Uluslararası Çalışma Örgütü(ILO) 28 Nisan tarihini 2003 yılında, meslek hastalıkları ve iş kazalarının önlenmesi amacıyla Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü ilan etmiştir. Meslek ve uzmanlık alanlarımız arasında yer alan işçi sağlığı ve iş güvenliği (İSİG) üzerine on yıllardan bu yana mesleki eğitim, belgelendirme, periyodik kontrol hizmetleri ile kongre, sempozyum, panel, söyleşi, seminer, rapor vb. çalışmalar yapan Odamız, her yıl yaptığı açıklamalarla konuyu gündeme taşıyarak kamusal sorumluluğunu yerine getirmektedir.
“Fıtrat, kader, işin doğası” değil iş cinayetleri rejimi
İktidar yetkilileri bugüne kadar önlenebilir iş kazaları ve iş cinayetlerini hep fıtrat, kader, işin doğasında var vb. içerikteki açıklamalarla doğallaştırıyor ve sorumluları koruyor. Biz ise geleceği bilinen, göz göre göre gelen, önlenebilir ölümler kaza değil cinayettir dedik; kongreler, sempozyumlar, seminerler, söyleşilerde haykırdık, sesimiz duyulmak istenmedi.
Fakat Antalya’daki teleferik kabini düşmesi ve ondan önce İstanbul Gayrettepe’de meydana gelen yangın dolayısıyla ilk defa cinayet sözcüğü telaffuz edildi. Cumhurbaşkanı, “Hem Antalya hem de Beşiktaş’taki cinayetlerin faillerinin yargıya hesap vermesi için üzerimize düşeni yapacağımızın bilinmesini özellikle istiyorum” dedi. 22 yıllık icraatın ışığında bu sözlerin, iktidar pragmatizminin yeni bir örneği olduğunu söyleyebiliriz. Gerçeklikte ise hemen her gün 5 işçinin, 2003-2024 döneminde iş cinayetlerinde 32 binden fazla işçinin hayatını kaybettiği gözetildiğinde, ülkemizde bir iş cinayetleri rejimi olduğunu söylemek pekâlâ mümkündür.
İSG Kanunu on ikinci yılında ama cinayetler artarak sürüyor
2012 yılında çıkarılan 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun TBMM’de görüşülmesi sırasında ve yasalaşmasından sonraki bilgilendirme toplantılarında yetkililer, sürekli olarak “yasadan sonra iş kazaları ve meslek hastalıklarında azalma olacağını” söylediler. Oysa resmî istatistikler gösteriyor ki, 2012 yılından bu yana iş kazası sayıları ve iş kazası sonucu ölümlerde azalma bir yana, hep artış olmuştur. Bu artışlar sermayenin azami kâr hırsı ve iktidarın sermayeyi destekleme politikalarından kaynaklanmaktadır.
Aşağıda görüleceği üzere, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİGM) verilerinde SGK verilerinden daha fazla ölüm vakası görülmektedir. SGK verilerine göre ölüm vakaları 2022 yılında 2000 yılına göre göre yüzde 207, İSİGM verilerine göre de yüzde 250 oranında artmıştır. İSİGM verilerine göre pandemi dönemi olan 2020-2022 yıllarındaki iş cinayetlerinin yüzde 30’u Covid-19’dan ötürüdür.
“İş kazaları” ise SGK verileri itibarıyla, 2022 yılında 2000 yılına göre yüzde 786 oranında artmıştır. Bir milyon iş saatindeki iş kazası sıklık hızında da artışlar görülmektedir.
Meslek hastalıkları verilerinin aşırı sorunlu yapısı da sürmektedir. Örneğin 23 yılı kapsayan SGK 2000-2022 verilerinde, meslek hastalıklarından dolayı sadece 125 ölüm vardır; meslek hastalıkları toplam verisi ise 15 bin 859’dur. Oysa ILO’nun uluslararası kabulleri çerçevesinde ülkemizdeki çalışan sayısı veri alındığında, her yıl en az 10 bin emekçinin meslek hastalıklarından ötürü hayatını kaybettiğini söylemek mümkündür. Ancak bu ölümlerin meslek hastalığı kaynaklı olduğu tespit edilmemekte ve kayıtlara geçmemektedir.
Aşağıdaki tablo bu durumu açıklıkla yansıtıyor. (Tablonun 2012 yılından itibarenki parantez içindeki verileri İSİGM’ye, diğer tüm veriler Sosyal Güvenlik Kurumu’na aittir. SGK verileri kayıt dışı çalışanlar, göçmen işçiler, tarım-orman işlerinde çalışanları kapsamada sorunludur. 2023 yılı SGK verileri henüz açıklanmadığı için tabloda yer verilememiştir.)
İş Kazaları, Meslek Hastalıkları, Ölümler, İş Kazası Sıklık Hızı Verileri (2000-2022/23)
İş kazaları ve iş cinayetlerindeki artışların ana nedenleri neoliberal dönemdeki serbestleştirme-özelleştirme, sendikasızlaştırma, esnek-güvencesiz çalışma, kayıt dışı istihdam, çalışma koşullarının ağırlığı, kamu yararı ve kamusal denetimin tasfiyesi ve asıl sorumlulara caydırıcı ceza uygulanmamasıdır.
İSİG önlemleri öncelikle işverenin görevidir. Ancak, 6331 sayılı yasa ile getirilen sistemde bu görev işverenden çok iş güvenliği uzmanları ve hekimlerden beklenmekte, her iş kazasından iş güvenliği uzmanları ve hekimler sorumlu tutulmaktadır.
İşyeri hekimi, mühendis, teknik eleman, hemşire ve diğer sağlık personeline yönelik eğitim hizmetleri dışarıdan satın alma yoluyla ticarileştirilmiştir. Özel öğretim kurumlarına yetki tanınmasıyla mühendislik meslek örgütlerinin fonksiyonu dışlanmıştır. İşveren yükümlülüğü olan işyerlerinde İSİG önlemleri piyasalaştırılmış ve Ortak Sağlık Güvenlik Birimi (OSGB) denilen ticari kuruluşlara bırakılmıştır. İşverenler, OSGB’lerden işin gereğinin yerine getirilmesinden çok düşük fiyatla iş yapmasını beklemektedir.
Odamız, düzenlediği tüm etkinliklerde ve özellikle iki yılda bir düzenlenen İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kongresi’nde, İSİG’e ilişkin görüşlerini kamu kurumları ve kamuoyu ile paylaşmaktadır. Bu çerçevede aşağıdaki gereklilikleri bir kez daha hatırlatıyoruz.
1. Sağlıklı ve güvenlikli bir ortamda çalışmak her çalışanın hakkıdır. İSİG’in sağlanması öncelikle devletin ve işverenin görevidir.
2. İSİG hizmetlerinin piyasalaştırılması, yaşanan sorunların temel kaynaklarındandır. İşyerlerine verilecek İSİG hizmetleri, bir kamu hizmeti olarak ele alınmalıdır.
3. İSİG ile ilgili politikaların oluşturulması, kararların alınması ve işyerlerinde denetim, diğer sosyal tarafların görüşleri önemsemeden tek başına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) tarafından yapılmaktadır. Ancak mevcut durum gösteriyor ki doğru kararlar alınmamakta, istenen uygulamalar hayata geçirilememektedir. ÇSGB’nin bu konularda tek yetkili olması ölümlerin, sakat kalmaların başlıca nedenleri arasındadır. Sendikalar, Üniversiteler, TMMOB, TTB, ÇSGB ve Sağlık Bakanlığı’nın katılımı ile idari ve mali yönden bağımsız, çoğunluğunu emek örgütlerinin oluşturduğu ulusal bir enstitü oluşturulmalıdır. Enstitü politika oluşturan, kararlar alan, mevzuat oluşturan, işyerlerini denetleyen, iş güvenliği uzmanları, işyeri hekimleri ve sağlık personelinin eğitimlerini veren, sicillerini tutan yetkilere sahip bir yapıda olmalıdır.
4. Esnek çalışmayı, işveren çıkarlarını esas alan 4857 sayılı İş Kanunu, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu başta olmak üzere çalışma yaşamı ve sağlığa ilişkin tüm mevzuat iptal edilerek, yeni ve çalışanlar lehine bir mevzuat, oluşturulacak olan Ulusal İşçi Sağlığı Güvenliği Enstitüsü/Kurulu önerileri doğrultusunda hazırlanmalıdır.
Yeni mevzuatta:
• Kamucu yaklaşım, kamu/toplum yararı, kamusal hizmet ve denetimler ile sosyal devlet ilkeleri hâkim olmalıdır.
• Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, sendikalar ve ilgili tüm bilim çevreleri konunun asli özneleri olarak yer almalıdır.
• İSİG önlemleri ile ölüm, yaralanma, sakat kalmaların sorumluluğu, işlevleri işverenlere rehberlik ve danışmanlık yapmak olan iş güvenliği uzmanlarının değil işverenlerde olmalı, işveren ve işyerlerine ağır yaptırımlar getirilmelidir.
• Asıl işveren-alt işveren ilişkisi, ödünç işçilik, esnek çalışma gün ve süreleri kaldırılarak 35 saatlik işgünü ve güvenceli istihdam getirilmelidir. İSİG politikaları; insanca çalışma koşulları, tam zamanlı, kadrolu, iş güvenceli, sosyal güvenlik, örgütlenme, insanca yaşanacak ücret ve emeklilik hakları başta olmak üzere temel sosyal haklarla bütünlük içinde tanımlanmalıdır.
• Meslek hastalıklarının tespitine yönelik işyerleri ile sağlık kuruluşları arasında veri akışını sağlayacak bir yapılanma tesis edilmelidir.
• İşveren ve vekillerinin işyerlerinin niteliğine göre İSİG konusunda eğitimli, sertifikalı olmaları sağlanmalıdır.
• İşyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarının mesleki bağımsızlıkları ve iş güvenceleri sağlanmalıdır.
• İşyerlerinin projelendirilmesi, yapımı, işletilmesi aşamalarında görev alan mühendis ve mimarların Odalarınca denetlenmesi yeniden uygulanmalıdır.
• Sendikalaşmanın önündeki tüm engeller kaldırılarak örgütlülük teşvik edilmelidir.
• Sendikaların kurulu oldukları işkollarındaki işyerlerini, o işyerinde örgütlü olunsun olunmasın denetlemeleri sağlanmalıdır.
Yukarıda genel çerçevesi belirtilen düzenlemeler yapılmadığı takdirde, on milyonlarca emekçinin insanca çalışma ve yaşam haklarının gaspı sürecektir. TMMOB Makina Mühendisleri Odası, her konuda olduğu gibi işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında her şey insan için yaklaşımıyla yerini almaya, kamusal hizmet ve denetimleri savunmaya kararlılıkla devam edecektir.