Fransa’da 64 yaşında emekliliğe karşı tüm işçi ve gençlik sendikalarının genel grev ve boykot ilan ettikleri 19 Ocak, görkemli bir mücadele günü olarak tarihe geçti. 19 Ocak proletaryanın gücünü birleşik ve kitlesel olarak gösterdiği bir gün oldu. Tekelci burjuvazi için “savaşların anası” olan 64 yaşında emekliliğe sert bir yanıt geliyor.
HAYATI DURDURAN GREV
Günler öncesinden belli oldu ki bu kez genel grev gibi bir genel grev yaşayacaktık. Ulaşım, eğitim, hastaneler, rafinerilerde greve katılım ile ilgili güçlü tahminler açıklanıyordu televizyonlardan. Dahası Fransa’nın küçük il ve ilçeleri de içinde olmak üzere 200 yerinde eylem yapılacağı duyuruluyordu. Bunlardan bazıları şimdiye dek Sarı Yelekliler eylemlerinde bile adını duymadığımız yerlerdi. Paris bölgesinde ilkokul, ortaokul ve lise öğretmenleri eyleme yüzde 60 ila 75 oranlarında katılacak gibi görünüyorlardı. Hükümet ise orta sınıfları eyleme karşı kışkırtıyor, sendikaların bütün ülkeyi bloke etmelerinin kabul edilemez olduğunu söylüyordu. Ama bu ne yürüyüşlere onbinlerin katılmasını, ne de günlük hayatı bıçak gibi kesen özellikle toplu taşımadaki etkili grevi engelleyebildi.
Yürüyüşe nasıl gidebileceğimiz arayışıyla öncelikli ilgimiz toplu taşımayaydı. Otobüs, metro ve banliyö tren hatlarında greve çıkanların listesi uzundu. Önceki genel grevlerden çok fazla etkilenmeyen hattımız dahil pek çok hatta 10 trenden sadece 1’i çalışacaktı! Kente inmek de, Paris içinde bir yere gitmek de uzun bir çabayı, asıl olarak da yürümeyi gerektiriyordu. Nihayet bulabildiğimiz tek seçeneği kullanıp aktarma yaparak miting güzergahına varabildik. Yalnız sağ elimizle sol kulağımızı göstermek zorunda kalınca yürüyüş hattına katılabilmek için geriye yürüyecektik! Yolda iri öbekler halinde başka başka sendika, gençlik, siyasi parti grupları ve tabii sokak içlerine konumlanmış, ara ara aktive olan polis grupları diziliydi...
Mitingle ilgili en etkileyici fotoğrafta République meydanındaki bu kum gibi kalabalık görünüyor.
Boş bir tren istasyonu!
Biz ise katılan işçi kitlelerinin yoğunluğunu bitmek bilmeyen akıştan anlayabiliyorduk. Her bir grubun ardından yenileri, yenileri geliyor, kum taneleri birer birer, kortej kortej can buluyor, adımları, dövizleri, yer yer sloganları birbirine karışıyordu. Kimse yanılmamıştı: Genel grev gibi bir genel grev yaşıyorduk. Zaman zaman yaşanan ataklar ve gaza rağmen yürüyüşün akışı bozulmadı. Kamuda (demiryolu, otobüs, metro, okullar, hastaneler, belediyeler, itfaiye, maliye, kültür kurumları, huzurevleri, bakımevleri...) daha örgütlü olan işçiler, sabah işyerlerinde yaptıkları genel toplantıların ardından eylem alanına gelmişlerdi. Rafineriler eyleme daha önceden 24 saatlik grevleri ile başlamışlardı. Özel sektör işçileri (havacılık sanayi, otomotiv ...) öğrenci gençlik sendikaları (liseler, üniversiteler -Sorbonne ve diğer üniversiteler-) kendi pankartlarını taşıdılar. İtfaiyeciler 64 yaşına kadar çalışırlarsa kendilerinden daha genç insanları nasıl kurtarabileceklerini soran dövizlerle yürüdüler. Paris bölgesinin banliyölerini de içine katarak CGT sendikası kocaman balonlarıyla ilerliyordu. Bütün gösterilere temaya uygun talepler yazılı kocaman döviziyle tek başına katılan “uzun adam” da tabii oradaydı. Günü geç saatlerde bitirebildik. Eylemin merkezinde duran grev toplu taşımada, metro, otobüs ve banliyö trenlerinde bütün görkemiyle devam ediyordu çünkü!
Gösterilere kaç kişinin katıldığı yine bir rakamlar savaşı oldu. İçişleri Bakanlığının 80.000 diye küçültmesine rağmen başta Paris’te 200.000’i aşkın, Marsilya, Nantes, Lyon, Toulouse’da, güneyde Nice ve Perpignan’da, orta ve küçük kentlerde, ilçelerde toplamda 2 milyona yaklaşan bir katılım! Yaşamış olanlara, burjuva medyaya bile işçi sınıfının 1995 ve 2006’daki grev ve gösterilerini hatırlattı. Yürüyüşlere her yaş grubundan katılımın olması ve eylemin sadece büyük kentlerle sınırlı kalmayıp küçük şehirlerde dahi azımsanmayacak katılımlarla gerçekleşmesi (bunlardan birinde 70.000 nüfuslu bir yerde 10.000’i aşkın katılım!), toplu taşımadaki grevin etkinliği birçok sektörde işe geliş gidişleri vurdu. Grev öncesi patronların şımarık “uzaktan çalışma” açıklamaları da yetmedi. Siyasal ve moral üstünlük grevcilerdeydi.I
Görkemli eylemin ardından işçi ve gençlik sendikaları, hemen o akşam bir araya gelip kısa bir toplantının ardından 31 Ocak’ta tekrar genel grev ve gösteriler yapma kararı aldılar. Aradaki günlerde ise rafinerilerin 48 ve 72 saatlik grevi de içinde olmak üzere başka eylemlerle tempo düşürülmeyecek. (Nitekim 21 Ocak Cumartesi günü Paris’te kitlesel bir gençlik gösterisi yapıldı.)
SERTLEŞEN SAFLAR...
Devrim, birleşik bir karşıdevrimi doğurarak ve güçlendirerek ilerler denir. Bu işçi hareketinin birçok düzeyi için doğrudur ve sayısız kez tanıtlanır. Emeklilik yaşının 64’e çıkarılmasına etkin, toplumsallaşmış bir yanıt veren işçi sınıfı, karşısında tekelci burjuvazinin irade birliğini buluyor. Elisabeth Borne’un azınlık hükümeti, tekrardan 49.3 Kanun Hükmünde Kararname (KHK) yöntemine başvurma ihtimalini, parlamentoda bu konu üzerinden Cumhuriyetçi Parti ve 64 yaş için mutabakat gerektiğini söyleyen MODEM’in desteğini alıp çoğunluk sağlayarak yasayı geçirmeyi önüne koymuş durumda. Siyasal ve moral kaybına rağmen yasayı çıkarmakta kararlılar. Macron bu ikinci ve son dönemini lanetle anılacak olsa bile 65, olmadı 64 yaşında emekliliği yasalaştırarak arkada bırakmayı hedefliyor. Tekelci burjuvazi Avrupa’da en erken yaşta emekliliğin Fransa’da olduğunun, diğer ülkelerde (Kuzey Avrupa ülkeleri, Almanya, İsviçre, İtalya...) bu sınırların çoktan geçildiğinin ve artık “Ya olacak ya olacak” etabında bulunduğumuzun propagandasını yapıyor.
Halen 64 yaşında emekliliğe muhalefet eden, sol partiler bloku NUPES ve faşist Marine Le Pen’in partisi RN kalıyor. Faşist parti, hiç de işçi sınıfından yana durduğu için değil, başta orta Fransa olmak üzere etkili olduğu yerlerdeki tabanından ötürü 64 yaşa karşı çıkıyor, hatta referandumu bile dile getiriyorlar. Bunun izahını ise pür Fransızların geleceğini savunmak olarak yapıyorlar!
Yeni grev ve gösterilerin ilanı olsun, 19 Ocak’ta yaşanan grevin sertliği olsun, hükümet açısından yeni baskıcı önlemlerin ağza alınmasına sebep oluyor. Toplu taşımada (tıpkı hastanelerde acil vakalara müdahale edilme gerekliliği gibi) asgari bir kadronun işbaşında olması bunlardan biri. Rafinerilerde geçen yıl uygulanan işbaşı yapma (eve polis ziyareti de içeren) zorunluluğunun genel grevlerde de geçerli olması da aynı bağlamda geçiyor.
Genel grev günü İspanya ziyaretinde bulunan Macron’un hak arama hürriyetine saygılar sunmasını, hükümet sözcüsünün “Greve evet blokaja hayır” demesini bu diş gıcırtılarının örtülmesi olarak anlıyoruz...
KAZANABİLMEK İÇİN DAHA GÜÇLÜ BİR KAPSAM
Mücadeleci bir tarihsel arka plana ve çalışmayla arasına “mesafe koyma” kültürüne sahip, dinlenmeyi, eğlenmeyi, gezmeyi, sanatı, kültürel gelişimi diğer toplumlardan daha fazla içselleştirmiş bu ülkede burjuva hükümetlerin bugüne kadarki saldırıları başarısız oldu. 2010’dan bu yana tüm sendikaların grev ve gösterilere ilk kez birleşik katılımı gibi önemli bir avantaj yakalanmış durumda. İkincisi gençlik kitleleri -nispeten yeni ısınsalar da- bu mücadelenin en etkin yerine yerleşmeleri, aynı zamanda kuşakları birleştiren bir hattın oluşması imkanı var. Son grevde anneleri babaları ile birlikte yer alan pek çok genç vardı. Öte yandan eski kuşaklar için otomatik bir “eleğini duvara asmak” kodlaması zaten yok...Mücadele, sınıfsal aidiyet ve eylem biçimleri üzerinden toplumsallaşarak gelişiyor. Bu klasik orta Fransa vb coğrafyasında etkinlik gösteren faşist partilerin demagojik çekimini de azaltıyor. Kısacası işçi sınıfı pandemi dönemindeki nesneleştirilme ve edilgenleştirilmenin ardından siyasal ve moral gücünü yeniden buluyor. Önceden devralınan dezavantajlara ancak eylem içerisinden yüklenilebilir ve taktik mücadele devam edecek elbette.
Yaşadığımız günler aynı zamanda bilinen deyişle “tereyağı ile tank”ın bir arada olamayacağının da göstergesi. Yaşlı ve emeklilere ayrılan bütçenin en büyük sosyal koruma harcaması olduğu söyleniyor. 2020’de emeklilere yapılan 331,6 milyar euro ödeme sosyal harcamaların yüzde 40,8’ini oluşturdu ve gayrısafi milli hasılanın yüzde 14,4’ü idi deniyor.
Fransa 2024-2030 yılları için öngördüğü askeri harcamaları yüzde 30 oranında arttırarak bir 400 milyar euro’ya yükseltti. Kıta kıta, ülke ülke şiddetlenen emperyalist rekabette silahlı biçimlere gitgide daha fazla yer açıldıkça bu denklemi bozmak daha da zorlaşacak. O zaman işçi sınıfı salt emeklilik yaşının yükseltilmesine değil savaş bütçesine ve emperyalist savaşlara da karşı çıkmak zorunda. Kapitalist çalışmanın kendisine karşı mücadelenin temel gündemleri ise daha uzun değil daha kısa çalışma, serbest zaman ihtiyacı ve çalışmaktan özgürleşeceğimiz yeni bir toplumsail zaman politikası olmak zorunda!