“10 Ocak 2023’de başbakan yasal emeklilik yaşının 64’e çıkarılacağını ve prim ödeme süresinin uzatılacağını açıkladı.
Bu reform bütün işçileri, özellikle de çok genç yaşta çalışmaya başlamış, çoğu güvencesiz çalışmış, ömür beklentisi nüfusun geri kalanına göre daha kısa olan işçileri ve ağır işlerde çalışanları vuracak. Emeklilikten önce işsizlerin koşullarını ağırlaştıracak ve cinsiyetler arası eşitsizlikleri derinleştirecek.
Emeklilik sistemi tehlikede değil. Bu kadar vahşi bir reformu hiçbir şey meşrulaştıramaz. Zenginliğin daha iyi paylaşılmasını isteyen sendikalar hükümetle görüşmeler sırasında başka finansman çözümlerini önermekten geri durmadılar. En başta da yaşlı insanların çalışma koşullarını iyileştirmek geldi. Kendi projesine abanan hükümet ise bunları ciddiye bile almadı.
Hükümetin reform açıklamasının ardından tüm sendikalar birleşik bir seferberlik inşa etmek için bir araya geldiler. Bu doğrultuda 19 Ocak 2023’te grevler ve gösteriler yapılacak. Bütün işçileri, iş arayanları ve emeklileri temsil ettiğinden sendikaların belirlediği bu gün, emeklilikle ilgili uzun vadeli mücadelenin startı, güçlü bir gösteri olacak.
Sendikalar 19 Ocak akşamı da gençlik örgütleriyle hareketi sürdürmek ve diğer eylemleri belirlemek üzere bir araya gelmeye karar verdiler.
Sendikalar işçileri bu ilk mücadele gününde ülke çapında güçlü bir katılıma ve sendikaların düzenlediği farklı eylemlerde yerini almaya çağırıyor.
Paris 10 Ocak 2023
CFDT – CGT – FO – CFE-CGC – CFTC – UNSA – Solidaires – FSU”
**
Fransa’da emeklilik yaşı üzerinden sınıflar arası mücadelenin yeni sayfası yazılıyor. 2010’da Sarkozy’nin işçi sınıfının direnişini aşarak 62’ye çıkardığı emeklilik yaşı, Macron’un ikinci döneminde kıtanın bütünündeki dibe doğru yarışla uyum içinde 65’e doğru zorlanmakta. Ancak sendikalarla yapılan ilk görüşme turlarında en güvenilmez (ve fakat en kitlesel) sendika olan CFDT’nin tutumu da ters yönde olunca, bir ay içerisinde hükümet 65’in vazgeçilmez olmadığını açıkladı. Şimdi mücadelenin aksında 64 yaş ve 44 yıl prim ödeme var.
Başbakan Elizabeth Borne Fransa’nın ikinci kadın başbakanı ve işçi sınıfı onu Paris toplu taşıma dairesi ve devlet demiryollarındaki demir yumruklu yönetiminden tanıyor. (1) 2022 Mayıs’ında, seçimlerden bir ay önce işbaşına getirilen Elisabeth Borne ülkeyi düpedüz bir azınlık hükümetiyle yönetiyor. Fransa’da yasa çıkarma işi sık sık tanıdık bir yöntemle yapılıyor: Kanun Hükmünde Kararname! 2023 bütçesi de dahil olmak üzere anayasanın kendisine yasaları parlamentoda oylanmadan geçme yetkisi veren 49.3 maddesini son iki ay içinde tam 10 kez kullandı. Bütçe bile parlamento havanında su dövüldükten sonra KHK yöntemi ile çıkarıldı. Açıkçası şimdi de işçi sınıfının bu tarz bir oldu bittiyle karşı karşıya kalma riski var!
İŞÇİLERİN ÖMÜRLERİ KISADIR...
Tekelci burjuvazinin hükümeti gün geçmiyor ki birkaç elde toplanmış burjuva medyayı emeklilik yaşının ileriye atılması konusunda “pedagoji yapması” için kullanmasın! Düpedüz demagojiye boğulan tartışma programlarının günah keçisi sendika temsilcileri, öncü işçiler oluyor. 44 yıl prim ödemek gibi korkunç bir süre normalleştirilmeye çalışılıyor böylece. Öncü işçiler 64 yaşına kadar çalışılmaması gerektiğini savunurken, önlerine hemen demografik istatistikler çıkarılıyor. 60 yaş ve üzerindekilerin 2030 yılında 20 milyona çıkacağı ve bunun da nüfusun yüzde 26,9’u olacağı söylenerek bu değirmenin suyunun nereden geleceği soruluyor. Bizzat işçilerin kendilerini bile yaşlandıkça toplum için birer safra olduklarına inandırmaya çalışmak düpedüz bir insanlık suçu! Öte yandan ise kendileri de biliyor ki işçilerin ömürleri kısadır. Fransa’da 2016 yılında en yoksul erkeklerin yüzde 23,3’ü 60 yaşında öldü. Yüzde 31’i emekliliği göremedi. Sağlıklı yaşam kadınlar için 65,9 ve erkekler için 64,4 yıl sürüyor. Alın size en açığından bir mezarda emeklilik hesabı! Ama tekelci burjuvazi işçi sınıfını arsızca toplum düşmanı ilan etmiş durumda.
İşçiler “yıpranma payı” denilen şeyin kocaman bir yalan olduğunu söylüyorlar. Bir otomotiv işçisi “Tek kolla kalmamışsanız 62’nizden önce emekli olamazsınız” diyor. İşçiler buralarda tendon iltihabı, kas ve iskelet sistemi hastalıkları ile başetmeye çalışıyorlar. Üretim bandında çalışmak bir dakikadan kısa sürede bir otomobille uğraşmak anlamına geliyor. Yaşlı ve engelli işçilere verilen türden işlerin taşerona devredilmesiyle geçici, genç işçiler safları güvencesizlikle dolduruyor ve ilk sorunda kapıya koyuluyorlar.
Kadın işçiler ise -ressam Nur Gökbulut’un sergisinin adına atıfla- emeklilikte saça takılıyorlar! Kadınlar emekli maaşını erkeklere göre zaten yüzde 40 daha düşük alırlar. Dul maaşı, çocuk yardımı vb. eklediğimizde dahi yüzde 25,2 daha azdır emekli maaşları. Bunun nedeni, kadın işçilerin ücretlerinin daha düşük olması, doğum izni nedeniyle mesleğe ara verilmesi, yarı zamanlı ve güvencesiz işlerde daha fazla çalışmalarıdır. Dolayısıyla prim ödeme süresi uzar, yaşın yükseltilmesi en fazla kadınları cezalandırır. 64 yaşında emeklilikte kadınlara ne olur? Yaşlandıkça işsiz kalma, hastalanma, sakatlanma ihtimali artar. Herkes bilir ki, yaşlı bir kadının iş bulma ihtimali yaşlı bir erkekten çok daha azdır.
Fransa’da özel sektörde çocuk başına kadınların emeklilik haklarına iki yıl ekleniyor. Bu gibi haklar kadınların emekli maaşının yüzde 24’ünü, erkeklerinkinin ise yüzde 6’sını oluşturuyor. CGT sendikası kadınların ücretlerinin erkeklerle eşitlenmesi halinde emeklilik finansmanına 5,5 milyar euro eklenmiş olacağını belirtiyor. Bu doğru olsa bile aslında her zamanki gibi sınıf düşmanını ikna etmeye dayalı bir hesaplama.
TALEPLER
Sendikalar ve işçiler 60 yaşında emekliliğin ve en az asgari ücrete denk bir emekli maaşının tam emeklilik için uygun olduğunu savunuyor. Talepleri şöyle:
İleri kazanımların tüm sektörlere uygulanması (ki hükümet yıpranma payı daha fazla olup 57 yaşında emekli olunan demiryolları gibi sektör işçilerin”eşitlik” adına mezara göndermek istiyor, bu saldırının diğer bir boyutunda ise demiryolları ve belediye otobüslerinin özelleştirilmesi var); kadın ağırlıklı meslekler de içinde olmak üzere tüm ağır işlerde erken emekli olma hakkı; yaşlılık aylılığının artırılması (kadınların yüzde 56’si yaşlılık aylığı alıyor); yarı zamanlı çalıştırılmış tüm ücretliler için tam emeklilik haklarının garanti edilmesi; doğum, analık ve babalık izinlerinin yanı sıra iş kazası, meslek hastalığı dönemlerinin de emekli maaşının hesaplanmasında çalışılmış sayılması; aile yardımlarının ve dul maaşlarının artırılması (özellikle de kadınlar ve erkekler arasındaki eşitsizliklerin giderilmesi).
RAFİNERİLERDE 24 SAAT, 48 SAAT, 72 SAAT GREV HAZIRLIĞI
Yeni reforma karşı ilk muharebe rafinerilerde başlıyor. CGT’ye bağlı petro kimya sendikası 19 Ocak’ta 24 saat, 26 Ocak’ta 48 ve 6 Şubat’ta 72 saat greve gitmeye hazırlanıyor. Rafineri işçileri hükümetin dayatmalarını kabul edilmez buluyorlar. İşsizlik patlama yaparken, sağlıklı yaşlanma gitgide azalırken daha fazla çalıştırılacaklarını düşünüyorlar. Hükümet emeklilik yaşını 64’e çıkarmak isterken onlar 60 yaşa ve ağır işler için 55 yaşa dönmeyi istiyorlar.
Rafineri işçileri ücret zamları için haftalarca grev yapmış ve burjuvaziyi çileden çıkarmalarına rağmen yine de enflasyonun altında zam alabilmişlerdi. Şimdi de bu mücadeleyi aynı zamanda ücret zamları için sürdürmeyi istiyorlar.
**
Bu zorlu mücadelede bir yandan safları güçlendirmeye hazırlanan, 21. yüzyılın ilk çeyreğinin içinde yaşayan bizler aynı zamanda şu soruların çözümünü de aramazsak aynı döngüye maruz kalmaktan nasıl kurtulabiliriz:
Çalışmaktan başka yaşam bilmemiş, en iyi durumda çalışmanın süresini biraz kısaltabilmiş kuşaklara mı ekleneceğiz, yoksa zamandan tasarrufu başa yazıp insanın, toplumun ve bireyin çok yönlü gelişimini mi bayraklaştıracağız? Kapitalist çalışmayla ve kapitalizmin belirlediği günlük yaşamla geçen zaman büyük bir kayıptan başka bir şey değildir.
“Zamanın üretim süreciyle sınırlı olmayan kapitalist toplumsallaştırılması bize, zaman mücadelelerine ve komünizmde zaman konusuna sadece çalışma sürelerinin kısaltılması ve çalışmaktan özgürleşmeyle boş zamanın büyütülmesi sınırları içinde bakılmaması gerektiğini gösterir.
Daha gelişkin bir toplumsal yaşamı inşa etmenin koşulları da ortaya çıkmış olarak, geri ve gericileşmiş ekonomik, sosyal, kültürel yapısıyla tekelci kapitalizm en büyük zaman israfı ve varlığıyla zaman kaybı olan bir sistemdir. Zaman yıkıcısı ve zamanı çürüten bir sistem. Umutların ve umutsuzlukların içerisinden yeni bir yaşam isteğini büyüten budur. Gereksinmelerini karşılamak için çalışma süresinin azaltılması ve çalışmaktan özgürleşildikçe insanın önünde giderek büyüyen bir boş zaman oluşurken, bu boş zamanın nasıl değerleneceği sorusunun cevabı, bir ekonomik sistem olarak kapitalizmden ve onun toplumsal kültürel ilişki biçimlerinden kurtulmakla verilecektir.” (2)
DİPNOTLAR:
(1) Aslında hükümet kurulduktan sonra hayat pahalılığı (hükümet açıklamasına göre yüzde 7, gerçekte ise temel ihtiyaçlarda yüzde 50) nedeniyle yaz aylarından başlayarak Paris dahil pek çok kentte işçiler greve gittiler. Temizlik işçileri, çocuk yuvaları, okul kantinleri, hastaneler, Total ve diğer enerji işletmeleri şçileri, hava trafik kontrolörleri, nükleer santraller, tıbbi tahlil laboratuarları, postaneler, Noel tatilinde demiryolu işçileri, Air France, acil servisleri, elektrik ve doğal gaz işçileri, belediye otobüsü şoförleri, hemşireler, psikiyatri hastaneleri çalışanları, aile hekimleri... Daha çok kamu sektöründe yaşanan bu grevlere kağıtsız işçilerin çalıştırıldığı Chronopost, Ubereats, Deliveroo gibilerinin yanı sıra Sanofi gibi özel sektör fabrikalarını da eklemeliyiz ki, hemen herbirinde ücret artışı (ya da ikramiye gibi) kazanımlar elde edildi. Keza demiryollarında da nispeten koşulları karşılayan bir toplu sözleşme yapılabildi. Bir nebze kendisini korumak için işçi sınıfı üretimden gelen silahına sıkça sarılmak zorundaydı. Asgari ücrete geçen yıldan bu yana üçüncü kez yapılan zam kolaylıkla eridi. Toplu taşıma kartları ve enerji fiyatları da zamlandı ve hükümet en düşük gelirli hanelere enerji çeki göndermek zorunda kaldı...
(2) Kenan Güngör, Zamanda Kölelikten Zamanda Özgürlüğe, s. 174, 177.
Resim altyazısı: “Biz emekliliği ölümün bekleme odası olmaktan çıkarıp yaşamın yeni bir etabı yapacağız.” (Ambroize Croazat, komünist metal işçisi, Antifaşist Savaş sonrası Çalışma Bakanı)