Covid-19 ile ölümcül tanışmamızın üzerinden bir yıl geçti. Bu sürenin başlangıcını 4-5 ay kadar geri almamız gerektiğini artık biliyoruz. Şimdiden sonrası ise hala belirsiz. Birden fazla aşının bulunması, çözümü ne acil ne de bütünsel hale getiriyor. Çünkü aşıların ne üretimi, ne dağılımı, ne de uygulanma yaygınlığı salgının büyüklüğünün gerektirdiği ölçekte. Azami kâr karşısında insan yaşamı teferruat sayıldığından, pandemi süreci, ölüm, hastalık, işsizlik, belirsizlik, güvencesizlik, depresyon, şiddet ve zorbalık sarmalında işliyor.
Aynı sebep, aynı sonuç
31 Aralık 2019’dan dünyada 84,5 milyon kişi koronaya yakalandı. 1,8 milyon insan Covid-19’dan hayatını kaybetti. Macron Fransa’sı bu tabloda hala önde gidiyor. 68.000 kişi -nüfusun binde biri- Covid’den öldü. Her gün hâlâ birkaç yüz kişi yaşamını yitiriyor. Günlük vaka sayıları aşağı yukarı 20 bin civarında. Virüs Noel tatili ve yılbaşı sonrası daha fazla dolaşmaya başladı; İsviçre-Almanya sınırına komşu bölgelerle güneydeki bazı illerde vaka sayısı fırladı. Pandemi haritasında, büyük kentlerin yoksul banliyölerinde yine kırmızı renk hakim; artık herkesin en azından yakın çevresine ait bir Covid hikayesi var. Neoliberal kapitalizm sağlık sistemini çökertti; maske ve dezenfaktan krizi aylarca sürdü; sağlık işçilerinin tamamı aşırı iş yükü altında tükendi. Tedbirlerin hafifletilmesi de, sıkılaştırılması da bir sonraki kapanma döneminin, kısıtlamaların ne zaman olacağı sorusunu sorduruyor.
Temel olmayan dallarda üretim durdurulmadıkça otomatik sonuç olan bu duruma karşı hükümet yeni önlemler açıklayarak oyalamayı sürdürüyor. Geçen hafta, vaka sayısının fırladığı 25 yerleşim yerinde sokağa çıkma yasağı saati akşam 18’e çekildi. Ülke genelinde saat 20’den sonra uygulanan sokağa çıkma yasağı devam ediyor. Spor ve kültür merkezleri de kapalı. Kafe-bar ve restoranlar ise Şubat’tan önce açılmayacak.
Fransa’da devletin pandemi politikasının nasıl bir neoliberal keyfilikle yürütüldüğünün bir göstergesi, Covid’e yakalananlara yönelik yeni kararlar. Şimdiye kadar Covid pozitif çıkanlara nefes darlığı çekene kadar ateş düşürücü alıp karantinaya girmeleri söyleniyor, çoğu aile hekimi tarafından bile aranmıyor, ev ve işyerinde aynı ortamda bulunanlara test uygulanmıyor, hatta temaslı olanlara işe gelmeleri bile söylenebiliyordu. Artık Covid pozitif vakalara sosyal güvenlik kurumu doktor raporu olmaksızın hastalık izni verecek. Karantinaya girenler 7 gün boyunca her gün 2-3 kez telefonla aranacak. 20 Ocak’tan itibaren her pozitif vaka hemşire tarafından evinde ziyaret edilecek. Bu kararlar pandeminin başlamasından bir yıl sonra alınıyor!
Kararın yürürlüğe girmesinin ertesi günü 2.500 işçi haktan faydalanarak işe gelmedi. Bundan sonrası ise çok tanıdık! Hemen ertesi gün, patronlar, özellikle de bu süreçte sesi en çok çıkan KOBİ patronları, “işçilerin bu hakkı istismar etmesinden endişeli olduklarını” medyaya taşıdılar. Sinsi burjuvanın asıl derdi, bir bütün olarak hastalık izni konusuydu. Kabaca özetlersek, ‘İngiltere’de işçiler yılda 5,5 gün Fransa’da ise 16,5 gün hastalık izni kullanıyor. İngiltere’de işçiler daha mı az hasta oluyor? Hayır, ama hastalık süresince aldıkları ödeme Fransa’daki gibi ücretin % 100’ü değil çok daha az olduğundan, bu caydırıcı bir faktör. Bunu kamu sektörü ile özel sektör arasındaki ödemelerin farkından da görebilirsiniz. Ücretin % 100’ü ödendiği kamuda hastalık sebebiyle işe gelmeme oranı % 9,2 iken özel sektörde ise % 5,1. Hem özel sektörde hastalık iznine çıkanları denetlemek de mümkün (ev kontrolleri kastediliyor). Ekonomimiz için 100 milyar euro’luk bir kayıp,’ diyolar. Patronlar ağlama tonu ile başlayıp ülke ekonomisine bağladıkları bu tehditkar açıklamalarla pandemi döneminde bile işçilerin hastalanmasını yasaklıyorlar!
Yeni denebilecek tek uygulama, testlerin nihayet semtlere doğru gelmesi ve ücretsiz olarak yapılması. Gerek antijen testler gerekse de PCR testleri ücretsiz. Yılbaşı tatiline ailelerinin yanına giden, bir araya gelmeyi planlayan pek çok kişi semt garları, otobüs durakları gibi yerlerde açılan test çadırlarında kuyruğa girdi ve ücretsiz olarak durumunu öğrenip güvenli bir şekilde bir araya gelmeye çalıştı. Ücretsiz test talebi, yüksek ölüm ve vaka sayılarının baskısı ile elde edildi. Testlerin ücretli olması ise (örneğin Türkiye’de 250-500 TL) insanların kendilerini olduğu gibi başkalarını da tehlikeye atmalarına yol açıyor. Burada sorumluluk bireylere değil test politikasını belirleyenlere aittir. Ücretsiz test, salgına karşı mücadelede hala başta gelen bir zorunluluk ve taleptir.
Aşılamada da aynı manzara
Almanya’da toplam 240.000, İngiltere’de 1 milyon, ABD’de 4 milyon kişiye aşı yapıldı. Fransa’da ise 27 Aralık’tan bu yana 80.000 kişiye aşı vuruldu (8 Ocak itibariyle). Fransa merkezli ilaç firması Sanofi, 2021 Ekim’inden önce kendilerinden aşı beklenmemesi gerektiğini açıkladı. Şu sırada yapılmakta olan, Avrupa Komisyonu, ardından da Avrupa İlaç Ajansı (EMA) tarafından onaylanan Pfizer-BionTech aşısı. Moderna aşısı da Fransız makamları tarafından onaylanmasıyla birlikte önümüzdeki günlerde yapılmaya başlanacak. Uygulama sağlık çalışanları ve huzurevlerinde bakım gören ileri yaştakilerle başladı. 50 yaş üzeri sağlık çalışanlarına aşı yapılıyor. 18 Ocak’tan itibaren evlerdeki 75 yaş üstü bireylere de aşı yapılacak.
Karşılaştırmalara başvurulmasa bile sarsıcı bir şekilde görülüyor: Hızla dolaşan virüsün peşinde bu yavaşlık etkisiz! Aşıların yapılmasının bu denli sündürülmesi tartışma yarattı. Toplum sağlığı karşısında gösterilen bu kahredici ve bilinçli yavaşlık, televizyonlarda kamu spotu işlevli görüntülerle birleşiyor -“Bakın aşı oluyorum!”. Haberlerde görmekten yolda tanıyacak hale geldiğimiz doktor ve uzmanlar, sağlık sistemini yargılıyor. Düzen partileri halka karşı işlenmiş bu ağır suçun yükünü birbirinin sahasına atıyor. Bir gezisinde yerel yöneticiler tarafından eleştirilen Macron, aşılamanın “ailece gezmeye çıkmış gibi, eğleşe eğleşe” yapıldığını söyleyerek topu hükümete ve Sağlık Bakanına attı. Salgının hız kazandığı bölgelerde aşı talebi arttı. Sesler yükselince aşı yapımını hızlandıracak kararlar alındı.
Aşı ücretsiz ve gönüllülük temelinde olacak. (HES kodu muadili “Tousanticovid” aplikasyonunun telefonlara yüklenmesi de gönüllülük temelindeydi. Aplikasyonu 10 milyon telefon kullanıcısının yüklediği açıklandı.) Bireyler aşı olmak için kendileri randevu alacaklar. Bu ise belirsizliğe bir faktör daha eklemiş oldu.
Yanlış karşılaştırmalar
Pandeminin başından bu yana yanlış karşılaştırma ve ilişkilendirmeler birbirini izledi. Ölümler, günlük/haftalık pozitif vakalar, yoğun bakımda bulunanlar, entübe durumdakiler... sayılara dökülmüş olarak kıtalar, bölgeler, ülkeler arasında karşılaştırma konusu oluyor. Pandemiye karşı gösterilen performans, sadece sağlık alanındaki rekabetin değil toplam artıdeğeri büyütmenin, küresel ve bölgesel hegemonya mücadelelerinin bir unsuru olarak kullanılıyor. Burada göreli farklılıklara “milli” etiketler koyuluyor, bilimsel-teknolojik kültürel üstünlük ilan ediliyor. Pozitif vakaları tespit ve dijital takip sistemlerini, kapanma, sokağa çıkma yasağı ve şimdi de aşı politikalarını daha hızlı ve etkin biçimde hayata geçirebilen ülkeler her şeyden soyutlanmış analiz ve “beğeniler”le anılabiliyor.
Kapitalist krizin, sağlık krizinin ölüm, hastalık, işsizlik, yoksulluk kutbunda bulunan bizler, bu gerici ideolojikleştirmelere düşmemeliyiz. Kral çıplak! İşçi ve toplum sağlığı prizmasından baktığımızda gerçek, dünyada yılda 2,7 milyon işçinin iş cinayetlerinden, meslek hastalıklarından can vermesidir. Covid kurbanları işte bu korkunç rakama ekleniyor. Hiçbir hayale kapılmaksızın, en yakın talep, aşıların hızla, ücretsiz ve etkin biçimde uygulanması, bu sürecin tüm suçlu ve sorumlularının hesap vermesi, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin işçilerin denetiminde gerçekleştirilmesidir.
Ek: Sokağa çıkma saati 18:00'e çekildi. Böylece yaşamın "evden işe işten eve" şeklindeki tarifi kelime kelime geçerli oldu. Yerel yönetimler, aşının uygulama yavaşlığı ve sıkıntısı karşısında birçok durumda inisiyatif alıyor. Banliyölerde aşı için kurulan merkezlerde günde 50 kişiye aşı yapılıyor ki bir milyon aşı hedefine ancak Ocak sonunda varılacağı düşünülüyor. İki saat daha erken kapanmanın yarattığı psikolojik sorunlar için çağrı merkezleri kuruluyor.