Hollanda sendikal hareketinde önemli bir yeri olan 7 bin işçinin çalıştığı DAF fabrikasında FNV sendikasının işyeri işçi temsilciliğini yürüten Ali Solmaz’la pandemi sürecinin Hollandalı emekçiler üzerindeki etkilerini konuştuk. Solmaz, sağlık sektörünün ticarileştirilmesinin bir yıkım tablosu açığa çıkardığını ancak hükümetin kâr odaklı sağlık politikalarından vazgeçmeye niyetli görünmediğini, işten çıkarmaların yasaklanmasına rağmen taşeron sistemi nedeniyle 74 bin işçinin işsiz kaldığını, “normalleşme” sürecinde de sermayenin yeni saldırılara hazırlandığını ve toplu sözleşme sürecinde durumun belirginleşeceğini söylüyor.
Hollanda da salgın ne zaman başladı ve salgın başladıktan sonra hükümetin aldığı önlemler neydi?
Hollanda’da Ocak 2020 ortalarında koronavirüs basın üzerinden izleniyor ama adeta alay ediliyordu. Öksüren biri oldu mu, “Çin’e mi gittin, korona mısın?” gibi alaycı sorular soruluyordu. Ama ocak ayının sonuna doğru vakalar görünmeye başladı ve ölümler yaşanınca hükümet işi ciddiye aldı. İlk elden salgının ciddiye alınması ve herkesin bu konuda itinalı olması önerildi. Her geçen gün sorun büyüyünce Avrupa Birliği ülkeleri işi toptan gündemine aldı. Sınırların kapanmasından maske, mesafe ve dezenfektan maddelerin kullanılmasında titiz davranılmasına kadar hızla konuya eğildiler.
Salgın nedeniyle üretime ilişkin ne gibi düzenlemeler yapıldı?
Salgın bir bütün olarak toplumda korku ve panik yarattı. Birçok işyerinde de ciddi ölçüde korku ve endişe yaşandı. 20 Mart 2020’ye gelindiğinde çok ciddi bir kamuoyu oluştu. DAF, VDL, SCANIA, NED CAR, ASML gibi büyük işyerleri iki haftalığına üretimi durdurdu. Bürolarda çalışanlar evde yapabileceği kadar internet üzerinden işini sürdürdü. Salgın hızla yayılınca iki hafta daha uzatılarak 20 Nisan 2020’ye kadar birçok işyerinde üretim durduruldu.
Hangi sektörler çalışmaya devam etti, hangi sektörlerde üretim durdu?
Sağlık sektörü, polis, itfaiye, ulaşım, temizlik, eczacılar, kısmi olarak da gıda sektörü işe devam etti. Özellikle sağlık sektörü büyük bir özveri ve fedakarlıkla çalışmalarını sürdürdü. Büyük metal sektörü başta olmak üzere büyük işletmeler yan yana çalışma düzeninden dolayı üretime ara verildi. Kısmen ulaşım ve inşaat sektörü de buna dahildi. Okullar tatil edildi. Dersler internet üzerinden sürdürüldü.
İşten çıkarmalar yasaklandı mı?
Evet, koronavirüs salgını toplumun gündemine girince ve bazı işyerleri üretimi durdurunca işverenler çıkışları gündeme getirdi. Hükümet açıklama yaparak işten çıkarmaların yasaklandığını duyurdu. Üretim dışında kalındığı süre boyunca başta taşeron şirket işçileri ve diğer çalışanların ücretleri %90 hükümet, %10 da işveren tarafından karşılandı. Hükümet 10 ilâ 20 milyar avro bir bütçe ayırdığını duyurdu. ZZP (zelfstandig zonder personeel) denen, tek kişilik ve personel çalıştırmayan özel şirketler için üç aylığına 4 bin avro yardım ücreti sundu. İkinci üç aylık acil ihtiyaç fonu için 30 milyar avro daha ayrıldı.
İşten çıkarmalar ya da ücretsiz izne çıkarma yaşandı mı?
Resmen işten çıkarma yaşanmadı ama işyerlerinde taşeron işçilerden sözleşmesi bitenlerin sözleşmesi uzatılmadı. Yani işten ayrılmak ve işsizlik kurumuna başvurmak zorunda kaldılar. İlk üç aylık süre boyunca 40 bin kişi sözleşmesi uzatılmayarak işsizler ordusuna katıldı. Ne var ki bunu işsizler ordusuna saymadılar. Bu bir laf oyunudur. Çünkü iş veremiyorsan ve sözleşmeleri uzatmıyorsan bu kişi işsizdir demektir. Mayısın ikinci yarısında hükümetin yaptığı açıklamaya göre bu sayı 74 bin olmuş. İşin özü 74 bin kişi daha işini kaybetti.
Ücretsiz izin yaşanmadı. Kadrolu işçiler için çok büyük bir sorun yoktu. Üretim düştüğü için işyerleri hükümete başvurarak ücret desteği talep ettiler. İlk üç ayda bu karşılandı bütün işçiler için. İkinci üç ayda bu kısmı yaşanmadı. Taşeron şirket işçileri hâlâ hükümetin verdiği acil ihtiyaç fonundan yararlanarak çıkışları durduruldu. Bu süre zarfında üretim kısmen arttı. Ama kadrolu işçiler ikinci üç aylık sürede acil ihtiyaç fonunun dışında tutuldu.
Sağlık sistemi ne durumda?
Sağlık sistemi başından beri tam bir iflas yaşadı. Salgının ilk günlerinde tam bir belirsizlik egemen oldu. Gerek personel olarak gerekse de teknik gereçler anlamında büyük yetersizlik yaşandı. Bunu diğer Avrupa ülkeleri için de söyleyebiliriz. Sadece Almanya teknik gereçler konusunda bir başarı sağladı.
Hollanda’da 2011’de sağlık alanına yönelik bir neoliberal saldırı başlatılmış, 2012’de bu hız kazanmış, 2016’da sonuçlandırıldığında da 70 bin kişi sağlık alanında işini kaybetmişti. Sağlık sigortaları özelleştirildi. Emekçilere 1., 2., 3. dereceden sigorta paketleri sunuldu.
1. derecede paketten yararlanmak istiyorsan daha fazla prim ödemek zorundasın, böylece fazla olanaktan yararlanabilirsin. 3. derecedeki paketten yararlanmak için daha az prim öder ve daha sınırlı bir sağlık hizmetinden yararlanabilirsin. Yani her alanda olduğu gibi sağlık sektöründe de hizmet kâr amaçlı olarak sunulmaya başladı. Paran kadar hizmet alıyorsun. Devletin sağlık emekçilerini kitlesel olarak işten çıkarmasıyla sektör tam bir sefalet süreci ile baş başa kaldı. Az insanla daha çok iş ve hizmet sunulmalı mantığı güdüldü ama ciddi bir açık oluştu. Koronavirüs sürecinde gönüllü çağrısı yapılarak bu açık kapatılmaya çalışıldı. İngiltere’de bu çağrıya 700 bin kişi karşılık vererek sağlık alanında sürece dahil oldu. Hollanda bu konuda nasıl sonuç alındığına ilişkin bir açıklamada bulunmadı.
Sağlık hizmetinden kim ne kadar faydalanabiliyor?
Yukarıda belirttiğim gibi sağlık hizmeti topluma derecelendirerek sunuldu. Salgından dolayı ek bir destek sunulmadı. Sadece salgın sürecinde ev ve işyeri sağlık hizmetleri insanlarla mümkün olduğunca yakından ilgilendi. Salgına yakalananların evlerinde kalması için büyük özen gösterildi. Evde bakımı yapılamayanlar hastanelerde ek bölümler yapılarak diğer hastalardan ayrı ve uzak tutuldu. Bu bütün herkes için böyle yaşandı.
Sağlık sigortası kapsamı dışında kalanlar var mı?
Hayır. Hollanda’da sağlık sigortası herkes için geçerli ve herkes mecburi sağlık sigortası yapmak zorunda. Derecelendirilmiştir ama herkes bu kapsam içerisindedir.
Salgınla birlikte bu alanda ek bir önlem alındı ya da destekleme yapıldı mı?
Personel ve cihaz konusunda yaşanan yetersizlik halen sürüyor. Sağlık sektörünün yeniden eski haline getirilmesi yönünde büyük bir tartışma var ama hükümet bu konuda vurdumduymaz politikasını sürdürüyor. Çünkü sağlık ve sosyal güvenlik sistemi geçmiş yıllarda tümden ticarileştirildi. Sigortalar bu alanda söz sahibi. Bu nedenle süreci geri çevirmek ciddi bir sokak hareketi ile mümkündür. Fakat bu da şimdilik ufukta görünmüyor.
Kendi işyerinizi anlatır mısınız?
Büyük metal sektöründe DAF öncü işyeri olarak bilinir. Yaklaşık 7 bin işçi çalışıyor. TİS süreçlerinde belirleyici rol oynar.
Çalıştığım işyeri bir TIR Fabrikası. Üç çeşit TIR üretiliyor. LF 0-7 ton taşıyıcı. CF 7-15 ton taşıyıcı. XF 15-25 ve 40 tona kadar taşıyıcı.
Korona süreci öncesi 89 + 89 olmak üzere 178 adet TIR Eindhoven’da ve 22 TIR parçası da Londra’ya Leyland’a gönderilerek günde toplam 200 TIR yapılıyordu. Şimdi üretim kısmen normale dönerek günde 140 TIR Eindhoven’da yapılıyor, 20 yedek parça da İngiltere’ye Leyland a gönderiliyor. Yani 160 TIR yapılıyor.
Salgınla birlikte durum nasıl değişti?
Üretim düştü. Halen büroda çalışanların %70’i çalışmalarını evden internet üzerinden sürdürüyor. İşyeri kişinin sağlık durumunu göz önünde bulundurarak oturduğu masadan sandalyesine kadar kişi isterse temin ediyor ve gereken düzenlemeyi yapıyor evinde… Üretimin içinde yer alanlar ağız maskesi, 1,5 metre mesafe, hijyen malzemeleri sınırsız kullanılarak çalışma düzeni alıyor ve üretim yavaş yavaş normale dönüyor. Kişi salgınla ilgili herhangi bir belirti göstermesi ve bunu dile getirmesi durumunda işyerinden eve gönderiliyor. Doktor ve sağlık birimi gerekenleri yaptıktan sonra işyeri bilgilendiriliyor. Çalışanlardan birinin eşi başka bir işyerinde çalışıyor ve orada koronavirüs vakası görülmüşse o kişi üzerinde özenle duruluyor ve mutlaka bir sağlık kontrolünden geçildikten sonra işyeri bilgilendiriliyor.
İşyerinde de oturulan ve yemek yenilen köşelerdeki masalar bölünerek bulaşmaya karşı tedbirler alındı. Vardiya değişimi saatleri de yeniden düzenlendi. Her vardiya yarım saat geç başlatılıyor, böylece farklı vardiyalardaki işçiler birbiriyle temas etmiyor.
Bu süreçte hükümetin izlediği politikalara ya da Hollanda sermayesinin adımlarına ilişkin değerlendirmeniz nedir?
Hollanda devletinin diğer kapitalist devletlerden ayrı bir tutum ve davranışı söz konusu değil. Dünyada durum neyse Hollanda’da durum odur. Dünyada sağlık sektörü bir çöküş ve yıkım yaşıyorsa Hollanda da bunun bir parçasıdır. Dünya Sağlık Örgütü’nün açıklamasına göre dünyada 6 milyon sağlık emekçisi açığı var. Bu alanda yaşanan sıkıntılar, sorunlar konusunda henüz ciddi bir değerlendirme yapmanın çok uzağındalar. Sağlık alanını ticarileştirdiniz ve salgın karşısında tam bir çöküşle yüz yüze geldiğinizi gördüğünüz halde bir değerlendirme yapmıyorsanız bunun anlamı şudur: Aynen devam! İnsanların ve etraflarında tüm canlıların yaşamı söz konusudur. Sağlığı ticarileştirirseniz ve kâr getiren bir alan gibi düşünürseniz insan yaşamı burada hiçe sayılır. Bu sistemde görüldüğü gibi burjuvazi milyonlarca insana sadece “çalışan topluluk” olarak bakıyor. Yani bu sistemde üretimin dönmesini sağlayan bir malzeme olarak görüyor. “Ölen ölür kalan sağlar bizimdir” diyor.
Sendikalar ne yapıyor?
Sendikalar salgın sürecinde işyeri düzeyinde ciddi bir çalışma yürüttü. Alınan tedbirlerin uygulanmasında bütün kadro ve üyelerini seferber etti. Bu konuda işyerleri de sendikalarla birlikte süreci sorunsuz ve sağlıklı bir şekilde götürmeye çalıştı. Yılın sonunda birçok sektörde yeni TİS süreci gündeme gelecek. FNV sendikamız bu alanda da araştırma ve gelecek süreçle ilgili çalışmalarını sürdürüyor. Süreci iyi değerlendirmek ve önümüzdeki süreçte sınıfın ihtiyaçlarına uygun bir çalışma yürütmek istiyoruz. Ülkenin ekonomik düzeyi ve sektörlerdeki yaşananlar göz önünde bulundurularak bir çalışma sürdürülüyor.
Salgından sonra ne degişecek? Hükümet, patronlar bu yönde bir sinyal verdi mi?
Görünen o ki süreç hızlı ilerleyecek. Durum belirsizlikten çıkarak hızla işçi sınıfına karşı bir saldırıya dönüşecek. Bu TİS süreçlerine de yansıyacaktır. Salgın sürecindeki uygulamaları olduğu gibi yasal kılıflara büründürerek sınıfın üzerinde bir baskıya dönüştürecekler. Başta örgütlenme, gösteri vb. çalışmaları minimum düzeye çekerek sınırlamak istiyorlar. Toplum bunu kabul eder mi, göreceğiz. Göründüğü kadarıyla kapitalist sistem uygulamayı hayata geçirmede zorlanacak. Bu sokak eylemlerini ve çatışmalarını da beraberinde getirecektir. Bunu şimdiden görmek mümkün.
Emek örgütlerinin gelecek projeksiyonu ne?
Emek örgütleri bu sürecin ardından saldırının kaçınılmaz olacağını biliyor. 2008 krizi bu konuda yeterince veri sunuyor. Büyük depresyonlar ve salgınlar kapitalist sistemde 30 veya 40 yılda bir geliyordu. Ama artık o süre çok uzun bir süre olarak tarihte kaldı. Görüldüğü gibi on yılda bir salgın ve kriz dünyada gündeme gelerek yayılıyor. Bütün tarihsel süreçler göz önünde bulundurulup dersler çıkarılarak sınıfın çıkarları ve ihtiyaçları doğrultusunda davranmaya çalışılıyoruz. Bu konuda bütün sendika, örgüt ve partilerin aynı çizgide olduğu söylenemez. Birçokları düzenin yedeğine düşerek kendi uğursuz rollerini oynayacaklardır. Bunu şimdiden görmek mümkündür. Emek örgütlerini harekete geçirecek ve saldırıları boşa çıkaracak yegâne güç işçi sınıfının ta kendisidir. Ya tarihsel rolünü oynayacak, bir kartal gibi özgürleşecek ya da köleleştirilecektir. Ara bir yol yoktur artı.