Fransa Telekom Davasında Dört Ay Hapis Cezası - Nilgün Güngör

Fransa Telekom şirketinin 2005-2010 yılları arasındaki üç yöneticisi, işçi intiharlarından sorumlu olmaktan yargılandıkları davada suçlu bulundular. Dönemin CEO’su Didier Lombard, iki numaralı yöneticisi Pierre Wenès ile insan kaynakları müdürü Olivier Barberot bir yıl hapis ve 15.000 euro para cezasına çarptırıldı. Hükümde cezanın 4 ayının hapis cezası olarak uygulanması, kalan 8 ayın tecil edilmesi yer alıyor. Mahkeme yargılanan diğer dört yöneticinin de suça iştirak ettikleri sonucuna vardı. Fransa Telekom şirketi ise (bugün Orange adıyla faaliyet gösteriyor) 75.000 euro para cezasına mahkum edildi. Yaşamını yitirenlerin ailelerine, fiziksel ve ruhsal bakımdan zarar görenlere, davaya müdahil olan sendikalara da ayrı ayrı ödenecek olanlarla birlikte tazminatlar milyonlarca euro’yu buluyor.

Fransa Telekom davası 19 işçinin intihar etmesi, 11 işçinin intihara teşebbüs etmesi ve 8’inin de depresyon sebebiyle işten ayrılması üzerine açıldı. 2009 Temmuz’unda Marsilya’da bir teknisyen yaşamına son verirken arkasında bıraktığı mektupta tek sebep olarak Telekom’u gösteriyor ve terörle yönetildiklerini yazıyordu. İki ay sonra SUD sendikası (ardından diğer sendikalar) suç duyurusunda bulundular ve bir çalışma müfettişinin de raporuyla Telekom’un ölümcül karanlığına ışık düşmeye başladı.

Bu bir ilk

Davanın tam on yıl sonra 2019’da başlaması da, bu şekilde sonuçlanması da işçi hareketinin neoliberal özelleştirme politikalarında uğradığı yıkımın ve Fransa Telekom nezdinde bunun hesabını sorma arayışının bir sonucu. Verilen kararda işlenen suç “kurum tarafından uygulanan duygusal taciz” olarak tanımlanıyor. İşçilerin dengesini bozmayı, bir korku atmosferi yaratmayı ve çalışma koşullarını bozmayı hedefleyen sistematik bir duygusal tacize başvurulduğu söyleniyor. Bu ise Fransa işçi hareketi tarihinde bir ilk’i oluşturuyor. Hükmün açıklanacağı duruşmaya gelen 200’e yakın işçinin ilk istediği de buydu: İşçi sınıfına karşı işlenen suçun ve sorumlusunun adlı adınca belirtilmesi.

Doğrudan sorumlular: Neoliberal tekelci kapitalist özelleştirme politikaları, şirket yönetimi, “insan kaynakları” (kapitalist sistemin “örgütçüleri”), kapitalist eğitim ve formasyon sistemi!... 2007-2010 yılları arasında, 100.000 işçinin çalıştığı Telekom’da özelleştirmenin gerektirdiği dönüşümü gerçekleştirmek için 22.000 işçinin çıkarılması ve 10.000’inin de yer değiştirmesi gerekiyordu. Başta CEO Didier Lombard olmak üzere bu politikayı uyguladılar. İşten çıkması gereken 22.000 işçi için “Ya kapıdan ya pencereden çıkıp gidecekler”, “Sonuna kadar gidilecek” diyerek bunu uluorta dillendirdiler. Ortaya çıkan ağır tabloyu, birbirini izleyen intiharları da “moda” diye niteleyip hafifsediler. Dönüşüm virajının, tıpkı bugün neoliberal emeklilik reformunda olduğu gibi, geç kalmışlığın pervasızlığı ile dönülmesi gerekiyordu. Telekom yöneticilerinin yaptığı bunu sağlamak oldu.

Şirket CEO’su ve yöneticileri, avukatları bu sonuca bile ne kadar hazırlardı bilemeyiz. Zaten her halükarda hapis cezasının uygulanması için altı yılı bulur, deniyor. CEO’nun avukatı mahkeme kararını “tamamen demagojik” olarak niteledi. Telekom şirketi ise davanın temyizini istemeyecek. Aslında mahkeme, 2008-2010 yıllarını ve bu dönemdeki uygulamaları kararda söz konusu etmedi. Yöneticileri yalnızca 2007-2008 yıllarından sorumlu tuttu. Üstelik bunu yaparken kapitalizmin kırmızı çizgilerine de dokunulmadı. Üç yıl içinde 22.000 işçinin işten çıkarılması değil, bunu sağlamak için ‘kullanılan yöntemler’di söz konusu olan. Sebepler değil sonuçlarla, ama en çok da artık gizlenemez biçimde ortaya çıkan sonuçlarla, mümkün olduğu kadar da geç ve sonucu değiştirmeksizin yüzleşmek: Burjuva adalet bundan başkası değildir.

Telekom yöneticilerine verilen cezanın azlığı izleyenlerde öfke yaratsa da, bu yine de önemli bir kazanım olarak nitelendiriliyor. İşçi sınıfı göstermelik bir şey elde etmedi, davanın açılması dahi bir mücadelenin ürünü, bu işyerlerinde hissedilecek, patronların aklında olacak, diye düşünüyorlar. Dava ile ilgili imzaya açılan bir bildiride, gereken dersler çıkarılmaz, etkin işyeri komiteleri kurulmaz, bütünsel bir işçi sağlığı ve iş güvenliği için önleyici tedbirler geliştirilmezse daha kötüsünün gelebileceğinden söz ediliyor.

Telekom davası, kat kat dokunulmazlık zırhı altında yalnızca zorla çevrilmiş bir sayfayı görünür kılmaya hizmet etmemeli. Tekellerden, büyük işletmelerden, şirketlerden aşağıya, taşeronluk halkalarına uzanan zincirlerde, emeklilik vesilesiyle bir kez daha hedefe çakılan kamu sektöründe daha da vahşileşen kapitalist çalışmanın, dijitalleşmenin, sınıf içi rekabetin köklenmesine karşı uyanıklığımızı büyütmeli. Genel grev yürüyüşlerinde de yer alan Telekom’un emekli ve çalışan işçilerinden aldığımız mesaj bu oluyor.