Fransa’da Genel Grev Gücünü Koruyor - Nilgün Güngör

Fransa’da genel grev üçüncü haftasında ana gücünü koruyor. 5-10-17 Aralık gösterileri kitlesellikte birbirini aşan yeni zirveler yaptı. 17 Aralık’ta sokaklar 80’den fazla yerleşim yerinde 1,5 milyon göstericiyi gördü. Paris’te 250 bin gösterici dalga dalga aktı. Genel grevi sürükleyen ulaşım (demiryolu, metro, otobüs, tramvay) işçilerinden greve daha aralıklı katılan eğitimcilere, posta işçilerine, sağlıkçılara, Air France işçilerine, itfaiyecilere, belediye işçilerine, emeklilere, Renault, PSA gibi otomotiv, elektrik ve enerji, rafineri, petrokimya işçilerine, üniversite ve lise öğrencilerinden avukatlara ve yargı çalışanlarına, acil servis, Radio France ve otel grevcilerinden kültür işçilerine, sanatçılara, akademisyen ve araştırmacılara dek birbirinin ardısıra, birlikte yürüdü.

17 Aralık yürüyüşü, sıçramalı bir güç gösterisi oldu. Bir kez daha görüldü ki, genel grev, genel grevdir. Taleplerin gücü ve haklılığı, tabanını eylemlerden uzak tutmayı hep başaran CFDT sendikasını da gösteriye katılma çağrısı yapmak zorunda bıraktı. Fiziken mesafeli de olsalar sendikalar 2010’dan bu yana ilk kez aynı konuda aynı yer ve zamanda yürüyüş yapmış oldu. Grevin sürekliliği ve etkililiğinde başı çeken demiryollarında tüm sendikalardan işçiler arasında fiili eylem birliği oluştu. İşçiler genel toplantılarda grevleri sürdürme kararı aldılar, grev fonları toplanmaya ve diğer destekler gelişmeye başladı, otobüs garajlarında grev kırıcılığını engellemek için blokaj yapıldı ve polis saldırıları yaşandı.

Hükümet neoliberal emeklilik reformunu Delevoye adında bir Yüksek Komisere emanet etmişti. Delevoye, biri SNCF’in (devlet demiryolları) sponsoru vakıf olmak üzere farklı işletmelerden maaş aldığı ortaya çıkarılınca 16 Aralık’ta istifa etti. İşçi hareketi için gösteri öncesi küçük bir pasta dilimi, bir moral kazanımdı bu. Ama Başbakan Eduard Philippe tipik teknokrat tavrıyla aynı gün parlamentoda meydan okudu ve genel ve eşitliğe dayalı bir emeklilik rejiminin yaratılması konusunda hükümetin kararlılığının tam olduğunu açıkladı. Kış sert geçecekti.

Burjuva medya silahlarını etkinleştirdi. “Yasayı izah etme” aşamasından başta demiryolcular olmak üzere grevcileri açıkça hedef alma etabına geçilmiş durumda. İşe giden, tatil planı yapanlara “yolcu” sıfatıyla mikrofon tutuluyor, genel grev aleyhine ifadeler kullanmaları bekleniyor. Bunda pek başarılı olunduğu söylenemez zira greve katılımın yaygınlık ve derinliğine birebir yansımasa da neoliberal emeklilik reformuna karşı geniş (5 Aralık’ta % 60’tı) bir kamuoyu var. Öte yandan Sarı Yelekliler eylemlerinde de bolca ağlayan esnaf ve sanatkar dernekleri “vatandaş”ı temsilen gördükleri zararı anlatıyorlar. Grevci işçiler, sanki “yolcu” ve “vatandaş”ların dışında, emeklilik rejimleriyle de “özel” bir tür olarak varlar!

“Grev anayasal bir hak” derken...

“Grev tabii ki anayasal bir hak.” Burjuvalar konuyu tartışmaya böyle başlıyorlar; açıkça şeytanlaştıran bir söylem kullanamıyorlar. Ya da kara Cuma boşa düşmüş, şehir felç olmuş vaziyette üçüncü haftaya girilirken kimse -kolayca bekleyebileceğimiz gibi- grev yasağı koyarak işi bitirmekten bahsedemiyor veya bunu öneremiyor. Burjuva medya grevcilere, işçi temsilcilerine de her gün yer vermek, mikrofon tutmak zorunda kalıyor. Kısa açık oturumlarda bunu yapmasının amacı tabii onları sıkıştırmak. Ama hiçbirinin altta kalmadığı bu polemiklerden ve eylem yerlerinden, işçi temsilcilerinin yüzünü kolaylıkla zihninize kazırsınız.

Kuşkusuz bunlar sadece cehennemin reklamı; zira tekelci burjuvazi genel greve karşı “fikir mücadelesi” falan vermeyecek, grevcileri ikna yolunu izlemeyecek. Parlamentoda, medyada haklar türküsünü söyleyip sokak gösterileri, blokajlar karşısında “şaşmak” işin esası. Tekelci burjuvazi Sarı Yeleklilerin eylemlerinden bu yana polis ve jandarmaya hep daha fazla ihtiyaç duymakta. Belediye otobüsleri garajlarında 04:30’da yapılan, grev kırıcılığını engelleme amaçlı blokajlarda kaburgası kırılan işçiler var. Grevcilerin ana garlarda yaptığı kitlesel turlamalara devlet medyayı, turistleri umursamadan saldırabiliyor.

“Tatilde grev olmaz” değil “Grev tatil yapmaz”

Ancak toptan yasaklamak, saldırmak vb yerine sendikalarla her eylemden sonra görüşme yapmak, CFDT ve UNSA sendikaları ile görüşmeleri ayrıca artırmak, geri adım atmaya bir yerlerden başlamalarını sağlamak yordamlardan biri. Bunun somut şekli 6 Ocak’a kadar sürecek olan Noel tatilinde grevin durdurulması için yapılan basınç. UNSA yönetimi üyelerine greve ara verme çağrısı yaptı ancak tabanda sağlanan birliğin irade gücü ile demiryollarında UNSA üyeleri bulundukları dokuz işletmede greve devam kararı aldılar. Kamuoyunda hala “Noelde grev olmaz” havası estiriliyor. ‘Dört gözle bekledikleri tatile grevciler tarafından limon sıkılmış’, biletlerini iptal ettirmiş bireyler ve aileler izlettiriliyor televizyonlardan.

Neoliberalizmin grevi kırma, etkisini daraltma, bazıları yaşam güvenliğini de riske atan çözümler bulma yöntemleri de işbaşında. Sürücüsüz iki metro hattının seferleri kesintiye uğramadı. Havaalanlarına giden trenlerdeki grev, başka platformdan tren kaldırılıp etkisizleştirilmeye çalıştırılıyor. Yüksek hızlı trenlerde 5.000 çocuğun demiryolu çalışanı refakatçiler eşliğinde yolculuk yapması organize edildi. Sabah ve akşam işe gidiş konusu ise birkaç gün uzaktan çalışma yöntemi ve giderek de oturan bireysel çözüm yollarıyla çözülmüş durumda -trenler hafta içi işe gidiş geliş saatlerinde çalışıyor, metrolar ise grevi daha güçlü uyguluyorlar, hiçbir sefer güvencede olmadığından aplikasyonlarla takip etmek gerekiyor. Daha tehlikeli olanı, son zamanlarda yolcuların hayatına ucuzlukları ile patlama yaparak giren özel otobüslerin şoförlerinin günde 12 saate kadar çalıştırılmasına izin verilmesi. “Macron otobüsleri” diye anılan bu araçlar, trenlerin yerini alıyor. 18 Aralık günü çıkarılan bir KHK ile (kanun hükmünde kararname), yaşanan acil durum sebebiyle sürüş ve dinlenme zamanlarında geçici bir değişiklik yapıldı. Sendikalar bunu hem grev kırıcılık hem de yaşanacak kazalara davet çıkarma olarak nitelediler.

Grevin gücü, katılımın ve desteğin kapsamı an an ölçülüyor ve bir karşı propaganda unsuru olarak kullanılmaya çalışılıyor. Emeklilikte “özel rejimler”e tabi oldukları ve ayrıcalıklarını bırakmak istemedikleri bahanesiyle grevci işçiler dışlanmaya, genel grev güçten düşürülmeye çalışılıyor. Bunun yanında öğretmenler, doktorlar, pilotlarla ayrı görüşmeler yapıp onların koşullarının göz önüne alınacağı yönlü içerden çözme çabalarına giriyorlar. Medya böylesi bilgi kırıntıları ile dolu.

Direncin kaynağı

Genel grevin içe ve dışa doğru en etkin uygulandığı ulaşım gibi işkollarında ortaya çıkan enerjinin kaynağı son derece elle tutulur. Haberlerde duymaya alışkın olduğumuz “emeklilik yaşının yükseltilmesini istemeyen işçiler...”in açılımı geniş.

Her işçi ağır ve tehlikeli işlerde çalışanların çalışma saatlerinin ve emekliliğe hak kazanma sürelerinin diğerlerinden daha kısa olması gerektiğini bilir. Ağır ve tehlikeli işler, en az tarifiyle gece çalışmasını, hafta sonu çalışmayı, vardiyalı çalışmayı, tempolu çalışmayı, gürültülü, aşırı sıcak ve soğuk koşullarda veya yüksek basınç altında çalışmayı kapsar ve bütün bunların işçide yarattığı yıpratıcı etki göz önüne alınır. Yasalara göre 16 yaşından küçük çocuklar, hamile ve emzirme dönemindeki kadınlar bu işlerde çalıştırılamazlar (Türkiye’de bu sınır 2013 yılında 18’den 16’ya indirildi, Fransa’da ise 18’dir.). Çalışmanın yarattığı fizik yıkım, emekgücünün yeniden üretimini daha güç hale getirir. Bu yüzden de örneğin futbolcular ve madenciler günde 5.000 kalori almak zorundadır. Emeklilik yaşları da diğerlerine göre daha düşük olmalıdır. Bunu sağlamanın yolu olarak örneğin bir akü fabrikasında çalışan işçinin çalışma süresine her yıl 60 gün, cıva üretimi işinde çalışanlara 90 gün eklenir. Fransa’daki demiryolu işçileri de benzeri kazanımlara sahipler ve halen 50-52 ya da 55-57 yaşları arasında emekli olabiliyorlar. Çalıştıkları sürede yukarıda sayılan bütün zorluk ve risklere maruz kalan işçiler aşırı bir yıpranma içerisine girdiklerinden özel bir emeklilik rejimine tabiler. Bu bir ayrıcalık değil, çalıştıkları süre boyunca gerçekleşen yıpranmayı hiçbir zaman telafi edemeyecek olsa da emeklilik yaşamını kısmen kolaylaştıracak bir kazanımdır.

Tekelci kapitalistlerin devlet başkanı Macron polislerle askerlerin yapılacak değişiklikten etkilenmeyeceğini açıkladı. Onlar başkaydı... İşçiler ise ağır işlerden bahsetmemeliydi çünkü bu çalışmayla ilgili olumsuz bir izlenim bırakıyordu! Ne pervasızlık! Ama hiçbir işçi kendisinin ve çocuklarının geleceğine kayıtsız kalamaz. Grevin lokomotofi, onu her gün, her an hissettiren işçilerin direncinin kaynağı burada yatıyor.

İşçi hareketi resti görüyor. Grevi aynı biçimde sürdürmekte zorlanan işkolu ve işyerlerinde de bu çaba devam etmekte, kitlesel irili ufaklı, bölge bölge gösteriler devam etmekte, demirin tavı sıcak tutulmakta. Genel grev, mücadelenin bu tarafında yapacak çok iş olduğu anlamına geliyor: Grevin mali bakımdan desteklenmesi, bunların en önemlilerinden, aynı zamanda kendisi de bir örgütlenme aracı ve biçimi.

Burjuvazinin işi hiç kolay değil

Herkesin yararına gibi gösterilmeye çalışılan neoliberal emeklilik reformunun karşısına en yoğun olarak ulaşım sektöründeki işçilerin dikilmesi bundan. Fransa işçi hareketinden doğan genel grev, işçi sınıfının her zaman başvurabildiği bir mücadele biçimi değil ama hakkıyla kullanılıyor. 3 haftadır sürüyor ve nesnel bir gözle baktığımızda kazanmaya hiç de uzak değil. Hiçbir şeyin siyah-beyaz ikiliğinde yaşanmamasıyla da hepimiz için yeni bir tecrübe. Hükümeti beklemediği ölçüde zorlayan genel grevin bu lokomotifin sürükleyiciliği ile sonuç alması, neoliberal saldırının bu koçbaşını geri püskürtmesi imkansız değil. Mücadele mekansal ve zamansal bir sıkışma ile değil genişleme ile, gecesi ve gündüzü ile sürüyor. Kent merkezi ile sınırlı kalmıyor, banliyölere, şehirler arası yollara, havayollarına, hipermarketlere, her yere ve herkese gitgide daha fazla dokunuyor. Grevciler işçi çıkaran işletmelerin, tekellerin elektriklerini kesip kötü sürprizlerin nasıl yapıldığını hatırlatıyorlar. Süpermarketler, restoranlar, 170.000 ev, maç sırasında stadlar elektriksizliği tattı. Sarı Yelekliler hipermarketlerde sepetleri doldurup kasa kilitleme eylemi yapıyorlar. Rafineriler bloke ediliyor...

Tekelci burjuvazi ve hükümeti bu gecikmiş etaptan sonuç almakta kararlı. Fransa’da 17 milyon emekli var. Dünyanın en büyük varlık yönetim firmalarından Blackrock gibi üst tekelci azmanlar, emeklilik fonlarının üzerinde akbabalar gibi dönüyor. Hükümet belli yıpranmaları da göze almış olarak sonuca gitme peşinde. Bu süreci grevcileri ve sendikaları yıpratma stratejisi ile sürdürüyor. Şu veya bu şekilde ilişkileri olan CFDT sendikasını bile tam olarak ikna edememiş olmaları (CFDT 64 yaş’ın indirilmesinde ısrar ediyor) hükümet partisi milletvekilleri içinde eleştiri konusu. Genel grevin etkin ama belirli sektörlerle sınırlı kalması, greve verilen toplumsal desteği sürece dahil edememe, önceden biriktirilmiş bir grev fonunun olmaması eylemin zayıf yönünü oluşturuyor.

Sendika üyelerinin aşağıdan oluşan birliği ve eylemi, kısmen alternatif bir genel grev komitesi rolünü oynuyor. Kapitalistler için en önemli nefes alma kanalı ise 30 milyon işçi içerisinde genel greve katılım oranının düşüklüğü. Bunu kısaca “özel sektör” diye geçiştiremeyiz. Yükselen morali yeni ve çok biçimli katılımlarla canlı tutabiliriz. Niyetleri çıplaklaşmış burjuvazinin bileği genel grevin büyüyen direnci ile bükülecek.

Foto: Öğretmenler grevle ilgili toplantı halinde

Foto: 17 Aralık