri”
MESEM sistemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle adını koyalım. MESEM bütün raporların da ortaya koyduğu gibi bir eğitim değil. Tamamen çocuk işçiliğini meşrulaştırmanın bir yolu. Bakan istediği kadar bunun bir eğitim öğrenim süreci olduğunu söylesin. Çocukların kendi anlatımları da basına yansıyan haberler de gayet, çok ağır koşullarda, çok uzun mesai saatlerinde, çok ucuz iş gücü ile çalıştırıldığı yerler buralar. Bunu biliyoruz. Çocuklar MESEM’lerde çalışırken yaşamlarını kaybediyorlar. Hakarete, şiddete, kötü muameleye maruz kalıyorlar. Yetişkinlerden çok daha uzun ve ağır koşullarda çalışıyorlar. Bir de inanılmaz denetimsiz ve kuralsız bir yerde çalışıyorlar. Yani aslında bu sistemin işçi üzerindeki -cinsiyetten, etnik kökenden bağımsız olarak- tüm uygulamalarına MESEM’lerdeki çocuklar da maruz kalıyorlar ne yazık ki. Dolayısıyla burayı öyle sıradan bir eğitim-öğrenim süreci olarak adlandırmak hiç mümkün değil.
Kız çocukları MESEM ve sanayide hangi bölümlerde daha çok?
Çok fazla bölüm var. Motor var, makine var. Hem hizmet bölümü var hem de üretim sektöründe bölümler var. Kız çocukları genellikle hizmet sektörlerinde yer alıyorlar ama diğer bölümlerde de yer alabiliyorlar. Ama ağırlıklı olarak kız çocuklarının devam ettiği yerler güzellik merkezleri, kuaförler. Ondan sonra oteller vs. Buralarda çalışıyorlar ağırlıklı olarak.
Kız çocukları daha fazla tedirgin
MESEM kapsamında çalışan kız çocukları hangi şikayetlerini anlattılar size?
Zaten çocuk olmaktan dolayı pek çok sorun yaşıyorlar. Ama kız çocukları ayrıca son dönemlerde haberlerden de gördüğümüz gibi gerek müşterinin gerek oradaki yetişkin işçinin, işverenlerin cinsel şiddetine, tacize maruz kalabiliyorlar. En önemli şeylerden bir tanesi bu. Düşündüğümüzden daha da sık yaşanan bir şey. Dolayısıyla çocuklar çalışırken çok da fazla güvenli hissetmiyorlar kendilerini. Bizim yaptığımız görüşmelerden birinde “Nasıl hissediyorsun gidip gelirken” sorusunu sorduk. Zaman zaman kendisini tedirgin hissettiğini söyledi. Yani Türkiye’deki kadınlar ve kız çocuklarının hissettiği her türlü tedirginliği işyerlerinde biraz daha fazla hissediyorlar. Daha kapalı ortamlar buralar. Doğal olarak daha yoğun hissediyor kız çocukları.
Araştırmanız kapsamında kız öğrencilerle çok görüşebildiniz mi?
Çok değil. Çünkü kolay değil kız çocuklarına ulaşmak. Farklı sektörlerde oldukları için sadece tek bir sektöre yoğunlaşmamız gerektiği için çok kolay ulaşamadık. Hala devam ediyor zaten araştırmamız.
MESEM’ler sınıfsal
Üniversiteye gitme koşulu olmayan çocukların MESEM’lere yönlendirildiği gibi bir gerçek var. Sınıfsal konumun belirleyici olduğu aşikâr. Aileler de üniversite eğitiminin artık ‘gereksiz’ olduğunu düşünerek MESEM’lere gönderiyor çocuklarını. Asgari ücretin 3’te biri olsa da ek bir gelir olarak bakıyor bu meseleye…
Örnekler tamamen bu tip zaten. MESEM’lere devam eden çocukların neden bu çocuklar olduğunu söylersek temelde sınıfsal ayrımcılığa maruz kalan çocuklar. Kız çocukları da oğlan çocukları da. Bir kere bunu çok net ortaya koymak gerekiyor. Bu bir yoksulluk hikayesi. Bir başka önemli konu, çocuklar okula gidiyorlar ve okuldan işyerine geçiyor değiller. Çocuklar zaten çalışıyorlar. Mesela çocuk çalışıyor, bir işe girmek istiyor. İşyeri diyor ki “MESEM’e kaydolsun, başka türlü almam” diyor. Çünkü MESEM’ler işverenler için oldukça iştahlandırıcı bir yer. Çünkü çok ucuza çalıştırıyor ve onun ödemesini devlet yapıyor. İşverenler için çok iyi bir şey. Dolayısıyla bir çocuk bir işyerine girmek istediğinde MESEM’e üye oluyor. MESEM’deki sayı çok arttı. Bakanlık da bunu çok gururla, onurla dile getiriyor. Bir diğeri; eğitim alarak hayatı sürdürmek için bir meslek sahibi olmaya dair hayal kurmak, geleceğini kurmak sadece bir sınıfa ait bir durum haline geldi. Tabi ki yoksulluk çeken ebeveynler çocuklarını zorla da olsa -ki bunu da gördük, aslında çocuk istemiyor- MESEM’lere yönlendiriyorlar. Çünkü diyorlar ki “en azından bir meslek sahibi olsun, en azından bir işyeri olsun.”
Bir başka durum MESEM’lerle ilgili çok net fark ettiğimiz “dersleri kötü, akademik açıdan zayıf, başarısız” olan çocuklar buralara yönlendiriliyorlar. Umut kesilmiş bu çocuklar gitsin de hiç olmazsa çırak olsun, sonra belki usta olur deniyor. Şimdi bunun şöyle bir tarafı var. Tabii ki hepimiz her işi yapmak zorunda değiliz. Herkesin becerileri akademik anlamda farklıdır. Ama bir çocuk neden başarısız olmuş okulda? Hangi dersten başarısız olmuş da neye ilgisi varmış? Bunu fark etmeden çocukları doğrudan MESEM’lere yönlendiriyorsun. “Madem derslerin kötü seni buraya gönderiyoruz.” Aileler de benzer bir şey söylüyor. Halbuki bu çocukların neden dersleri kötü diye anlamak ve güçlendirmek gerekiyor. Danışmanlık alırlarsa, desteklenerek yönlendirilirlerse belki de kendilerini gerçekleştirebilecekleri başka bir şey bulacaklar. Ama tabi ki buna fırsat bile olmuyor Türkiye’de ne yazık ki bu sistemle birlikte. Burada tekrar söylemek isterim. MESEM bir ucuz iş gücü alanı. Bir çocuk işçiliği, çocuk emeği sömürüsü alanı.
Tüm mekanizmalar çocuk işçiliğini meşrulaştırıyor
MESEM’lerde çalışma yaşının 12’ye düşürülmesi tasarlanıyor. Bu durum çocukları nasıl etkileyecek?
Bu bir çocuk hakkı ihlali, çok net. Türkiye 1990 yılında BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni imzaladı. Ve bu sözleşmeye göre çocukların yaşama hakkını korumakla, çocukların kötü muamele, şiddet ve istismardan korumakla devlet yükümlü. Çalıştırılmasının engellenmesi de böyle. Başka dahil olduğu sözleşmeler de var. Örneğin ILO sözleşmeleri. Buradan doğru da yükümlülükleri bunu gerektiriyor. 12 yaş çok küçük bir yaş. Bu yaşta böylesi bir sisteme dahil olmaları pek çok hak ihlallerini karşımıza çıkartacak. Gerçekten çok kaygı verici. Bugün şu anda MESEM’lere devam eden 15-16 yaş ağırlıklı olarak çalışan çocuklardan bahsediyoruz. Onlar ağır çalışma koşullarıyla, uzun mesai saatleriyle baş edemiyorlar. İş cinayetlerinde hayatını kaybeden çocukların MESEM’e doğrudan devam eden çocuklar olduğunu biliyoruz. 12 yaş için çok daha tehlikeli, çok daha büyük riskler barındırıyor. Dolayısıyla böyle bir düzenleme gerçekten son derece tehlikeli ve çok açık bir hak ihlali.
Çocuk işçiliği çocukları sadece emek bakımından sömürmüyor. Yetişkinlerin bile çok zorlandığı bir yerden çocukların hem fiziksel gelişimini hem psikolojik gelişimini hem de benlik gelişimini inanılmaz olumsuz etkiliyor. Türkiye’de yasalara göre, imza attığı sözleşmeler gereğince de 12 yaşındaki çocuklar çalışamazlar. Ama siz eğitim içerisindeki bir mevzuatı bu şekilde değiştirirseniz 12 yaşındaki çocuğun işçileşmesi meşrulaşıyor. “Çalışmıyor ki, okula gidiyor” denilecek. Tüm mekanizmalar gerçekten çocuk işçiliğini meşrulaştırmanın bir yolu.
Çocuklar iş kazası geçirdiklerinde neler yaşıyorlar, yaralanmaların ardından süreç nasıl ilerliyor çocuklar açısından?
Bahsettiler. Mesela hastaneye bile götürmüyorlar. İş kazalarında ya da çalışma sürecinde karşılaştıkları fiziksel yaralanmalarla ilgili de konuştuk çocuklarla. Önlem alınıyor mu, size okulda eğitim verildi mi vb. soruları sorduk. Çok enteresan bir şekilde pek çok çocuk aynı ifadeyi kullandı. “Bir sağlık çantası var.” İşçi sağlığı ve güvenliğine yaklaşımı buradan anlayabilirsiniz. Ya da mesela bir yaralanmaya karşı sadece bir yara bandı. Bunlar kayda bile geçmiyor. Yetişkinler açısından da çok benzer. Yani işçi olarak haklarını zaten bilmiyorlar ve bu süreçleri yürütmüyorlar. Ancak örgütlenmiş ya da bu konuda bir bilgiye sahip işçi bu tür durumlarda süreçleri devam ettiriyor. Ama çocuklar için zaten böyle bir bilgilendirme de yok. Çocuklar bilmiyorlar ki yasal haklarını. Dolayısıyla burada çok kritik bir şey bizim açımızdan. Çocukların çalışırken hak ve özgürlükleriyle ilgili bilgi sahibi olması gerekiyor. Tamam, çalışmalarını engelleyemiyoruz hiç olmazsa daha fazla hak kaybına maruz kalmaması için çocukların hak ve özgürlükleri konusunda güçlenmesi gerekiyor. Buna ilişkin mekanizmaların oluşturulması gerekiyor. Ki yok. Dolayısıyla çocuklar çok fazla etkileniyorlar bu tür durumlardan.
MESEM’leri patronlar sahipleniyor
Sizin bu konuda önereceğiniz bir model var mı?
Bir model öneremem. Çocuklarla ilgili çalışıyorum ve mesleki eğitim uzmanı değilim. Ama şunu söyleyebilirim. Meslek liseleri tartışmaya açılmadan, böylesi bir ekonomik sistemde tartışmaya açmadan, etkilerinin ne olduğunu bilmeden MESEM gibi sistemleri eğitim sistemine dahil etmek akıllıca değil. Çok uyanık olmak gerekiyor. Sistem çok güçlü, çok saldırgan. Çocukları bu sisteme ‘mesleki beceri edinsin’ deyip sokmak doğru değil. Çocuklar burada yaşamlarını bile kaybediyorlar. Dolayısıyla şu anda mesleki eğitimle ilgili asla bir şey öneremem. Ama kapitalizmin gelişmiş olduğu ülkelerde birtakım örnekler var. Ama Türkiye’de koşullar sert ve hoyrat. Böyle bir sistem için mesleki eğitim, beceri olarak değerlendiremem. Disiplinler arası ama mutlaka çocuk haklarına saygılı, çocuk oldukları gerçeğini göz ardı etmeden bir model kurmak gerekiyor. Burada şunu sormak isterim meslek liseleriyle ilgili. Burası çok şüphe uyandırıcı. Meslek liselerini sahiplenenler kimler? Patronlar, sermaye. Sermayenin sahiplendiği her şeye bizim her zaman çok daha kritik olarak bakmamız gerekiyor. Bize çok fazla ipucu veriyor zaten. Neden sanayilerin ortasında bu tür meslek liseleri açılıyor? Devlet kimden yana? Çocuktan yana mı? işçiden yana mı? hayır, değil dolayısıyla böyle bir durumda oluşturulacak modelin çocuk ve insan haklarını gözeterek geliştirilmesi gerekiyor diye düşünüyorum.
Bizim raporumuzdaki gördüklerimizden de buralar denetlenmeyen, denetlenemeyen yerler. İş Kanunu’nun çok da uygulanmadığı yerler. Örneğin çocuk bir yerde kayıtlı ama başka bir yerde çalışıyor. Böyle şeyler de var. Dolayısıyla şu anda bu işyerleriyle ilgili, işçi cinayetleriyle ilgili, işçi sağlığı ve güvenliğine yönelik tehditlerle ilgili bütün riskler var. Bunu da eklemek isterim son olarak.