Sarı Yelekliler ve Fransa'nın Uzun Sıcak 2019'u* - Nilgün Güngör

Dünyanın altıncı büyük kapitalist ekonomisine sahip, 19. ve 20. yüzyılda dünyayı sarsan sosyal-sınıfsal mücadelelerin beşiği Fransa’da, 17 Kasım 2018’den bu yana neoliberal kapitalizmin yıkıcı sonuçlarına karşı mücadelelerin yeni bir dersliği oluştu. 9 Ağustos 2019 itibariyle eylemlerinde 39. perdeyi (#Acte39) geride bırakan Sarı Yelekliler, ülkenin siyasal-toplumsal iklimini belirledi, uluslararası yankılar bıraktı.

Karaburun Bilim Kongresi için hazırladığım bildirinin sınırları içinde bu dinamik sürecin çok yönlü sonuç ve derslerini birbiriyle bağlantılandırmayı hedefliyorum. Dolu dolu geçen 9 ayda yaşananlar, bu imkanı veriyor. Bu süreçteki gösterilerde yaptığım gözlemler düşünsel donanımımla birleştirdiğim bir özdeneyim sağladı. O günler benim de “güneşli Cumartesiler”im oldu. Onun kazanımlarına, sıkışmalarına, yolunu açmasına ve sınırlarına kafa yordum. Hakkındaki analiz ve yorumları izledim. Dezavantajlarımı dengelemek, süreci doğru bir perspektiften takip edebilmek için birden fazla faktörü hem kendi başına, hem de birbiri ile ilişkisi içinde okumaya çalıştım. Harekete ilişkin iki yazım İSİG Meclisi web sitesinde yayınlandı (1). Sebepleri ve sonuçları, gündemimize taşıdığı yeni soru ve sorunlarla birlikte Sarı Yeleklilerin eylemleri devam ediyor.

Sarı Yelekliler hareketi kümülatif bir birikimin sonucudur

Düzenli bölüklerinin son on yıldır sergilediği dirence rağmen işçi hareketinin belirgin bir mevzi kaybı içinde olduğu Fransa’da Sarı Yelekliler hareketinin bu ölçüde bir yaygınlık, derinlik ve itilimini taleplerinden alan bir kitle şiddeti ile ortaya çıkışı şaşkınlık yarattı. Hareketin sınıfsal-sosyolojik kompozisyonu ve taleplerine, tarihsel arka planı ve geleceğine dönük analiz ve tutum tartışmaları yaşandı.

Şehirler arası yol ve otoyol kavşaklarında bir araya gelip trafik akışını yavaşlatma (yarı blokaj) eylemlerinin yayılması ve 17 Kasım 2018 Cumartesi akşamı Fransa çapında 282.000 kişinin(2) sarı yelekleri ile kent caddelerinde sokağa dökülmesi birinci haber olduğunda bunun yol açacağı gelişmelere hükümet dahil kimse hazır değildi. Aslında eylemler Ekim ayında başlamıştı, 17 Kasım’da eylemcileri temsil eden sarı yelek simgeleri Fransa haritasının dörtte üçünden fazlasını sarmış bulunuyordu.(3) Fitili tutuşturan ise Priscilla Ludosky adında, Paris’in güney banliyölerinden birinde oturan ve geçimini internet üzerinden kozmetik ürün satışı ile sağlayan, Martinik kökenli 34 yaşında bir kadındı. Ludosky’nin benzin zamlarının geri alınması için Mayıs ayında change.org’da başlattığı imza kampanyasında 1.193.000’i aşkın imza toplanmıştı. Otomobillerin % 69’unun dizel benzin ile çalıştığı ve dizel fiyatının bir yıl içerisinde % 23 oranında arttığı Fransa’da eylemlerin öne çıkan talebinin bu olduğu görülüyordu.

Medyadaki ilk haberleştirmeler taşrada ulaşım başta olmak üzere kamu hizmetlerinin daralmasından ötürü otomobilini günlük olarak kullananların harekete geçtiği şeklindeydi. Bu dar yaklaşıma bitişik olarak sol ve sendikalar adına gelen yorumlarda Sarı Yeleklilerin Fransa’da “aşırı sağ” denilen faşist milliyetçi, taşra ruhlu, neoliberal küreselleşmeye karşı milliyetçiliğe sarılan, otomobil emisyonlarının ağırlaştırdığı çevre sorununa kayıtsız, göçmen düşmanı, homofobik bir kesimin aşağıdan hareketini temsil ettiği, bu tehlikeli hareketi güçlendirecek bir şey yapılmaması gerektiği düşüncesi yer alıyordu. Fransa’nın en kitlesel ikinci sendikası CGT de hareketle kategorik olarak sınır çekti -ve tabanındaki ileri işçilerin giderek artan katılımına, taleplerin büyük bölümünü desteklemesine rağmen merkezi tutumunu bugüne dek sürdürdü. Kendisi de hareket tarzı bir formasyona sahip France Insoumise (FI -Boyun Eğmeyen Fransa) ilk tereddüdünü daha kısa sürede aştı. Küçük sol parti ve kolektifler ise metropollerde hareketle nispeten daha kolay bağ kurdular ve bu, eylemin akış ve içeriğini de etkiledi.

Kitle hareketlerinin akışında bu etabın bir tür ortak paydaya dönüştüğünü söyleyebiliriz. Yüzyılımız bir yandan bireyler, çeşitli tipte kolektifler (partili-partisiz, sendikalı-sendikasız...), kentler, ülkeler, kıtalar, artık birbirine yaklaşan siyasal-toplumsal koşullara sahip bölgeler arasında anlara inmiş enformasyon akışıyla hayatın nabzını tutma imkanını veriyor. Bu, sınıfsal politikanın azımsanmayacak isabetlilikte öngörü ve önermelerde bulunmasını sağlayabilir. Ancak kitlelerin eylem halinde olmasının kendisi neredeyse istisnasız “Kim...?” ve “Neden...?” sorularını yaratıyor. Bu çelişkiyi her seferinde işçi ve emekçiler adına politika yapanların örgütsel uzamlarının sınırlılığı ile açıklamakla yetinmek yerinde olmayacaktır. Zira süredurumu aşıp harekete geçen kitlelerin de -Sarı Yelekliler örneğinde olduğu gibi- kendilerini her seferinde “partisiz”, “apolitik” hatta “sendikasız” olarak tanımlamaları da olgunun bir diğer yönüdür: Mücadele koşulları çetrefilleştikçe iki yönlü karşılaşılan bir politik içerik sorunudur bu.

Sarı Yelekliler hareketi kendiliğinden ortaya çıktı ve aktı. Hareketin ortaya çıkışını kümülatif bir birikim temelinde tanımlamak (neoliberalizmin krizin yükünü işçi-emekçi sınıflara yıkma ve bunun içinden yeniden yapılanma politikaları; çalışma ve yaşam koşullarının ağırlaşması, pahalılık, işsizlik, işyerlerinin kapanması, vergilerin artması, ücretlerdeki reel düşüş, kamu hizmetlerinin yıkıma uğratılması...), oluştuğu ve etkide bulunduğu toplumsal-siyasal ortam, tekelci burjuvazinin taktiklerini ve hareketin bununla karşıtlaşarak akışını ve geçirdiği iç evrimi takip etmek, kavrayışımızı geliştiricidir. Sol parti ve çevrelerin, sendikaların onu ele alış ve ilişki kuruşunun konumlanışların eleştirel ele alınışı da böyledir. Üzerinden hiç atlanmaması gereken, zamanın ruhu ile bağlantılı bir diğer yön, enternasyonalist bir yörüngeden yoksun kitlelerin faşist milliyetçi akımların etkisine karşı zırhlanmış olmadığıdır. Bütün bunlar birlikte ele alındığında, tek tek ülkeler arasındaki farklılıkların tabii ki önemsizleşmeyeceğini, ancak haklı olarak çokça ilgi konusu olan Sarı Yelekliler hareketinin anlaşılmasında uzakları yakın edebileceğimizi düşünüyorum.

Sarı Yeleklilerin yol açtığı ilk şaşkınlık nesnel bir temele sahiptir. Pek çok ülke gibi Fransa’da da işçi sınıfı kazanımlarını büyük oranda yitirmekte, daha yeni-genç bölükleri alabildiğine güvencesiz koşullarda ve iç rekabeti içselleştirmiş olarak saflara katılmaktadır. Son on yılın en geniş katılımlı (3 milyonluk, barışçıl) işçi eylemleri, emeklilik yaşının 62’ye yükseltilmesine karşı olanlardı (2011). Emeklilik yaşının yükseltilmesi, işçi haklarına yönelik diğer saldırılar, banliyölere yönelik baskıların artması -kısmen de göçmenlerin sınırdışı edilmesi- gibi politikalara tepkilerin odaklandığı Sarkozy yönetimi yerini seçimlerde Sosyalist Parti’ye (SP) bıraktı. SP dönemine özgücüne güvenden ziyade beklentilerle giren işçiler çalışma koşullarında kategorik kayıplara uğradılar. İşçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki güç ilişkisinin siyasal-sınıfsal simgesi olan yeni İş Yasası (2016), ülke çapında yapılan 15 kitlesel işçi eylemi hiçe sayılarak ve Anayasanın 49/3. maddesine yaslanarak parlamentoda oylamaya sunulmadan geçirildi.(4) İŞİD’in terörist saldırıları gerekçesiyle OHAL ilan eden SP hükümeti, bunu avantaj olarak kullandı, toplantı ve gösteri yürüyüşlerini kısıtladı. Bu, işçi hareketinin nispeten hala kolektif davranma gücüne sahip kamu sektörü (ulaşım, eğitim, sağlık) ve bazı büyük sınai işletmelerdeki son düzenli bölüklerinde kırılma yarattı. 2017-2018, yeni İş Yasasının işyerlerinde uygulamaya geçirilmesi, eğitim, sağlık, ulaşım (demiryolu, havayolu) ve iletişim alanlarında güvencesizleştirme ve özelleştirme hamlelerinin hızlandırılması ile geçti.

Fransa’da genel grev ya da sektörel grev olarak bilinen eylemlerin büyük oranda buralarda gerçekleşmesi son yılların artan bir gerçekliğidir. Sendikal örgütlülük toplamda % 10,8; kamu sektöründe % 19,1 özel sektörde % 8,4 düzeyindedir. Sendikal hareket bölünmüş durumdadır ve eylemlere işçi sınıfının gövdesi değil, ağırlıklı olarak CGT (ve SUD gibi küçük sendikalar) üyeleri katılmaktadır. Bu söz konusu çekirdeğin önemini azaltmaz, ancak onun sağlayabileceği sonuçları yerli yerine oturtmamıza yardım eder. Eylemlerin ritmi sendikalar tarafından belirlenmekte, ana gövde uzun, barışçıl, fazla sloganın atılmadığı akışın dışına çıkmamaktadır. “Şanlı otuz yıl” adı verilen 1945-1973 arası büyüme dönemi, cumhuriyetin sosyal kazanımları olarak bilinçlere işlenmiştir ve neoliberalizmin son yıllardaki ataklarına karşı kamucu-ulusal kalkınmacı düşünüş, bunun üzerinden şekillenmektedir. Çıkış noktası “küreselleşmenin Fransız ekonomisine verdiği zarar” olduğundan, faşist RN (Ulusal Buluşma) ile ayrım çizgisinin silikliği kitlelere de içseldir. Neoliberalizm, “management” gibi kavramlar, Amerikan çağrışımlı olarak kullanılmakta, Fransa’nın özgül tarihi ile çelişik bulunmaktadır.

Dünyaya bir banka kasasının deliğinden baktığını saklamadan devlet başkanı seçilen Macron, Fransa mali oligarşisine beş yıllık görev süresinde devlet harcamalarından 60 milyar euro tasarruf yapma sözü verdi. Bu yüksek hedefi Fransa tarihi açısından görülmedik bir hızla yaşama geçirmeye başladı. Servet Vergisinin kaldırılması ilk işlerinden biriydi. Hem bu yolla, hem de dolaylı vergilerin artışıyla emekçilerin üzerindeki vergi yükü daha da büyüdü. Ücretler daha da eridi; pahalılık ve işsizliğe karşı işçi ailesini bir nebze koruyan sosyal ödentiler iyice güdükleşti. Fransız devleti, kapitalizmin ürünü olan çevre sorununa kapitalist çözüm şampiyonluğunun ederini de emekçilere ödetmeye girişti. Benzin fiyatına yapılan karbon vergisi zammı bunun ürünüydü. Fransa’da asgari ücret brüt 1521 euro (35 saat için net 1227,39 euro), saat ücreti ise brüt 10,03 euro’dur. Brüt saat ücretine yapılan zammın 2011’den bu yana 1 Euro’yu bile bulmadığını belirtmek yeterli olacaktır. Yaşam güçlüğü emekliler açısından çok daha ağırdır. Artan pahalılıkla alım gücünün düşüşü en fazla emeklilerde yaşanmakta, yılda % 0,3’lük zamlarla gerçek bir erozyondan bahsedilmektedir. Bu, onların Sarı Yelekli eylemlerinde, otoyol kavşaklarında, kentlerdeki çatışmalı gösterilerde, taşrada ve banliyölerde açılan standlarda kendilerini bulmalarını açıklar.

Bileşim ve talepler

9 aydır eylemlerine devam eden Sarı Yeleklilerin sınıfsal-politik bileşimine ilişkin artık daha net verilere sahibiz. Bir ön dikkat çekme ile birlikte: Sarı Yelekliler ne bileşim ne de sayı itibariyle sabit bir kitleden oluşmadılar. Yarattıkları çekim ile birlikte örgütsüz ya da bir örgütlülüğe mensup olanlardan da eylemlere sarı yelek ile katılanların sayısı arttı; bu ise baskılar nedeniyle daralma yaşandığında ve yaz tatilinde sınırlı ama kararlı bir devamlılık için imkan yarattı. Başta Paris olmak üzere kentlerde bileşimin sendika tabanındaki ileri işçilerden ve parlamento dışı soldan genişlemesi içeriği de etkiledi. Gerek taşra gerek metropol, her durumda -bu onu bir kadın hareketi yapmasa da- kadın katılımı toplumsal gücünü ve çekim etkisini artırdı.

Yapılan dolaysız gözlem ve analizleri seçmeci ya da indirgemeci yaklaşımlardan arındırdığımızda, Sarı Yeleklilerin neoliberal yıkım programlarına, yoksullaşma ve güvencesizleşmeye karşı harekete geçen toplumsallığı görünür hale gelir. Daha 2013 yılında gazeteler son 4 yıl içinde 1000 fabrikanın kapanmış olduğunu yazıyordu. Bu sayı her yıl arttı. Her kapanan fabrika, çevresinin de ölümünü getirdi. İşsizlik oranı % 8,3 iken genç işsizliği % 20’nin üzerine çıktı. Kırsal denilen taşra ile metropoller arasındaki nüfus dengesizliği büyüdü. 1968’de nüfusun % 5,5’unun yaşadığı kırsalda bu oran % 3,8’e, yaşayanların sayısı 2,5 milyona indi. Ülkenin yüzölçümünün % 37,7’sini oluşturan bu idari birimlerde yaşayanların sayısı kilometrekarede 25 kişiden daha az. Erişebildikleri kamu hizmetleri ise erimiş vaziyette. Neoliberalizmin kendi bacağından asılma formülü, ulaşımdan posta hizmetine, sağlıktan eğitime dek her alanda yıkım yarattı. Fransa bu açıdan Avrupa’daki benzerleri ile yarışmaktadır. Taşrada yaşayan bir Fransız 50 km’lik bir alanda sadece 2,6 kamu hizmetine erişebilirken bu sayı Almanya’da 12,7, İspanya’da 10,1’dir. Toplu ulaşım hizmeti ise günde sadece 4,7 saat karşılanmaktadır. Benzin zamlarına itiraz ile başlayan hareketin kentlerdeki karşılığı ise banliyölerde de kiraların yükselmesi ile birlikte yaklaşık 7 milyon Fransızın kent dışındaki ilçelerde ikamet etmesi ve her gün işe gitmek için kendi aracı ile yolculuk yapmak zorunda kalmasıyla açıklanmaktadır.

Sarı Yeleklilerin facebook gibi sosyal medya kanallarından 30.000 kişinin katılımıyla ortaya çıkan 42 talebi, hareketi bugüne dek bir arada tutan ve geleceğe akıtan çimentosu oldu. Onlar en temelde yaşamlarına ilişkin kararlarda hiçe sayılmalarına karşı harekete geçtiler. Taleplerin içinde en önemlileri benzin zamlarının geri alınması, Macron döneminde kaldırılan Servet Vergisinin yeniden koyulması, asgari ücretin net 1300 euro, en düşük emekli maaşının 1200 euro olması, kemer sıkma politikalarına son verilmesi, büyük şirketler için vergi indiriminin kaldırılması, herkes için aynı sosyal güvenlik sisteminin uygulanması, küçük esnafın korunması, taşrada kamu hizmetlerinin tesisi, Fransız sanayiinin muhafaza edilmesi, Fransa’da yabancıların da Fransa yasalarına göre çalışmasıdır (Fransız işçilerle rekabet ve ücretlerin düşmesi karşısında). Bunlar, ağırlıklı olarak toplumsal-sınıfsal ihtiyaçlara işaret eden, birikmiş yoksunlukların ve hak kayıplarının giderilmesini ve son dönemde alınan yoksullaştırıcı kararların iptal edilmesini söyleyen taleplerdir ve birbirini itmeksizin eklektik bir bütünlük arzetmektedirler. Sığınma talebi reddedilenlerin geri gönderilmesi gibi. Bileşimdeki heterojenlik taleplerde de ifadesi bulmuştur. Çevre sorununda hükümet demagojisine imkan bırakan siliklik -ilk eylemler sırasında açılan “Biz ayın sonunu getiremiyoruz, siz dünyanın sonundan bahsediyorsunuz” dövizleri- de kısa sürede aşılmış, sol kesimlerin katkıda bulunduğu formülasyonla “Dünyanın sonu ile ayın sonu aynı mücadele” sloganı öne çıkmıştır. Ancak Fransa’da liselilerin Şubat ayında başladığı iklim değişikliği konulu gösterilere de belirli bir katılım olmasına rağmen bu sorunun Sarı Yelekliler ile özdeşleştiği söylenemez. Nitekim 20 yıldan bu yana -bütün seçimler içerisinde- oy kullanma oranının en yüksek olduğu Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Ulusal Buluşma (RN) Macron’un partisi LaReM ile başabaş oy alırken, Ekolojistler kendi patlamalarını yaptılar.

Yine de bileşimin heterojen karakterinin bir kez daha yorumlanmasına ihtiyaç var. Başlangıçta buna hareketin milliyetçi tuzaklarına düşmeme gerekçesiyle ondan uzak durma tavrına alternatif olarak, taleplerin büyük bölümünde ifadesini bulan sınıfsallığını ve kitlesel mücadele olanaklarını vurgulamak için işaret edildi. Paris başta olmak üzere kentlerde bu çekinceler aşıldı; solun belirli kesimlerinin ve sendikaların tabanındaki ileri işçilerin katılımı, eylemlerde sergilenen kitlesel militanlık, hükümetin söylemi ve polisin artan orantısız ve hedefsizleşen zorbalığı, en önemlisi de taleplerin yakıcılığı toplumsal meşruiyet ve moral desteği artırdı. Hareketin faşist RN ile özdeşleşmesini önledi -bunda RN’nin kendisini eylemlerde parti olarak açıkça ifade etmemesinin de etkisi var. Ancak pek çok yorumda eylemcilerin bilinç düzeyine ilişkin kendiliğindenci yükseltmelere de gidildi. Solun gerek yönelim, ilişki kuruş gerekse de siyasal önderlik yoksunluğunun eleştirisi ile sınırlı kalmayan, anarşizan bir aşağıdanlık övgüsü yaygınlık kazandı. Oysa zaman ve yol içerisinde, belirli virajlarda da görüldüğü üzere Sarı Yelekliler heterojen ve çeşitliliği, çokluğu ile anlam bulan bir forma sahiptir. Bu çeşitliliğin tek bir bileşene indirgenmesi, tanımlamada öznel tercihlere göre tekleştirmelere gidilmemesi, hareketin doğasına uygun olandır. Oluşturucu toplumsal unsurlarına ayrıştırılıp (taşra/metropol, genç/yaşlı vb) herhangi biri diğeri ile, ya da sonraki katılımlarla öznel tarzda ikame edilmemelidir. Örneğin kavşak noktalarındaki nöbetler emeklilerin kendi kabuklarını kırmalarını sağlamakla kalmadı, hareketin toplumsallaşmasında da önemli bir rol oynadı. Öte yandan Paris’in, özel olarak da Champs Elysees gibi yerlerin öne çıkması hareketin önünü açma etkisi yaparken, banliyölere nüfuz etme düzeyi de düşüktür. Banliyölerde, çeşitli sınıf kesimlerinde, Kuzey Afrikalı, Uzak Doğulu, Türkiyeli (Türk ve Kürt) düzensiz işçilerin ilgisi düşüktür ve zaten hareket başlangıçta daha belirgin olmak üzere göçmenlerde risk algısına yol açmıştı. Bu cepheden katılımlar daha dar öncü sahiplenmeler biçiminde yaşandı.

Sarı Yeleklilerin çoklu bileşimi kendi içerisinde olduğu gibi dışa doğru da gerçekçi bir tarif ihtiyacına işaret eder. Bunlardan birincisi olgunun prekarya / proletarya tartışmasıyla ilişkilendirilmesidir. CGT’nin ve kamu sektöründe çalışanların (öğretmen, sağlıkçı, ulaşım...) eylemden genellikle uzak durması bir olgudur. Bu fotoğrafta, zincirlerinden başka kaybedecek şeyi olmayan tek devrimci sınıf olarak proletarya tanımından şüpheye düşülerek, proletaryanın yeni koşulları, yeni istihdam biçimleri prekarya sıfatına yüklenmektedir. Proletaryayı düzen içi ilan eden bir karşıtlaştırma ideolojiktir. İşçi sınıfının koşullarının bir bütün olarak çöküşe uğradığı realitesinin ve işçi birliği gerekliliğinin yerine işçiler arasındaki iç rekabetin bir tarafında yer alan (güvencesiz, geçici işçiler) ve sendika yönetimleri ile sendikalı işçileri aynı kategoride ele alan bir yaklaşıma düşülmektedir.

İkincisi ise RN’e oy veren, milliyetçi, faşist kesimlerin varlığının gözardı edilmesidir. Eylemlerde devletle karşı karşıya gelmek, burjuva politikacıların aşağılayıcı söylemleri, asgari ücret, Servet Vergisi, referandum gibi konularda burjuvazinin kesinlikle geri adım atmaması, dahası özelleştirmeler, emeklilik, eğitim, sağlık gibi bir dizi sosyal kazanımın hedef alınması, harekete katılanlar için kuşkusuz dönüştürücü bir rol oynuyor. Örneğin eylemlere rengini veren Frexit gibi çağrılar olmadı. Ancak bunu da tek yönlü tanımlayamayız. Fransa’da son 5-6 yıl içerisinde başta Paris ve Nice’tekiler olmak üzere yapılan İŞİD katliamlarında en az 200 kişi yaşamını yitirdi. İş Yasasına karşı gösteriler (2016) bu siyasal iklimde ve bu siyasal iklime rağmen gerçekleşti. Sözkonusu katliamların kitleler nezdinde etkisiz olduğu söylenemez. Kriz koşullarında faşist gerici birikimin kendisine sistem, küreselleşme, parlamentonun işlevsizliği, yolsuzluk, asayiş gibi sorunların eleştirisi adı altında aşağıdan destek bulduğu; yayılmasının sivil düzeyde kalmayacağı unutulmamadır.

Karşı karşıya

Sarı Yelekliler hareketi bir Cumartesi (eylemleri) hareketi olarak biliniyor. Bu ana damarla birlikte anılması gereken eylem biçimleri, ilk imza kampanyası; karayolu kavşak blokajları; ve gösterilerin bir etabı olan ancak giderek daha fazla öne çıkan irili ufaklı çatışmalardır. Hareket, 1 Mayıs’ta yaptığı son zirvenin öncesinden beri bir yandan direngen bir süreklilik, bir yandan ise kitlesel anlamda daralma içindedir. Ancak neoberal kapitalizme karşı mücadele sarı yelekli biçimiyle sonlanmadığı gibi salt onun sürekliliği ile sınırlandırılamaz. Biz onu nedenleri ve yarattığı sonuçlar, kazanımları ve sınırlılıkları ile ele almalı ve geleceğe bunlar üzerinden bağlamalıyız.

17 Kasım eylemleri en kitlesel gösterilerdi. Aynı zamanda Paris’te Champs Elysees’de bulunan Zafer Takının hedef alındığı gösteriler 24 Kasım’dan itibaren yılbaşına kadar sürdü. Paris’teki eylemlerde başlangıçta birden fazla toplanma noktasına çağrı yapıldı. Gar yakınlarnda sendikalı-sendikasız ileri işçiler, sol parti ve kolektifler, banliyölerde polis baskılarına karşı oluşan çevreler; Champs Elysees’de ise kendisini sadece Sarı Yelekli olarak tanımlayanlar buluşuyordu -RN grupları da bunlar arasındaydı. Birkaç hafta içinde ve Champs Elysees’nin kazandığı önem (ve caddenin gösterilere yasaklanması ile birlikte) herkesin toplanma hedefi Champs Elysees oldu.

Macron 10 Aralık’ta televizyonda bir ulusa sesleniş konuşması yaptı. Bu konuşmada “Sizi duyuyorum”, “Yönetenlerle yönetilenler arasında böyle bir açı kabul edilemez” dedi. Benzine uygulanan vergi zammının Ocak ayından itibaren 6 ay erteleneceğini, asgari ücrete ve emekli maaşlarına 100 Euro zam yapılacağını, çalışanlara 100 Euro ikramiye verileceğini, 2000 Euro’dan az maaş alan emeklilerden alınan sağlıkta katkı payının kaldırılacağını söyledi. Taşrada kapanan kamu hizmetleri için çözümler geliştirilecekti. Bunların yanı sıra Büyük Ulusal Müzakere adı altında toplantılar düzenlenecekti.

Uzun yıllara dayanan ekonomik ve sosyal kayıplara tanınan bu çok kısmi tavizler hareketi söndürmeye yetmezdi ve yetmedi.(5) Cumartesi eylemleri Ocak-Mart arasında sayısal zirveler yapmadan fakat anlamlı hedeflere yönelerek devam etti. Belli başlı bütün kentlerde (Paris’in yanı sıra Nice, Toulouse, Bordeaux, Rennes, Lyon gibi) gösteriler yapıldı. Belçika, İngiltere, Almanya, Bulgaristan, İspanya, İtalya’da, Asya kıtasında da sarı yelekliler ortaya çıktı.

Bu süreçte eylemdeki şiddet dozu giderek arttı -kuşkusuz asıl olan devletin orantısız şiddetiydi. Göstericiler barikatlar kurdular. Şiddetin göstericiler tarafından kullanımı, Zafer Takı’nın ve ulusal simge Marianne heykelinin tahribi, mağaza vitrinlerinin kırılması ve kısmi yağmalar, otobüs durağı camlarının tahrip edilmesi, çok sayıda otomobilin yakılması, hükümet sözcülüğü binası kapısının bir forklift ile kırılması, Champs Elysees’de burjuva politikacıların uğrak yeri olan Fuquet lokantasının tahribi (tadilat çalışması aylar sürdü), İçişleri Bakanı Christopher Castaner’in yazlığının saldırıya uğraması, tutuklanan eski Fransa şampiyonu boksör Dettinger örneğinde olduğu gibi polise aktif mukavemet, polisin taşlanması, çatışmalar ve bunun eylemlerin bir etabı olarak -bu etap giderek öne çekildi- süreklileşmesi sayılabilir. Bazı milletvekilleri ve bakanların yerel irtibat büroları ve kişisel konutları, yerel belediye başkanlarının ofisleri de hedef alınmıştır. Bunlar daha çok taciz mahiyetindeki tahribatlardır. Çatışmalar sebebiyle “dünyanın en güzel caddesi” denilen Champs Elysees ve çevresindeki göz alıcı mağazalar, bankalar, döviz büroları, restoran ve kafe-barlar Cumartesi günleri çalışmadı ve vitrinleri sunta ile kapatıldı. Gösteri güzergahı üzerindeki müzeler ziyarete açılmadı. Birçok cadde ulaşıma kapatıldı. Bazı metrolar haftalar boyunca Cumartesileri kapalı kaldı. Özellikle Ocak-Mart aylarında kapalı metro ve tren istasyonlarının isimleri uzun bir liste oluşturdu.

Uzun yıllardır bu kapsam, kitlesellik ve süreklilikte çatışmalı gösterilerin yaşanmadığı Fransa’da kitlesel şiddet kaynağını kendi tarihselliğinden, taleplerden ve kazanmanın güçlüğünden alıyordu. Bu konu sürekli sondajlandı, burjuva medya eylemleri “Sarı Yeleklilerin soluğu tükeniyor mu?” başlığıyla verdi. Ancak sokağa çıkan kitle azaldığında dahi Sarı Yelekliler hareketi meşruiyetinden büyük kayıplar yaşamadı. Çatışmalar sırasında bile kitlenin önemli bir bölümü kopmadan, evine dönmeden beklemeyi tercih etti. Kitleselliğin birkaç ay boyunca devamı, yeni kesimlerin (beyaz yelekli sağlıkçılar, çocuk bakıcısı pembe yelekliler, kırmızı kalemli öğretmenler, Temmuz ayında apayrı bir çıkış yapan siyah yelekliler...) katılımı, bu meşruiyet duygusunu daha da pekiştirdi. Grup grup, tek tek insanların bulunduğu düzensiz, bir dağılıp bir toplanan, ileri atılıp geri çekilen kortejlerde toplumsallaşıldı, omuz omuza verildi, mücadele dostluklar kurdu. “Güneşli Cumartesiler” herkesindi.

Sendikalar bu koşullarda başlangıçtaki olumsuzlamalarını biraz geriye çektiler, ancak eylem konusunda mesafelerini korudular. Bunda pratik bir başarı da gösterdiler. Ancak Sarı Yeleklilerin çekim etkisi ileri işçiler üzerinden saflarına da taşındı. Bu durumda taleplerinin Sarı Yeleklilerin pek çok talebi ile örtüştüğünü açıkladılar. 14 Aralık, 5 Şubat ve 19 Mart’ta grev kararı aldılar. Sendikaların (CGT, FO, FSU, Solidaires, UNEF, UNL -son ikisi üniversite ve lise öğrenci sendikaları) aldığı merkezi grev kararları sonucu Fransa çapında 300.000 kişi sokağa çıktı. Bu gösterilere Sarı Yelekliler de katıldı. Eylemlerin sonuncusu 16 Mart çatışmalarının ardından gerçekleşti ve katılım -yine sendikaların verdiği rakamlara göre- 350.000’e yükseldi. Paris’te örneğin 14 Aralık eylemlerine 15.000 kişi katılırken 19 Mart’ta sayı 30.000’i buldu. 1 Mayıs’ta ise yine sendikaların verdiği rakamlara göre Fransa çapında 210.000 kişi gösterilere katıldı. Bu sayı 2017’dekinin (280.000) altındaydı. Paris’te de iki yıl öncekine göre daha azdı, ama Sarı Yelekliler hareketinin başlangıcından bu yana en yüksek katılım gerçekleşmişti: 55.000. Polis, kendi müdahalesini dayandırdığı anarşist “black bloc” korteji için ayrıca sayı verdi (1.200). Genel kitlesellikteki azalma devlet şiddeti ile, kararlılık ve Paris gibi yerlerdeki artış ise Sarı Yelekliler hareketinin etkimesi ile ilgiliydi.

Burjuvazi bunun üzerine bir yandan çok kısmi tavizler ve etkili olamayan Büyük Ulusal Müzakere ile, asıl olarak da sokakları gösterilerden ve göstericilerden arındırma hedefi ile gitti. Otoyol kavşaklarındaki blokajların, nöbet noktalarının yıkılmasına daha erken başlandı. Bir yandan da kentlerdeki gösterilere doğru hamle eden Sarı Yelekliler için bu büyük bir kayıp sayılmazdı. Ancak devlet şiddeti, söylemde ve pratikte iyice tırmandırıldı. Devlet, sorunu müzakere yoluyla değil zorla çözmeyi önüne koymuştu.

Champs Elysees caddesi esasen bir gösteri alanı değildir ve oraya bu amaçla çıkmak isteyenler dağıtılır. Caddede en son kitlesel gösteri eşcinsel evlilik ve evlat edinmeyi serbest bırakan yasaya karşı yapılmış, yasaya karşı olan sağ muhalefet polis rakamlarına göre bile 300.000’i aşkın bir kitle ile gösteri yasağını aşmış ve polis tarafından gaz kullanılarak dağıtılmıştı. Sarı Yeleklilerin Champs Elysees buluşmaları pek çok kez gerilimli olsa da, 4 ay boyunca yasaklanmadı. En çatışmalı geçen 16 Mart gösterilerinin ardından caddede gösteri yasağı koyuldu. Asayişi sağlayamadığı için eleştirilen Paris Emniyet Müdürü görevden alındı ve yerine demir yumruk edasıyla bir atama yapıldı. “#Acte19” (“19. Perde”) için Paris’teki gösterilerde Sentinelles (Muhafızlar) adlı askeri birliklerin indirilmesi kararı alındı ve uygulamaya koyuldu. Muhafızlara hayatları tehlikeye girdiği takdirde ateş açma yetkisi de verildi. Gösteriler helikopter ve drone’larla izlendi. Fotoğraf ve kameraya alınarak daha sonraki suçlamalar için malzeme oluşturuldu.

Bu süreçte gösteriler Champs Elysees dışında yasaklanmadı. Ancak giderek her Cumartesi, herhangi bir yerde, herkes polis saldırısı tehdidi altında tutuldu.(6) Gösterilerde kullanılan biber gazının etkisi ve yoğunluğu artırıldı. Gösterilerde 26 gr TNT içerikli ve göstericilere karşı kullanımı sadece Fransa’da serbest olan, hem ses bombası hem gözyaşartıcı hem de patlayıcı etkiye sahip GLI-F4 adlı bir malzeme(7) ile 12.908 adet LBD40 (plastik mermi) sıkıldı.

Mayıs ayı itibariyle ülke çapında Kasım’dan itibaren çeşitli tipte 47.695 toplantı ve gösterinin yapıldığı belirtiliyor. Bu sürede üzerlerine araba sürülmesi, gaz kullanımı, kalp krizi gibi sebeplerle 11 kişi öldü.(8) 2.500’ü göstericilerden olmak üzere 4.245 kişi yaralandı. Göstericilerden 284’ü başından vurulurken, 24’ü gözünü kaybetti ve 5’inin de eli parçalandı. Genç yaşlı pek çok kişi açık-kapalı mekanlarda insafsızca coplandı. Yaralananlar arasında göstericilerin ilk yardım ekiplerinde yer alanlar da vardı. 10.718 kişi gözaltına alındı, 2000’den fazla kişiye ceza verildi. Bunlardan % 40’ı hapis cezasıydı. Polis müfettişleri yapılan suç duyuruları sonucu 256 polis ve jandarma hakkında soruşturma başlattılar. 18 Temmuz’da Le Monde gazetesi İçişleri Bakanlığınca 9.000 polis ve jandarmaya İç Güvenlik Madalyası verildiğini yazdı.

Cumartesi gösterilerinin tekelci kapitalizme faturası, gözle görülür biçimde oldu. Açıklanan rakamlara göre büyüme hızı % 0,1 azaldı. Sigortacılar zarar-ziyan için 217 milyon Euro değer biçtiler. 180’i sadece 16 Mart günü için olmak üzere Paris’te 669 işyerine 175 milyon Euro ödendi. Alışveriş merkezlerinin Paris’te 2 milyar Euro kayba uğradığı, şehir merkezlerindeki cirolarının % 20-30 oranında azaldığı belirtildi. Turizm gelirleri tüketimin ibadete dönüştüğü Aralık ayında % 1,1 düştü. Buna karşılık, Ulusal İstatistik ve Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü üç ay içinde 2007’den beri halkın satın alma gücünde en yüksek artışın yaşandığını açıkladı.(9)

Macron Büyük Ulusal Müzakere sonuçlarını Nisan ayında açıklayacağını duyurmuştu. Ancak nereden tutulsa birikmiş sorunların sonuçlarının patlak verdiği sistem buna engel oldu. 15 Nisan akşama doğru Notre Dame katedralinin çatısında çıkan ve tam 8,5 saat süren yangından hem bir ulusal yasta birleşme hem de krizi fırsata çevirme olanağı çıktı. Katedral bu defa da yanıkları sergilenerek turizm için kazanç kapısı oldu. Yanan çan kulesinin yeniden tasarımı için uluslararası çağrı yapıldı. Aslında bir süreç yönetme olan bu gecik(tir)menin ardından Macron “Size yanıt veriyorum” başlıklı bir konuşma yaptı. Aynı zamanda bir basın toplantısı biçiminde düzenlenen konuşmada 10 Aralık’ta söylediklerini tekrar ettikten başka, 5 yıl süreyle belediye başkanının onayı olmadan okul ve hastanelerin kapatılamayacağını, parlamentodaki milletvekili sayısının % 25-30 oranında artırılacağını, tüm siyasi partilerin orantılı olarak temsil edileceğini, elit okullar’ın kapatılacağını ve şehirler arası 80 km’lik hız limitinin bölge idareleri tarafından yeniden 90 km’ye çıkarılabileceğini söyledi. Sarı Yeleklilerin bir bölümünün talebi olmaktan çıkıp daha fazla benimsenen RIC (Yurttaş İnisiyatifi Referandumu) kabul edilmedi ancak referandum için toplanması gereken imza sayısının da 4,5 milyondan 1 milyona indirilebileceğini açıkladı. Servet Vergisinin yeniden koyulmasının tartışılması da Eylül ayına bırakıldı.

Hükümete yakın olanlar dahil medya mensupları herhangi bir yeni düzenlemenin yapılıp yapılmayacağını tüm çabalarına rağmen öğrenemediler. Tahta kapanmıştı. 1 Mayıs’a işte bu hiçbir şeyin öfkesi ile girildi. Paris’te son yılların en çatışmalı 1 Mayıs’ı yaşandı. Polis kendi yaralılarının götürüldüğü hastaneyi bile (göstericiler tarafından hedef alındığı gerekçesiyle) gaza boğdu. Orantısız, hedefsizleşmiş görünen ancak asıl hedefi göstericileri sokağa çıkmaktan caydırmak olan polis şiddeti 1 Mayıs’ta en üst noktasına çıktı. Ancak Sarı Yeleklilerin eylemleri daralarak da olsa devam etti, ediyor.

“On lâche rien!” (10)

Sarı Yelekliler hareketinin somut kazanımları:

Benzin zamlarının 6 aylığına geri alınması (bu süre Haziran ayında geride kaldı ve benzin zamları yeniden uygulanmaya başlandı)
Asgari ücrete 100 Euro zam (100 euro)
Çalışanlara 100 Euro ikramiye
En düşük emekli maaşlarına zam (aylık 2000 euro’nun altındaki emekli maaşlarından alınan vergi zammının iptali)

Macron’un vaadleri:

Gelir vergisinde indirim yapılacağı
Fazla mesai ücretlerinden vergi alınmaması (kısmen)
Gelecek 5 yıl içinde hiçbir hastane ya da okulun belediye başkanı onayı olmadan borç nedeniyle kapatılmayacağı
Milletvekili ve senatör sayısının azaltılması ve parlamentoda nispi temsil (Macron’un seçim vaadiydi)
Elit okullar’ın kapatılacağı
Trafik hız limitlerinin 90’dan 80 km’ye düşürülmesi kararının iptali.

Kazanılamayanlar:

Asgari ücretin 1300 euro’ya çıkarılması
Servet Vergisinin yeniden uygulamaya koyulması
Yurttaş İnisiyatifi Referandumu (RIC)

Siyasal-moral kazanımlar, bulanıklıklar:

Kriz dönemlerinde finansal denetim alınan işçi sınıfıdır, der Marx. Gerek artıdeğer sömürüsünü büyütmek gerekse de işçi sınıfının bölüşüm alanındaki cüzi payını en aza indirmek için bütün bataryalar ateşlenir. En yakını 2008 olmak üzere bunun işçi sınıfının gücünün dağıtılması, ücretlerin düşürülmesi, vergi yükünün ağırlaştırılması, tüm sosyal kazanımların tırpanlanması anlamına geldiğine, bu yıkımın içinden sıçramalı bir yeniden yapılanmaya, artıdeğer sömürüsünü yoğunlaştıracak yeni teknoloji ve istihdam biçimlerine geçilmesine tanık oluyoruz. Dünyanın işçi sınıfının çalışma koşulları açısından gitgide daha hemzemin hale getirilmesi ve buna karşı direniş ve ataklar, başkaldırılar, yaygınlaşan yıpratma savaşları ile örülüyor geleceğimiz. Bölgesel ve küresel düzeyde kapitalist güçler mevzilenmesi, örtülü ve açık savaşlarla bu süreç, yerel koşulları talileştirmeksizin, gericiliği de koyulaştırarak seyrediyor. Demokrasinin sınıf içeriği çıplaklaşıyor; etkin bir işçi hareketi ve sosyalizm basıncı olmadığından gitgide daralıyor. Bütün sorunları çığlaştırırken bir felaket habercisi edasıyla gelip dibe doğru yarışın henüz başında olduğumuz kara “müjdesini” veriyor. Burada bizim için yeni olan, belki ruhen ezilmemiş fakat reformizmin ve neoliberal ideolojinin tahribatına uğramış Fransa işçi sınıfının terazinin diğer kefesine kendi tarihsel geleneklerine ve sosyalizmin bir dönemki basıncına dayalı kazanımlarını koyması, olayların emperyalist kapitalist bir ülkenin neoliberal burjuva demokrasisi koşullarında geçmesiydi. Burjuvazinin enstrümanları, yordam ve taktikleri tekbiçimli değildir.

Sarı Yeleklilerin siyasal-moral kazanımları gibi bulanıklıklarını da bunların içerisinden ele almalıyız:

Kitlelerin mücadelesi: Sarı Yelekliler hareketi, dar bir mali oligarşik hakimiyetin simgesi olan Macron yönetimine karşıydı. Elbette ki burjuvazi “asayişin bozulması”nı öne çıkardı, hareketin “vandallar” (“casseurs”) adını verdiği bir kesimden ileri geldiği demagojisine sarıldı. Hareketin kararlılığında bazıları önceki mevzileri koruma amaçlı, bazıları ise daha ileri bir yaşam umudu olarak tercüme edilebilecek talepleri kazanmanın zorluğu başta gelir. Diyalog yoluyla ya da yakındaki bir seçimle koşulları değiştirme beklentisinin giderek tükenmesi rutine imkan bırakmıyordu. Orantısız devlet şiddeti ve onun koruduğu zenginlik timsallerine karşı öfke büyüdü. Bu konuda sürekliliğe sahip anarşist vd. gruplar da olayın içerisinde rol oynadılar. Ancak hayatı daha geniş ölçüde etkileyebilecek kazanımların elde edilmesi şurada kalsın, emeklilik yaşının yükseltilmesi, kamu sektöründe kazanımların gitgide yok edilmesi, bunlara -Fransız çiftçilerini etkileyecek- CETA’nın (Kapsamlı Ekonomi ve Ticaret Anlaşması) eklenmesi, öfkenin kaldığı yerden devam etmesine sebep olmakta. Gösterilerin çatışmalı geçmesinin yanı sıra, lise öğretmenlerinin tam da bakalorya (lise bitirme) sınavları sırasında greve gitmesi, hastanelerin acil bölümlerinde aylardır süren grevler, hayatı durdurmasa bile iz bıraktı. Krizin ağırlaştırdığı iç rekabete karşı dayanışma ve mücadele birliği yolundaki her adım gibi.

Burjuva taktiklere karşı taleplerin gücü: Birçoğu burjuva parlamentoya bile değil La Défense (Paris’in Manhattan’ı) plazalarına yakışan milletvekillerini, bakanları, Macron gibi saldırgan neoliberal söyleme sahip bir devlet başkanını Büyük Ulusal Müzakere gibi bir yönteme başvurmaya, ütülü pantolonların buruşmasına sevkeden, Sarı Yeleklilerin ısrar ve öfkesini bir nebze olsun okumak zorunda kalmalarıydı. Resmi verilere göre 15 Ocak-15 Mart tarihleri arasında hemen tüm yerleşim birimlerinde 4.000 toplantı yapıldı, 9.000 belediyede şikayet defterleri açıldı. 12 milyon Euro harcanan bu toplantılar dizisi Macron ve partisi için bir “saha çalışması” işlevi de gördü -250 milyon Euro’ya malolan seçimlerden daha ucuz bir kampanya da sayılabilir. 10 saatten fazla süren ilk toplantılar canlı yayınlandı. Toplantı notları, katılanlar ve talepler, şikayet defterlerine yazılanlar bu amaçla açılan web sitesine koyuldu. Korsika, Martinik ve Afrika açıklarındaki Réunion adası dahil yaklaşık 2 milyon kişi buraya görüşlerini yazdı. Bazı yerlerde CGT, SUD gibi sendikaların üyeleri de toplantılara katıldılar. Fakat yükselişini sürdüren Sarı Yelekliler hareketi bu taktik hamlenin üzerine atlamadı. Dahası, gerek toplantılarda, gerekse de şikayet defterlerinde ifade edilen görüşler eylemlere dökülen talepleri eksiğiyle değil fazlasıyla yansıtıyordu.(11)

Önceki mücadelelerle ortak bir yön, bu sürecin içinde de yaşandı. Toplumsal-moral destek hiç azalmadı ancak fiili katılım hep sınırlı kaldı. Bunu salt eylemlerin sert ritmiyle, baskı ve yaralanmaların taleplerden daha fazla gündemde kalmasıyla yorumlayamayız. Yukarıda da belirtildiği gibi “prekarya/proletarya” çelişkisi de sorunu açıklamakta hedefsiz kalır. İşsizlik basıncı ve iç rekabet altında gitgide daha güvencesiz koşullara sürüklenen işçi sınıfının kamu sektöründe, büyük fabrika ve işletmelerde çalışan, belli ölçüde güç kaybetmiş, azımsanmayacak kesimi bu hareketten etkilenmiş ve ileri işçiler nezdinde de ona katılmış görünüyor -bu, hareket için de bir olanak işlevi gördü. Fakat hareket Cumartesi’lerle tanımlanmanın ötesine geçemedi. Banliyöler, yerleşik Kuzey Afrikalılar, siyahlar, göçmen işçiler -yine yürüyüşleri deneyimleyenler hariç- önce kuşku ama sonra sempati ile izlediler. Gençlik ile rezonans da sınırlı kaldı. Özellikle liseli gençlikte burjuva medyanın da etkin kullanımı ile iklim grevi konusu öne çıktı -iklim değişikliği konulu eylemlere Sarı Yeleklilerden de sınırlı katılım oldu. İklim değişikliği ve yaşam koşullarını birleştiren sloganlar üretildi.

Sarı Yelekliler tali ölçüde işyerlerinde de ortaya çıktılar. Eylemin ilk aylarında Fransa’nın pek çok yerinde Monsanto, L’Oreal (kozmetik), Amazon, BNP, Auchan (hipermarket), Vuitton (giyim), CAP, Bayer, PSA Peugeot gibi işyerlerinde önünde blokajlar gerçekleşti, bu yönlü çağrılar da yapıldı. Fakat “genel grev” zayıf kaldığı gibi bu dalga bizzat işyerlerine taşınmadı, içinden yaşanmadı . Eylem kent merkezlerinin etrafında döndü. Bu görülür zayıflık sınıfsal ve siyasal olarak heterojen bu bileşimde (küçük işletme sahipleri, faşist milliyetçiler...) solun etki düzeyini de ortaya koyar.

Vergi sorunu: Sarı Yeleklilerin 42 talebi kitle mücadelelerinin doğasına uygun olarak en somut birkaç talebe doğru sadeleşti. Bunlar içerisinde burjuvazinin en katı durduğu iki talepten biri vergi yükü ile ilgiliydi: Servet Vergisinin yeniden koyulması. “Vergi adaleti”, gösterilerde en fazla kullanılan dövizler arasındaydı. Servet Vergisi, 1989’da emlak ve miras gibi gelirlerden alınmaya başlandı ve sosyal yardımlaşma fonunun (RSA) kısmi finansmanında kullanıldı. Chirac döneminde kaldırılan, Sosyalist Parti döneminde yeniden getirilen Servet Vergisini Macron da işbaşına geldikten sonra kaldırdı. Tüm adaletsizliği ile emekçilerin üzerine binen dolaylı vergilerden başka, bu biçimde de vergi yükü artırıldı; sosyal hak ve imkanları daraltıldı. Bu talebin kitle eylemlerinde sürekli dile gelmesi bunun dolaysız bir sonucuydu, emekçiler bölüşümden daha fazla pay istiyordu -Macron, ikinci “ulusa sesleniş”inde vergilerin düşürülmesi konusunda “Vergi yoksa kamu hizmeti de yok” şantajına başvurdu.(12)

Alternatif organlar: Sarı Yelekliler facebook’ta onlarca sayfaya ve twitter hesabına (yerel, (partisiz) siyasal kolektifler ve bireyler olarak) sahipler. Bunun dışında koordinasyon işlevli web siteleri, kavşak noktalarındaki görüş alışverişleri için mail grupları, toplanma çizelgelerine vb dek çok çeşitli iletişim imkanları bulunmakta. Alternatif gündem sitesi demosphere.net’de yer alan eylem çizelgelerine yapılan yorumlar da fikir veriyor. Cumartesi eylemlerinde düzenli olarak bir araya gelmeleri ve buralarda koordineli bir tarzda davranmaları, sanal alem üzerindeki iletişimi bütünleyicidir -eylemlere katılım seyreldiğinde bu iletişimin ritmi azalmıyor. Sarı Yeleklilerin “doğrudan demokrasi”ye daha yüksek bir anlam atfettikleri, “temsili demokrasi”yi başarısız bulduklarına ilişkin bizzat kendilerinden alınmış yorumlar ve bu yön üzerine bina edilmiş makaleler bulunuyor. Bu yorumlarda, temsil edilmeye ihtiyaç duymamaları sosyal medyanın bir şeffaflık ve anındalık sağlama varsayımına dayandırılıyor. “Hareketi yayma” diye bir düşüncelerinin olmadığı, çünkü Macron’un temsil ettiği dar elite karşı kendilerini zaten “halk” olarak tanımladıkları belirtiliyor.(13)

Sarı Yelekliler Fransa çapında çağrı, gelişim (kısmen canlı yayın) ve sonuçları ile bilinen üç toplantı yaptılar. Ocak, Nisan ve Haziran aylarındaki toplantılara ülkenin farklı yerlerinden 600 ila 800 kişinin katıldığı belirtildi. Partilerin ve siyasal kolektiflerin de müdahil olduğu anlaşılan bu toplantıların sonuncusunda zorlanmaların ve farklı sınıfsal mücadeleler ile kaynaşmanın önemine dikkat çekildi ve talep formülasyonları yukarıda belirtilen üç talepte odaklandı (sonuç metinlerinden).

Tekelci oligarşik hakimiyetle alınan kararlar ve burjuva demokrasisinin temellerinin daralması karşısındaki “doğrudan demokrasi” söyleminin bir yanında geleceği ile ilgili kendi sözünü söyleme ve belirleyici olma isteği, aksi takdirde öz yaşamının çiğnenmesi tecrübesi yer alıyor. Ancak bu gibi söylemler, birçok ideolojik girdiden beslenen, anlaşılabilir bir bulanıklık ve eklektizmi barındırıyorlar. Henüz bir siyah-beyaz netliği yok ve ucu açıklık, belirsizlik hareketi bu yönüyle de tanımlıyor. Referandum (RIC: Yurttaş İnisiyatifi Referandumu), sistemin bir parçası olarak öneriliyor.(14) Temsili organlara karşı sergilenen teyakkuza rağmen Avrupa seçimlerinde RN’nin oylarını yükseltmesi tehlikenin hiç de uzaklaşmadığını gösteriyor. Sarı Yelekliler içerisinde en fazla tanınan isimler bu seçimlerden önce “Macron hariç” açıklaması yaptılar. Slogan ve dövizlerde hedefe çakılan isimlerin baştan itibaren Macron, İçişleri Bakanı Castaner ve geçen 1 Mayıs’ta göstericileri dövdüğü açığa çıkan Macron’un koruması Benalla’dan ibaret olması, RN’nin sol partiler hariç dışlanmaması(15) tuzakların etkili olduğunu gösteriyor. “Devrim” sloganlarının atılması başat değil ve kullanılan devrim simgeleri de 1789 çağrışımlı (bone, Fransız ulusal marşı, giyotin... Fransa bayrağı da çok sık); uluslararası ve yakın döneme dair sloganların epey az olduğunu da gözardı etmemek gerekiyor. Birey-kolektif ilişkisi ile bitirirsek; başlangıçta itilim verici rol oynayan ve yeni toplumsal koşulların ifadesi olan birey etkinliği, farklı bir kolektif merkezileşmeye doğru evrilmedi. Düşünce ve eylemin tekbiçimlileşmeden merkezileşmesine, ancak bir üst anlatıdan geçerek yürünebilirdi. Hareket (ve benzer hareketler) henüz bunu kazanmış değiller.

Son söz:

Toplumsal hareketleri belli bir perspektifle birlikte seçmeci olmayan bir nesnellik içerisinden takip etmek, perspektifi güçlendirme, gerekli düzeltmeleri yapma ve gerektiğinde aşarak geliştirme imkanını verecektir. Bakış açımız ne kadar statikse buna o kadar çok ihtiyacımız var. Öte yandan bu ihtiyaç, en mücadeleci hallerde dahi burjuva ideolojisinin çok biçimli hegemonyasına karşı sosyalist bir üst anlatıdan yoksun, hatta çıkarlarına tamamen yabancı bir bayrağa karşı bile -şimdilik- savunmasız toplumsal hareketler için de geçerlidir. İçinden geçtiğimiz dönemde kitleleri nesneleştirme ağır alışkanlığına da, aşağıdanlık ve kitle inisiyatifi adına kendiliğindenlik övgüsüne de düşmemek çok daha fazla önem taşıyor.

Bir süreci yaşarken onu hiç bitmeyecekmiş gibi hissetmek çok doğal. Fakat elbette ki tayin edici olmayan bir çatışmadan bütün sonuçları beklemek tarihsel akla uygun değil. Sarı Yelekliler hareketi de bitmedi, devam ediyor. O belki daha da zayıflayacak; ama ihtimal, bu oluşan birikim kendisini başka mücadelelerde ortaya koyacak. Neyse ki emekçi sınıfların belleği yaparak, koşulları zorlayarak, acı çekerek, kazanma umudu ile dolarak yazılıyor ve bir burjuva pragmatistininki gibi “sayfayı çevirmek” daha öncekileri silmiyor. Yalnızca kaybedilen mevzi ve hakların savunusunu değil, yeni bir yaşam ihtiyacının belirimlerini ortaya çıkarıyor kitle hareketi.

Temmuz ayında yapılan bir röportajda Sarı Yelekli bir kadın “Çok kısa zamanda çok fazla şey öğrendik. Bir defada birçok şey. Belki de bunu özümlememiz gerekiyor,” diyordu.(16) Bu özümlemenin yeri yeni yeni mücadeleler ve dayanışmalar olacaktır.

* 19. Karaburun Bilim Kongresi için hazırlanmış ve Hakem Kurulu tarafından kabul edilmiş bildiridir.

DİPNOTLAR

1: http://www.guvenlicalisma.org/19916-sari-yelekliler-gunesli-cumartesiler-nilgun-gungor ve http://www.guvenlicalisma.org/19917-sari-yelekliler-ileri-adimlar-nilgun-gungor

2: İçişleri Bakanlığı rakamıdır. Sarı Yelekliler gösterilere katılıma ilişkin kendi rakamlarını LeNombreJaune -Sarı Sayı- twitter hesabından Ocak ayında vermeye başladılar.

3: https://www.autoplus.fr/actualite/Carburants-Taxes-Manifestations-Carte-de-France-Gouvernement-1532822.html

4: Anayasanın 49.3 maddesi hükümete istisnai durumlarda bir kanun taslağını siyasi sorumluluğu üstlenerek mecliste görüşülmeden ve meclis oylamasından geçirmeden yasalaştırma imkanı tanımıştır. Hükümetin bu yetkiyi kullanması karşısında meclis, söz konusu kanunun ilanından itibaren 24 saat içinde güven oylaması yaparak salt çoğunlukla hükümeti düşürebilir. Hükümetin siyasi sorumluluğu üstlenmesi, güven oylamasıyla düşürülme riskini göze alması demektir. 49.3 madde bir yasama yılında sadece bir kez kullanılabilir ve bütçe kanunu için kullanılamaz.

5: Hepsi de geçiciydiler: Benzin zammına uygulanan erteleme Temmuz ayında sona erdi. Elektrik ve doğal gaza da yıl ortasında yeni zamlar geldi. En güzel deyimle, kaşıkla verilen sapı ile geri alınmış oldu.

6: 2016 yılında İş Yasasına karşı yapılan gösteriler sırasında birkaç polis arabası yakılınca CRS’ler (çevik kuvvet) “Öfkeli Polisler” adıyla gece nöbet eylemleri yapmaya başlamışlardı. Medyada sokaklarda polislere, hapishanelerde gardiyanlara yönelik saldırı haberleri artmaya başladı. Zor aygıtının yeni koşullara uygun olarak şişkin ve etkin hale getirilmesi, gerilimli bir tarzda yaşanıyor. Önümüzdeki yıl kamu çalışanlarından 15.000 pozisyonu boşaltmayı önüne koyan Macron yönetimi, Afrika ve diğer yerlerdeki kuvvet ve operasyonları için kadın ve erkek 15.000 kişiyi askere almak üzere duvarları ilanlarla dolduruyor. Gösterilerdeki kitle şiddeti ve kararlı süreklilik, onların kanun ve düzenin koruyucusu imajlarını bozdu. Sadece Cumartesileri değil bütün iş düzenini alabora etti. Ocak ayından bu yana 29 polis intihar etti.

7: Notre Dame des Landes havaalanı yapımına karşı gösterilerde bir gencin ölümüne yol açmış olan bu silah 2018 yılında yasaklandı ancak kullanımı eldeki stokların bitimine dek serbest bırakıldı.

8: Haziran ayında ülke çapında yapılan Müzik Şenliği sırasında grup halinde eğlenen gençlere saldıran polis gece karanlığında Steve adlı bir gencin nehre düşüp ölmesine sebep oldu. Cesedi 1 ay sonra bulunan genç için polisin soruşturulmasına gerek duyulmadı.

9: http://www.lefigaro.fr/conjoncture/degradations-emploi-tourisme-le-lourd-cout-de-la-mobilisation-des-gilets-jaunes-20190717)

10: “Vazgeçmiyoruz!” Sarı Yeleklilerin eylemlerinde en çok kullanılan sloganlardan. Aynı zamanda “HK et Les Saltimbanks” adlı müzik grubuna ait bir parçanın adıydı. 2010 yılında emeklilik yaşının 62’ye çıkarılmasına karşı yapılan eylemlerin içinden doğdu. (https://www.youtube.com/watch?v=x6_7Mbp76jU) 2019’da onlar on yıl yaşlanmış ama saflarına yeni bölükler katılmış olarak mücadele birlik ve kararlılığını bu sloganla ifade ediyorlar.

11: Örneğin CGT, SUD, FO gibi sendika üyelerinin de Büyük Ulusal Müzakere toplantısına katıldığı bilgisi verilen Besançon kentinde asgari ücretten vergiye, laiklikten göçmen politikasına, parlamentodan demokrasinin bir bütün olarak işleyişine dek onlarca talep vardı. Referandum, “geri çağırma hakkı”, dolaylı vergilerin kaldırılması vb. de bunlar arasındaydı.

12: “Vergi alanındaki mücadele sınıf mücadelesinin en eski biçimidir. Bu nedenle devletin, verginin sınıfsal içeriğini ve bu sınıfsal ayrışmanın sömürücü doğasını örtbas edebilmek için eşitlikçi bir vergileme söylem ve biçimini yerleştirmesi gereklidir.” (Marx) Bu, sosyal demokrat reformizmin sorunu kapitalist artıdeğer sömürüsünün sonlandırılması değil bölüşüm düzeyinde ele alması karşısında vazgeçilmez bir düzeltmedir. Özellikle kriz koşullarında iki ucu keskin bu sorun, ara sınıfların söz ve eylem alanını da genişletir ve işçileri reformist düşünüşe daha da açık hale getirir. Sarı Yelekliler bir yandan Servet Vergisi nezdinde hak kayıplarına ve vergilerin en adaletsizi olan dolaylı vergilere karşı çıkarken Marx’ın yerinde uyarısına da ihtiyaçları var: “Vergiler, hükümet mekanizmasının iktisadi temelidir, başka bir şey değil. Gelir vergisi ayrı ayrı toplumsal sınıfların değişik gelir kaynaklarını dolayısıyla kapitalist toplumu varsayar.”

13: Bazı gözlem ve yorumları için Stathis Kouvelakis, The French Insurgency: Political Economy of the Gilets Jaunes, New Left Review sayı 116, Mart-Haziran 2019, içinde, https://newleftreview.org/issues/II116/articles/stathis-kouvelakis-the-french-insurgency

14: Macron anayasaya 2008 yılında eklenen Ortak Referandum İnisiyatifi’ne işaret etti. İlgili madde uyarınca bazı önemli konularda en az 185 milletvekili ya da seçmenlerin % 10’unun imzasıyla referanduma gidilebiliyor. Buna dayalı olarak Paris havalimanları işletmesinin özelleştirilmesine karşı 4 milyon imza hedefli bir kampanya yürütülüyor.

15: RN’nin söylemi ile Fransız solunun ana damarları ulusal ekonomi gibi konularda birbirlerinden ayrıştırılamıyor, hatta soldan oy çalıyorlar.

16: https://www.liberation.fr/france/2019/07/26/a-la-rencontre-des-derniers-gilets-jaunes_1742352